“Ağır yükü alınan ve şânı yükseltilen” Peygamber…
Son üç gün içinde Suriye'de yaşanan gelişmelerin ortaya koyduğu hakikat, Suriye Muhalif Ordusuna mensup mücahitlerin, Heyet Tahrir Şam gruplarının desteğiyle Halep başta olmak üzere birkaç şehri zalim Esed'in işgalinden kurtardıklarına dair haberler, vatanlarından edilen mülteci ve muhacir Suriyeliler için büyük bir sevinç, yani inşirah vesilesi olurken, Gazze'de 423 gündür devam eden katliamlarda, son olarak "bir gecede 100 şehit" haberiyle ümmet kan ağlamaya devam ediyor… Velhasıl, içinde bulunduğumuz durum, İnşirah suresinin mesajlarına dikkat kesilmemizi daha bir önemli kılıyor diyebiliriz.
Bundan önceki yazımızda İnşirah suresinin indiriliş sürecinde yaşananları, nüzul sebeplerini ve günümüzle bağlantılı hususları ele almış ve bu surenin içerdiği mesajların neler olabileceği üzerinde duracağımızdan söz etmiştik. Bugünkü yazımızda konuya devam edeceğiz.
İnşirah ve ağır yükten kurtuluş…
Surenin ilk ayetleri, Allah Teâlâ'nın, Peygamberimizin, "gönlüne ferahlık, göğsüne genişlik ve ruhuna huzur" anlamına gelen "inşirâh" verdiğini ve onu, "belini büken ağır yükten kurtardığını" hatırlatarak başlıyor… Beli büken ve sanki dağılıp parçalanmasına sebep olacak hale getiren bu "ağır yük"ün, ne olduğu konusunda tefsir alimlerinin ifade ettikleri hususlar manidardır. Bu yük, bazen Peygamberimizin ilahi çağrısına, Mekke'deki putperest toplumun verdiği alaylı cevapların oluşturduğu manevi sıkıntı; bazen öz amcası Ebu Tâlib ve benzerlerinin, kendilerine şefaat etmesine vesile olacak kelime-i şehadet'i okumayışları; bazen de insanların İslam'a girmelerini sağlamak için kendisini paralayacak derecede çaba sarf etmesi ve bu gerçekleşmeyince kendisini adeta yiyip bitirmesi gibi ona ağır gelen hususlardı… Peygamber Efendimiz (sav) işte bütün bu olayların kendisinde oluşturduğu ağır yükün altındayken, Allah Teâlâ onu bu yükten kurtardığını beyan etmekteydi… Ardından gelen ayetle de bir büyük teselli ve müjde gelmekteydi: Belini büken bu ağır yükten kurtulduğun gibi şanın da yükselecek!..
Şânı Yüceltilen Peygamber…
İnşirah suresinden önce indirilen Duhâ suresinde "Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da…" buyrulmuş ve ardından, "ebedi olan ahiretin, dünyadan daha hayırlı olduğuna" dikkat çekilmişti. Sonra da "Rabbin sana verdikçe verecek ve sen bundan razı ve hoşnut olacaksın" müjdesi gelmişti ilk teselli olarak… Bilindiği üzere, adı geçen surede, Sevgili Peygamberimize Allah Teâlâ'nın lütuf ve ikramları ayet ayet sayılmıştı (Bkz. Duhâ, 1-8)
İnşirah suresinde ise Peygamberimizin göğsüne bir ferahlık ve genişlik verildiğinden ve belini büken ağır yükten kurtarıldıktan sonra, onun şanının yükseltildiğinden söz edilmektedir. Bu söz ediş, hem Resul-i Ekrem (sav) Efendimize bir tesellidir; hem de kendisine verilen yüce mertebenin farkında oluşuna bir yönlendirmedir. Konuyla ilgili olarak müfessirler ayet ve hadisler ışığında "şanını yükseltmek" olarak karşılık verebileceğimiz "rif'at-ı zikr" ile, Peygamberimizin sahip olduğu yüce vasıfları birer birer saymışlardır. Bu vasıflar ve özellikler, aynı zamanda ona ümmet olanlar için de bir tesellidir. Çünkü dünya hayatında karşılaşılanlar, karşılaşılacak olanların bazen benzeri bazen de aynısı olan hususlardır…
Gelelim Peygamber Efendimizin şanının, ona verilen ve sağlanan özel bazı ayrıcalıklarla hangi hususlarla yüceltilmiş oluşuna…Allah Teâlâ, onun ismini kendi ismiyle birlikte, Kelime-i Şehâdet'te, Ezan ve Kamet'in sözlerinde yan yana kılarak yüceltmiştir.
Diğer Peygamberlere isimleriyle, "Yâ Adem/ Yâ Nuh/ Yâ İbrahim/ Yâ Musa/ Yâ İsa" diye hitap ederken, Peygamberimize "Yâ Eyyühe'n-Nebi" ve "Yâ Eyyühe'r-Resûl" şeklinde, "Ey Peygamber" diye kutlu göreviyle, yüce mertebesi ve makamıyla hitap etmiştir (Bkz. Ahzâb, 45).
Allah Teâlâ, Peygamberine itaati, kendine itaat olarak kabul etmiş (Bkz. Nisa,80); Esmâül-Hüsnâ'dan iki ismini; "er-Raûf" ve "er-Rahîm" isimlerini, Peygamberine iki vasıf olarak vermiştir (Bkz. Tevbe, 128).
Kendisi ve meleklerin, Peygambere salât ettiklerini (şânını yücelttiklerini) bildirerek, müminlerin de ona salât ve selam etmelerini emretmiştir (Bkz. Ahzâb, 56).
Peygamberlerine verdiği mucizeler, onlarla birlikte yaşamış, onlarla birlikte son bulmuş ve tarihe mal olmuşken, Son Nebi'ye verdiği Kur'an-ı Kerim, Allah Teâlâ'nın korumasına mazhar olarak kıyamete kadar devam edecek bir sürekliliğe sahip kılınmıştır. (Bkz. Hicr, 9)
Bütün bunlar, Peygamber Efendimizin (sav) Allah Teâlâ'nın özel ikramlarına işaret eden ayetlerdir. Konuyla ilgili hadis-i şeriflerde de Peygamberimizin "bütün yeryüzünün kendisine mescid kılındığını" ve "daha birçok ayrıcalığın tanındığını" ifade buyurması, ümmetinin de Allah Teâlâ'nın bu özel ikramlarına mazhar olduğuna işaret etmektedir. Bütün mesele, Kutlu Elçilerin sonuncusu "Hatemün-Nebiyyin" olan Hz. Muhammed Mustafa'ya (sav) hakiki bir ümmet olabilmekte!.. Zira müslümanların başarısı ve muvaffakiyeti, şanı yüce peygamberin gerçek ümmeti olmakla son derece alakalı bir durum. Tarihte nice örnekleri mevcut olan bu konu üzerinde çokça kafa yormak gerek vesselam… Ayetlerden dersler çıkarmaya devam edeceğiz. Sağlık ve selametler dileğiyle…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “İnşirâh”... Şu günlerde en muhtaç olduğumuz duygu… (28.11.2024)
- Her dem tazelenen, her dem yeniden okunan Kur’an… (07.11.2024)
- “Sonra o gün, bütün nimetlerden sorguya çekileceksiniz…” (31.10.2024)
- “Ölürsek şehidiz, kalırsak muzaffer!..” (21.10.2024)
- Heniyye ailesi: Sabır ve metanet âbidesi (05.08.2024)
- Gazze’de bir savaş muhabiri (30.07.2024)
- Unutmamak, vefakârlık ve 15 Temmuz (15.07.2024)
- Mülteciler meselesinde nerede yanlış yaptık? (12.07.2024)