Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ekim 21, 2024
“Ölürsek şehidiz, kalırsak muzaffer!..”

Birkaç gündür gündemde, Hamas liderlerinden Yahya Sinvar'ın şehadetiyle ilgili haberler, hakkında yazılan yazılar var… Yolunda can verdiği Hak Teâlâ, hakkında siyonistlerin yaptığı iftiraları boşa düşüren bir apaçık hakikatle onun yerin altındaki tünellerde değil, vatan toprağında mücahitlerle birlikte kanının son damlasına kadar kahramanca savaşarak can verdiğini tüm dünyaya ayan beyan gösterdi… Arzuladığı şehadet mertebesine, ağır yaralanan vücudu, kopan parmağı ve parçalanan organlarının da şahitliğiyle nâil oldu… Ondan geriye kalanlar ise tesbih, zikir ve dua kitapçıklarıyla ancak bir garip yolcunun yanında taşıyabildiği sair şeyler… Ailesi ve yakınındaki mücahitler şahitti onun şehadet arzusuna; son nefesini verinceye kadar mücadeleye devam ettiğini ortaya koyan görüntülerle de bütün ümmet şahitlik etti bu aziz şehidin kutlu şehadetine…

Ruhunu, Rabbinin huzuruna götürecek ölüm ona gelmeden önce bir koltuğun üzerinde oturduğu görüntüler yansıdı haberlere… İşte o evde yaşayan ailenin kız çocuğu, evlerinin işgalciler tarafından harabeye döndürülmesinden önce çekilen resimle o koltuğu ve yıkıntılar içindeki haliyle aziz şehidin oturduğu resmi paylaşıp üzerine yazdıklarına da şahit olduk bu süreçte…Öyle zannediyorum ki, en saf ve içten bir tespit ve duaydı bu yazılanlar: "Dünyanın en temiz ve en şerefli koltuğu bizim evimizdeki işte bu koltuktur!.. Evimizde şehit olmanla iftihar ediyoruz. Sana canımız da her şeyimiz de feda olsun. Allah seni cennetin ferahlığında rahmetiyle karşılasın ey Ebû İbrahim!"

İbrahim, Yahya Sinvar'ın babasının ve oğlunun adıdır. Geleneklerine göre ilk oğlunun ismi, her bir babanın künyesi olduğu için Gazzeli bu kız çocuğu, aziz şehide "Ebû İbrahim" diye hitap etmiş…

Onun bu samimi hitabı ve duasından mülhem olarak Yahya Sinvar'ın şehadetinin ardından bizim de gönlümüzde birikmiş hüzün ve teselli duygularını Yüce Mevlâ'ya arz etmek istiyoruz. İsmiyle müsemma olduğu Yahyâ aleyhisselâm'ı, nasıl ki Kadir-i Mutlak olan Allah Teâlâ, bir mucize olarak onun yaşlı anne babasına eşsiz kudretiyle lütfettiyse ve isminin de Yahyâ konulmasını emrettiyse, niyazımız odur ki, bu kahraman şehid hürmetine de ümmet-i Muhammed'in üstündeki ölü toprağa "el-Hayy" ismiyle tecelli buyursun; ümmete bir silkiniş ve bir diriliş; mümince bir duruş ve şuur sahibi olmayı nasib eylesin… Zira geçen bir yıllık sürecin sonunda ortada olan acı hakikat şu ki, Gazze özelinde Filistinli müminler, sahip oldukları tüm varlıklarını; mallarıyla birlikte kendi canlarını, canlarından aziz yavrularını ve yakınlarını şehit verdiler. Tehcire, açlığa, susuzluğa, yağmura ve soğuk kış aylarına katlanarak bugüne kadar şanlı bir direniş ortaya koydular. Ama maalesef İslam dünyasından bekledikleri onurlu ve kararlı bir duruşa ve bu davayı sahiplenişe, benimseyişe şahit olamadılar… Buna rağmen bu denli ağır ilgisizliğe şikayet etmeden dillerindeki "el-hamdü lillah" sözleriyle sabırla direnişlerine devam ettiler. Doğrusu bu, ancak onların yüreklerinde sahip oldukları iman gücüyle, taşıdıkları izzet ve şerefle izah edilebilir… Ne mutlu büyük sınavı başarıyla veren bu aziz ümmete…

Doğrusu, şehid İsmail Heniyye'nin İran'da bir suikaste kurban gidişi, geride hüzün, acı ve keder yükledi geride kalanların omuzlarına… Ancak şehid Yahya Sinvar'ın, üzerindeki hücum yeleği, kopan parmağı, telle bağlanmış turnikeli yaralı kolu, alnındaki derin yara… Bütün bu trajik görüntüler yürekleri dağlarken; onun son nefesine kadar düşmanla savaşarak can vermesi hem bir silkiniş ve dirilişe vesile oldu adeta… Hele dün internet sitelerinde teyid edilmiş bir bilgi olarak yer alan vasiyeti de bu düşüncemizi güçlendirdi. Şehid Komutan Yahya Sinvar'ın akrabası Dr. Cemil Ebû Bilal tarafından paylaşılan vasiyeti okuyan herkesin, çok açık ve net bir biçimde göreceği şey, bu aziz şehid de kendinden önceki komuta kademesindeki her bir selefi gibi şehadet arzusuyla dolu bir gönül sahibidir... Daha önceden kendisiyle yapılan bir röportajda, "Allah yolunda, vatanı ve mukaddesatı uğrunda ölmekten değil, yaşlı develer gibi yatakta veya trafik kazası, corona veya bazı hastalıklardan ölmekten korktuğunu" ifade etmişti… Allah onu korktuğundan emin kılıp muhafaza ettiği gibi, arzu ettiği ve umduğu şekilde can vermeyi, şehadet mertebesine nâil olmayı nasib etti. Ne seâdet!.. "Ölürsek şehid, kalırsak muzaffer" diyen bu aziz şehide ve şehitler kervanının her bir ferdine rahmetler olsun.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN