Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Mart 18, 2024
Namazda kıbleye yönelişin, vaktin ve niyetin önemi nedir?

Yaklaşık bir haftalık aradan sonra size hitap ederken, öncelikle idrak ettiğimiz Ramazan-ı Şerif'in her birimiz, milletimiz ve ülkemiz mübarek olmasını; özellikle Filistin, Gazze ve İslam dünyasının her bir köşesinde insanlık dışı olaylara maruz kalarak oruç ibadetini yerine getirebilmekte zorlanan bütün mazlum kardeşlerimiz için bir selamet vesilesi kılınmasını diliyoruz. Yine bir asır önce bugünlerin öncesinde yaşanan deniz ve kara savaşlarında zaferler kazanarak Çanakkale Destanı'nı yazan şanlı ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz…

Bugün, geçen yazılarımızda ele aldığımız; huşû içinde bir namaz kılabilmek için ve namazın, "namaz" vasfına sahip olabilmesi için "Namazın dışındaki şartlar" olarak bilinen farzlarından olan son üç maddeden bahsedeceğiz. Bunlar, müctehid âlimler tarafından belirlenen ve her biri ya ayet-i kerime ya da Hz. Peygamber (sav)'in sünnet-i seniyyesinde karşılığı ve temeli bulunan hususlardır. Şimdi dilerseniz kaldığımız yerden konumuza devam edelim.

4- İstikbâl-i Kıble: Bu kavram, kısaca "kıbleye yönelmek" demektir. Kelime olarak "istikbal", "yönelmek, karşılamak" gibi anlamlar taşır. Fakat kıble konusu, tarihi çok eski dönemlere uzanan bir geçmişe sahiptir. Sözlüklerde "yön, yönelinen cihet veya şey" anlamına gelen kıble, bir terim olarak "müslümanların namazda yönelmeleri gereken istikameti", yani Kâbe'yi ifade eder. Kâbe'ye yönelmek ise sadece namazda değil, ezan, kamet, cenazenin kabre konulması, dua ederken ve kurban kesimi gibi hususlarda da söz konusudur.

Bilindiği üzere kıbleye yönelmek, aslında bizzat Kâbe'ye yönelmek demektir. Kâbe'ye yönelmek ise dört duvarı taştan, üzeri kumaştan ibaret bir binaya değil; o binanın, o Beyt'in, sahibine yöneliştir… İsteyeceklerini, binadan değil, Beyt'in sahibi olan Allah'tan istemektir ve tüm dileklerini, ihtiyaçlarını O'na arz etmektir...

"Doğu da Allah'ındır, batı da… Nereye dönerseniz Allah'ın zâtı oradadır. Şüphesiz Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir" (Bakara, 115) ayet-i kerimesi, Cenab-ı Hakk'ın; herhangi bir yönden, cihetten ve taraftan münezzeh oluşunu bildirmekteyken, İstikbal-i Kıble (Kıble'ye yönelmek) neden bir farz olarak namazın dışındaki şartlardan biri kılınmıştır? Kanaatimizce bu konuya dair ilmihallerde ifade edilen gerekçeleri yanında, onun kişiyi, biraz sonra niyet ederek kılacağı namaza konsantre eden bir özelliğe sahip olmasıdır. Böylece, müminin, kılacağı bu namazı, adeta bizatihi Kâbe'deymiş gibi ve karşısına Beytullah'ı alarak; orada hissettiği duyguları tekrar yaşayarak ve sanki "Beytullah'ın karşısında kıldığı namaz gibi" bir namaz kılmaya muvaffak olmasına katkı sağlayan bir unsurdur, İstikbal-i Kıble...

İstikbal-i kıble, aynı zamanda Harem-i Şerif'in içinde ve dışında halkalar halinde namaz kılan müslümanların oluşturduğu muhteşem manzarayla, yeryüzünün dört bir yanından Kâbe'ye yönelen müminlerin gösterdiği bu birlikteliğe, hep birlikte aynı yöne yönelişe ve aynı zamanda tevhid şuuruna güzel bir örnektir.

Konuyla ilgili olarak Diyanet İslam Ansiklopedisi'nde şu bilgilere rastlıyoruz: Gerek semâvî dinlerde gerekse diğer dinlerde inananların özellikle bazı bedenî ibadetleri yerine getirirken belli bir istikamete doğru yönelmeleri gerekli görülmüştür. "Kutsal olan" ile bir şekilde irtibatlandırılan yer veya yönler insanlar tarafından seçilmemiş, sadece keşfedilmiştir. Çünkü kutsal mekânlar ilâhî bir işaretle belirlenmiştir. Nitekim Kâbe'nin yeri Hz. İbrâhim'e Allah Teâlâ tarafından gösterilmiş (bkz. Hac, 26); Kudüs'teki mâbedin, Beytü'l-Makdis'in yeri de Hz. Dâvûd'a yine Allah tarafından bir melek aracılığıyla bildirilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de "her ümmetin yöneldiği bir kıblesi bulunduğuna" yapılan vurgu (bkz. Bakara, 148), maddî ve mânevî alanda ortak şuura bağlı bir toplumun teşekkülünde kıblenin son derece önemli rol oynadığını göstermektedir.

