Bugün 31 Ekim 2024… 7 Ekim 2023'ten bu yana tam 390 gün geçti… 391 gündür Gazze direniyor… Açlık, susuzluk, uykusuzluk, ilaçsızlık, tehcir ve katliam!.. Aklınıza gelen ya da gelmeyen, ancak insanlık namına hiçbir surette kabul edilemeyecek "onur kırıcı" daha nice zulüm!.. Siyonist Terör Örgütü, işte bunların hepsini Gazzelilere reva gördü, tam 391 gündür…
Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Çanakkale'yi geçilmez kılan ruh"la özdeşleştirdiği Filistinli müslümanların sahip olduğu bu direniş ruhunu, gereği gibi okumak ve hakkını teslim etmek; bugün aslında tüm Müslümanların bir muhasebe ve özeleştiri yapmalarına belki vesile olacak bir durum... Onlar, bu sınavlarını en başarılı şekliyle vermekte iken, İslam dünyası ve bu dünyayı oluşturan Müslümanlar, bizler ne haldeyiz?..
Her türlü yokluğun üzerine bir de her gün kaybettikleri canların verdiği acıyla ruhlarında, yüreklerinde duydukları sızı ve travmaların bile imanlarında bir sarsılma meydana getirmediği, cinnet geçirmeyen, intihar etmeyen bu insanları düşünün… Bir de basit sebeplerle sızlanan ve şikayetten geri durmayan günümüz Müslümanlarını, yani bizleri ve bizzat kendimizi düşünelim… Düşünelim; çünkü belki bu düşünce yoğunluğu bize nasıl bir acınası halde olduğumuzu gösterebilir…
391 gündür Gazze direniyor… Ancak 391 gündür İslam dünyası ve onu oluşturan devletler, bu devletlerin halkı, milletler, toplumlar, fertler, Siyonist Terör Örgütü'ne ve işlediği insanlık dışı cürümlere maalesef engel olamadı… Dahası, maalesef onları destekleyen şirketlere gereken boykotu uygulayamadı. Halbuki dozu az da olsa bu boykotun, mahut şirketlerin satışlarında gözle görülür bir azalma meydana getirdiğine şahit olundu ve onlar da bunu beyan etmek durumunda kaldılar. Eğer bu boykot hakkıyla uygulansa Müslümanlar, mazlum kardeşlerinin canına, malına kast eden bu terör örgütünü besleyen ve finanse eden şirketlerin ürettiklerini, imal edip sattıklarını, "yememek-içmemek", "almamak" ve "tüketmemek" üzere kararlı bir şekilde davranmış olsalardı, durum belki de bu kadar vahim olmayacaktı…
Bu yazı, daha önce de değinilen bir konuya; "boykotun önemi"ne bir kez daha değinmek üzere kaleme alındı… Seküler bir hayatı benimseyen; yediğinin, içtiğinin ve satın alıp tükettiğinin hesabını vermek zorunda olmadığını düşünen kişi için söyleyecek bir sözümüz yok. Ancak kalbinde iman olan, ahiret inancı taşıyan, sorgu-suale muhatap olacağı bir hesap gününe inanan biri için söyleyecek çok sözümüz, hatırlatacak çok şeyimiz var!..
Tekâsür sûresi bize neler söyler?
İçinde bulunduğumuz ahvâl ve şerâiti düşündüğümüzde, bu sûrenin ne kadar önemli bir uyarıcı nitelik taşıdığını anlamak kolaydır. Önce "tekâsür" kelimesi üzerinde durmak istiyoruz. Tekâsür, "çokluk yarışı ve çoklukla övünmek" demektir. Kelimenin taşıdığı manalardan birine yoğunlaşan Muhammed Esed'in yorumuyla bu kelime, "tüketim çılgınlığı" anlamına gelmektedir. Cahiliye döneminde Araplar, mal, evlat ve akrabalarının çokluğunu bir gurur ve şeref sahibi sayarlar hatta bu hususta yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de kanıtlamak için kabirlere gider ve ölmüş akrabalarının çokluğuyla övünürlerdi. Tekâsür suresi onların bu tavrını eleştirmekte ve gerçek üstünlüğün ahirette ortaya çıkacağını ifade etmektedir.
Ayette geçen "elhâküm" kelimesindeki "ilhâ" kökü, insanın oyun ve eğlenceye dalması, boş şeylerle övünmeye kalkışması demektir. Bunlara dalıp giden kimse için başka önemli şeyler artık o kişi için bir şey ifade etmez.. Gazetelere bakınız, şu haberlere mutlaka rastlayacaksınız: Dünya üzerindeki devletler; sahip olduğu insan, asker, silah gücüyle; merkez bankaları malik olduğu altın ve döviz rezerviyle… Kısacası "çokluk" yarışında bir sıralamaya tabi tutuluyorlar ve üst sıralarda yer işgal edenler, asla düşük seviyelerde kalmak istemiyorlar… Tıpkı cahiliye dönemindeki gibi bir yarış, bu gün de var… Hele Müslüman olan körfez ülkelerinin dünyalıklara karşı ilgi ve zaafları çok daha fazla bir dozla adeta bu ülkelerin üzerine çöken bir karabasan gibi duruyor. Mukaddes kitabımız, "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Sen, bu cüssen ile asla yeri delemezsin, yaramazsın. Boyca da dağlara erişemezsin." (İsrâ, 37) buyururken, bu ayetleri okuyanlar, bildiklerinden şaşmıyor ve dünyanın en yüksek binalarını inşa etmekten geri durmuyorlar…
Anlaşılan, geçmiş toplumlarda mal, evlat ve akraba çokluğuyla övünmek bir çılgınlık haline dönüşerek kabirlerdeki ölmüşlerinin sayısını da bu işe karıştırdıkları gibi bunun günümüzdeki versiyonu ise sahip olunanlar, "daha büyük, daha yüksek ve daha çok" şeklinde bir yarışa dönmüştür…
Surenin ayetleri devam ediyor: "Hayır! Öyle değil. (Durum sizin düşündüğünüz gibi değil) Gerçeği yakında bileceksiniz. Elbette yakın bir zamanda gerçeğin ne olduğunu bileceksiniz." (Tekâsür, 3-4)
Ayetlerin ilki, öldükten sonra, dalıp gittiği eğlencenin, boş işlerin ve çokluğuyla övündüğü şeylerin ona hiçbir faydası olmadığını anlayacağına işaret ederken, ikincisi ise bu acı hakikatle mahşer meydanında bir kez daha yüzleşeceğine dikkat çekmektedir. Zira o gün, dünyada sahip olduklarının her birinden hesaba çekileceği gerçeğinin, onu ne denli zora sokacağını ne denli dara düşüreceğini fark edecektir, insanoğlu…
"O gün, artık her şeyi yakından bileceği, cehennemin ateşini hissedeceği ve gözleriyle bizzat şahit olacağı gündür… Ve o gün, dünya hayatında faydalandığı bütün nimetlerden hesaba çekileceği gündür." (Tekâsür, 5-8)
Sevgili Peygamberimiz (sav) "kişi, beş şeyden hesaba çekilip sorgulanmadıkça bir adım atmasına müsaade edilmeyecektir." mealindeki hadisinde, bunlardan birinin, "nereden kazanıp nereye harcadığı" olacağını ifade etmektedir.
Ahirete, hesap gününe inanan bir Müslüman için sadece bir tek ayet ve hadis, parasını nereden kazanıp nereye harcadığını düşünmesi için yeterlidir, vesselam!..
Mehmet Emin Ay