Şeytanın, Hz. Adem'in nesline karşı içinde besleyip büyüttüğü kin ve nefretiyle ezeli düşman olarak belirlediği insanoğlunu yoldan çıkarma çabaları, kesintisiz olarak sürüp gitmekte… Asırlardır devam edegelen bu durumun, ona tanınan süreye kadar; bir diğer ifadeyle kıyamet sabahına dek süreceğini mukaddes kitabımızdan öğreniyoruz (Bkz. Sâd, 79-80). Bu önemli bilgi, her devirde ve her zaman insanoğlunun, şeytanın vesvese, ayartma ve aldatmalarına muhatap olduğunu ortaya koyarken, hiç kimsenin bundan muafiyetinin söz konusu olmayacağını da haber vermektedir. Ancak yine Kur'an-ı Kerim, şeytanın söz geçiremediği, üzerlerinde tahakküm ve saltanat kuramadığı "salih kulların" da her dönemde ve devirde var olacağını bildirmektedir (Bkz. İsra, 64). Bütün mesele, Allah'a güzel kulluk, O'na iman ve yine O'na tam teslimiyetle sığınmaktan geçiyor.
Hatırlayacağınız üzere, önceki yazımızda son sözlerimiz, "günümüz dünyasında Şeytanî düzenleri dayatan güç odaklarını tanıyabilmenin yollarının, tarihte yaşamış bu odakları iyi bilmekle mümkün olduğu" şeklindeydi. Bugün konuya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şuna inanıyoruz ki, Kur'an-ı Kerim, isimlerini bizzat vererek zikrettiği bu odakları işgal eden kişileri, ayetlerin indiği dönemde hem ashab-ı kiram için onların şahsiyetlerini hem de sonradan gelecek müminlerin kişilik ve karakterlerini inşa etme misyonu taşımaktadır. Aynı zamanda bu ayetlerle Kur'an-ı Kerim, tarihte yaşanmış hadiselerden ibret almak ve bu gibi konularda bilgi edinmek isteyen tüm insanlara hitap etmektedir. Kısacası Allah Teâlâ, Hz. Musa'nın karşısındaki Firavun, Hâmân, Karun üçlüsünü de; diğer peygamberlerin karşısındaki şeytanî güç odaklarını da, gönderdiği bu mukaddes kitabındaki nice hikmetler taşıyan ayetlerle topyekûn insanlığı, "Büyük Şeytan" İblis ve onun âvânelerinin tehlikelerinden, kötülüklerinden ve şerlerinden haberdar etmektedir. Doğrusu, insan kılığındaki bu üçlü şeytani düzen temsilcileri, her dönemde ve devirde, bazen tekli, bazen ikili, bazen de üçlü olarak tahakkümü altına aldıkları insan topluluklarını yönetmeyi başarmışlar ve Allah Teâlâ'nın insana hizmet etmesi maksadıyla yarattığı bu dünyayı ve nimetlerini tekellerine alıp insandan esirgemişler, çoğu zaman bu nimetleri kötüye kullanıp israf etmişler; hür doğan insanları köleleştirmişler ve hemen her konuda haddi aşmışlardır… İnsanlık tarihi, kendisinde tanrısal bir güç vehmeden nice Firavunlar; yaptığı zulümlerle baskı ve tahakküm kuran nice Hâmân karakterli idareciler ve sahip olduğu maddi güç ile insanları da idarecileri de hükümdarları da etkisi altına alan Karun misali nice kimselerle doludur… Geliniz, Kur'ân-ı Kerim'in verdiği bilgiler ve tarihi kaynakların aktardığı malumattan elde ettiğimiz özet bilgilerle bu şer odağı kişilikleri tanımaya çalışalım…
Azgınlık ve taşkınlıkta sınır tanımayan kibirli Firavun…
Kur'an-ı Kerim'de yetmiş dört yerde ismi geçen Firavun, Hz. Mûsâ'nın (as) karşısında yer alan, "büyüklük taslayan, böbürlenen, ilâhlık iddiasında bulunacak kadar kendini beğenen, 'Mûsâ'nın tanrısı'na ulaşmak için kuleler yaptıracak kadar taşkınlık gösteren, halkını küçümseyip zayıfları ezen, gerçeklere sırt çeviren bir kral" olarak tasvir edilmektedir. Birçok âyette Firavun'un ailesi, "Âl-i Fir'avn" olarak anılmakta, çevresindeki kişilerden ve ona tabi olan toplumu ve askerlerinden de bahsedilmektedir. Bütün bunlar, onun tek bir kişi olmaktan ziyade bir sembol olarak takdim edildiğini göstermektedir. O halde, diğer peygamberlere karşı çıkan ve onların hak mücadelesine batıl düşünceleri ve şeytanî yöntemleriyle karşılık veren toplumlar -ki bunları Kur'an-ı Kerim, Nuh'un kavmi, Âd, Semud ve Lût kavimleri olarak zikretmektedir- Hz. Mûsâ'nın karşısında da Firavun ve çevresindeki kişiler olarak durmuştur. Hz. Mûsâ'nın tebliği de sadece Firavun'a değil onun etrafında bulunan tüm kişilere yönelikti…
Allah Teâlâ'nın gönderdiği elçiyi dinlemeyip ona karşı gelmesi sebebiyle Firavun ve ailesi, yine ona tabi olanlar, yıllarca kıtlık ve ürün azlığıyla imtihan edilmişlerdi. Dahası, üzerlerine tûfan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderilmesi gibi musibetlere muhatap olmuşlar, yaptıkları yüksek binaları yerle bir olmuştu. Bütün bunlara rağmen inkarlarında ve kötülüklerinde ısrar etmişler nihayet Hz. Musa ve ona iman eden müminlerin canına kast eden Firavun ve beraberindekiler denizde boğulmuşlardı (Bkz. Bakara, 50; A'râf, 136; Enfâl, 54). Firavun boğulmak üzere iken iman etmiş, fakat ümitsizlik halindeki bu imanı kabul edilmemiştir (Yûnus, 90). Cesedi, "daha sonra gelenlere bir ibret olmak üzere Allah Teâlâ tarafından muhafaza edileceği, yine Kur'an'da haber verilmektedir (Bkz. Yûnus, 92). Mısır'da gelenek olarak firavunların cesetleri mumyalanarak saklanırken, Firavun'un cesedinin kumların altında saklanması ve bu şekilde korunmuş olması bir mûcize olarak kabul edilmektedir. Halen British Museum'da muhafaza edilen bu cesedin, en az 3000 yıllık olduğu tesbit edilmiştir. (Geniş bilgi için bkz. DİA, "Firavun" mad.)
Buraya kadar aktardıklarımız, günümüzde dünya düzenini elinde tutmayı en büyük hedef ve ideal olarak gören, yaşadığı devletin sınırlarının ötesinde tüm insanlığa hükmetmeyi arzulayan bazı ailelerin, pek çok koldan bu işi gerçekleştirme çabalarına şahit oldukça Firavun Ailesi'nin zihniyetini taşıyan bazı aileleri ve hedeflerini daha rahat anlamak mümkün oluyor. O halde diyebiliriz ki, her devirde şeytanın dümen suyuna giren Firavun zihniyetindeki kişiler de aileler de vardır. Şeytan, insanoğlunu, işte yoldan çıkardığı bu kimseler ve aileleri aracılığıyla tahakkümü altına almaktadır. Son yıllarda, tüm dünyada ya da çevrenizde yaşanan olaylara baktığınızda bunun örneklerini çokça görebilirsiniz…
Konuya devam edeceğiz. Hayırlı haftalar dileğiyle…
Mehmet Emin Ay