Hz. Peygamber'in, "Sizden biri kıbleye yöneldiği zaman Allah'a yönelmiş olur." ve "Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir, kestiğimiz hayvanın etini yerse o Allah'ın ve Resulünün güvencesi altındaki müslümandır; Allah'ın verdiği güvenceyi bozmayın." şeklindeki hadisleri Resûl-i Ekrem (sav)'in davetini kabul eden müslümanları diğer din bağlılarından ayıran ve İslâm ümmetine mensubiyetin görünürdeki işaretleri olan belli başlı davranışları açıklamakta, namazın bir şartı ve parçası olmasına rağmen kıblenin ayrıca zikredilmesi de ona atfedilen önemi göstermektedir. Konuyla ilgili detay bilgileri adı geçen kaynakta bulabileceğinizi ifade ederek diğer şartlara geçmek istiyoruz.

5- Niyet: Sözlüklerde niyet kelimesi için hem "yönelmek", hem de "ciddiyet ve kararlılık göstermek" anlamları vardır. Arapçası "niyyet" olan bu kelime dilimize niyet olarak geçmiştir. Bu kelime, dinî bir terim olarak "Allah'ın rızâsını kazanma arzusuyla ve O'nun hükmüne tâbi olmak üzere fiile yönelen irade" şeklindeki tarif edilmektedir.

İslâm âlimleri niyetle amel arasında ruh-beden misali bir ilişki bulunduğunu, niyetin kulluğun sırrı, amelin özü, ruhu ve direği olduğunu belirterek, amellerin Allah katında değerli veya değersiz sayılması hususunda olduğu gibi dünyevî sonuçlarını belirlerken yapılacak değerlendirmeler bakımından da niyetin büyük önem taşıdığını vurgulamışlardır. Bu hususta en önemli delil Resûl-i Ekrem'in (sav) "Ameller ancak niyetlere göredir" anlamındaki hadisidir. Niyet de amel de Allah'ın kuldan istedikleri (taatler) arasındadır ve her ikisinin hedeflenen amaca katkısı ve etkisi vardır; fakat niyetin etkisi amelinkinden fazladır. Bir başka anlatımla niyet de amel de müminin Allah'a kulluğunun icaplarındandır ve bunların ikisi de kulun seçimini gerektiren işlerdir; ancak niyet amele göre daha önemlidir. İslam alimlerinden bir kısmı bu hadis-i şerife, "Ameller niyetlere göre sahih, muteber ve makbul olur" anlamını verirler. Dolayısıyla bir müminin, Rabbinin huzuruna çıkışını ifade eden namaza dururken, ruh ve beden birlikteliğiyle yaptığı amelin farkında olması, neyi, niçin yaptığı şuurunu taşımasıdır, niyet…

Yine hem kalben bu buluşmaya hazırlığın heyecanı yaşaması, hem de lisanen buna hazır olduğunu ikrar etmektir, niyet…

Bu konuda geniş ve detaylı bilgilerin aynı kaynağa ve ilgili maddeye bakarak edinilebileceğini ifade ederek son şart olan vakit konusunu ele alalım.

6- Vakit: Sözlükler vakit için "zamanın belirli bir parçası" anlamını verirler. Bu kelimeden türeyen mîkat ise bir iş için belirlenen zamanı veya mekânı ifade eder. Kur'ân-ı Kerîm'de vakit ve bu kökten gelen kelimeler mîkat, mevâkît, mevkût on üç âyette yer alır. Bunlardan biri olan Nisa suresinin 103. ayeti, "namazın müminler için vakitleri belirlenmiş bir farîza olduğu"nu ortaya koyar.

İslam dininde en çok namazla ilgili olarak ele alınan vaktin, oruç, itikâf, hac ve umre, zekât ve fıtır sadakası, kurban ve akîka gibi diğer ibadetlerde ve temizlikle ilgili bazı konularda da (mest üzerine mesh, bedenî temizlik, hayız ve lohusalık süreleri gibi) önemli bir yeri vardır.

Namaz vakitlerine Kur'an-ı Kerim'de biraz önce zikrettiğimiz ayetle birlikte birçok yerde değinilir. Ancak müminler namaz vakitlerini daha ziyade Peygamber Efendimizin (sav) fiil ve sözleriyle öğrenmişlerdir. Bu bilgiler çerçevesinde bakıldığında namazın şartlarından biri olarak vakit, müminin, zamanı gelmeden bir namazı kılamayacağını ortaya koyarken, belirlenmiş vakitler dışında da kılınan namazın "eda edilmiş namaz" olmayacağına dikkat çekmektedir. Öte yandan vakit şartı, namaz saatlerine dikkat eden ve hassasiyet gösteren müminler sayesinde her gün ve her gece, zamanın düzenli bir şekilde akışıyla mütemadiyen tüm yeryüzünde okunan ezanların semaya sürekli olarak yükselmesini ve gök kubbede çınlamasını sağlamaktadır. Bu muhteşem sistem, ibadetlerde "vakit" prensibini önemseyen İslam'ın, insanda hayranlık uyandıran özelliklerinden biridir.

Sadece namaz değil, içinde yaşadığımız Ramazan ayının farz ibadeti olan oruç için, mevsimi belli olan hac, zekât ve bu ibadetlerle ilgili konularda da önem arz eden vakit şartına dair geniş ve detaylı bilgiyi de yine Diyanet İslam Ansiklopedisinde bulabileceğinizi ifade ederek, sözlerimizi tamamlamak istiyoruz.

Buraya kadar aktardıklarımızın, Miraç şuurunda, kıvamında ve lezzetinde namazlar kılmaya vesile olması dileği ve tüm ibadetlerinizin makbuliyeti niyazıyla hayırlı ve feyizli-bereketli iftarlar dileriz.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN