Arama

Prof. Dr. Murat Şimşek
Mayıs 11, 2019
Fıkıh tarihi yazıları (VI): Dönemlendirme sorunu

Tarihi dönemlere ayırma, üzerinde uzlaşılmış bir konu olmayıp itibarî nitelik taşımakla birlikte bir bilimin tarihini araştırmada bazı imkânlar sunmaktadır. Bu tür kategorik ayrımlar bir düşünme aracı olup aydınlatıcı olduğu ölçüde geçerlidir ve sağlamlığı da yoruma bağlıdır. Fıkıh tarihinin dönemlendirilmesi ile ilgili bazı önerilere geçmeden kısaca halihazırdaki durumun tespitini yapmak uygun olur. Türkiye'deki çağdaş İslam hukuk tarihi çalışmaları Arap-İslam dünyasındaki çalışmalardan etkilenmiştir. Özellikle Mısırlı hukukçu Muhammed el-Hudarî (ö. 1927), Osmanlı son dönemi hukuk tarihi müellifleri Seyyid Bey ve İzmirli'den başlayarak günümüze kadar telif edilmiş İslam hukuk tarihi eserlerine doğrudan etki etmiştir. Kabaca ifade etmek gerekirse bu teliflerde İslam hukuku ilminin tekâmülü genelde beş bölüm altında ele alınmaktadır. Bunlar; fıkhın doğduğu Hz. Peygamber devri, geliştiği sahabe devri, olgunlaştığı Abbasîler devri, durakladığı Selçuklular devri, gerilediği Moğol istilasından Mecelle'ye kadarki dönem ve uyandığı Mecelle'den günümüze kadarki dönemdir. Bu tasniflerde en dikkat çekici husus, Selçukluların İslam dünyasına girişiyle fıkhın durakladığının, Osmanlılar ile de gerilediğinin iddia edilmesidir ki böyle bir tasnifin oryantalist tarih anlayışından ya da katı Arap milliyetçi tarih bakışından etkilenmiş olma ihtimali yüksektir. Ayrıca bu eserlerde, takipçisi oldukları Arapça müellefatta olduğu gibi, "fıkhın duraklama çağı" olarak gösterilen Selçuklular devrinin özellikleri arasında taklit ruhunun ortaya çıkması, münazara ve münakaşaların artması, mezhep taassubunun zuhur etmesi ve içtihat kapısının kapanması sayılır. Moğol istilasından sonra (yani özellikle Osmanlı devrinde) fıkhın gerilemesinin sebepleri arasında ise fıkıhçılar arası irtibatsızlık, selefin kitaplarına karşı ilgisizlik, müçtehit yetiştirecek eserlerin yazılmaması ve de hile ve tevil gibi hususlar zikredilir. Burada Selçuklu-Osmanlı ilim dönemleri, bilimselliği tartışmalı tasniflerle adeta değersizleştirilmiş ve dikkate alınmamıştır. Söz konusu anlayış, 13–14 asırlık fıkıh tarihini içtihat-taklit dikotomisine hapseden bir okumaya dayanır. Bu bakış ayrıca mezhepleri dışlayan, içtihat ile birlikte maslahat ve fıkıh usûlünü merkeze alan bir yapıya sahiptir.

Mevcut İslam hukuk tarihi literatürüne dair eserler birçok açıdan eleştirilebilir. Ancak bunun yerine artık bundan sonra kaleme alınacak olan fıkıh tarihi çalışmalarında bazı tarihsel kırılma noktalarına ve birtakım iç kıvrımlara işaret etmek daha yapıcı bir tavır olacaktır. Bu yazıdaki öneriler nihai noktalar olmayıp, dikkat çekmeye yönelik izdüşümlerdir. Örnek bir çalışma olarak İslam Düşünce Atlası projesi zikredilebilir. Fıkıh alanında da benzer bir çalışmaya acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca önerilerde tarihi süreçteki birçok siyasî, ekonomik, hukukî ve askerî hadisenin fıkıh tarihine etkisi -şimdilik ön kabulle- dikkate alınacaktır. Bunların, fıkhın dönüşümüne yönelik etkilerinin oranı tartışmaya açıktır.

Bir fıkıh tarihi dönemlendirmesinde öncelikle dikkate alınması gereken dönem ve kırılmalar arasında aşağıdaki noktalar zikredilebilir. İlk olarak fıkhın Klasik Döneminin tespiti yapılabilir [örneğin h. 1. - 3. asırlar]. Bu dönem içerisinde (a) teşekkül ve tedvin dönemi başlığında Hz. Paygamber, sahabe ve tabiin dönemi ele alınabilir. Bu dönemin kırılma noktası olarak Hz. Muaviye'nin siyasi otorite ile ilmi otoriteyi ayırması dikkate alınabilir. Ardından (b) fıkıh biliminin kuruluşu incelenebilir; bu çerçevede Ebu Hanife'nin fıkıh bilimini kurması ve fıkhın sistemli şekilde yazıya geçirilişi incelenebilir. Klasik dönemde son olarak (c) mezheplerin teşekkülü neticesinde fıkhın tasnif ve tertibinin tamamlanması işlenebilir. Bu tarz bilgiler halihazırdaki çağdaş İslam hukuk tarihi telifatında da mevcut olmakla birlikte temel kriteri ictihad olarak aldığı için, bakış açısı ve kırılma noktaları bakımından bahsettiğimiz tasnifle farklılaşacaktır.

İkinci olarak ise İstikrar Dönemi incelenebilir. Bu dönemde fıkhın geniş uygulama alanları bulduğu ve yeni coğrafyalarda yeni tecrübelere yelken açtığı görülür. Dönemin iç kırılma noktaları olarak (a) ictihad kapısı ve tercihin (ihtiyar) sona ermesi tartışmaları ile mezhep eserleri olarak muhtasarların, metinlerin ve şerhlerin yazımının başlaması dikkate alınır. İkinci olarak ise (b) Karahanlılar, Samanoğulları ve ardından Selçuklular'ın kuruluşu ve İslam'da birlik düşüncesi çerçevesinde fıkhın uygulanması, gerekçelendirilmesi ve sistemin hukuki izahının yapılması irdelenebilir. Bu arada fıkıh usulünün doğuşu ve işlevi dikkate alınır. Bir yandan coğrafi olarak kuzey İslam düyasında Buhara Semerkand ve Horasan hukuk mektepleri değerlendirmeye alınırken, bir yandan da Endülüsteki fıkıh tecrübesi incelenir.

Fıkıh tarihinde büyük kırılma ve uygulamada kısmi ınkıtaya yol açan iki büyük olay zikredilebilir. Moğol istilası ve Endülüs'ün düşüşü. Ardından fıkhın yeniden yorumu ele alınır. Bu zaman diliminde uzlaşı dönemine geçiş Memlüklü dönemi fıkhı örneği ve kısmen Timurluların ilk dönemi gündeme alınır.

Fıkhın Yetkin Uygulama Dönemi diyebileceğimiz bu devirde Timurlular, Babürlüler ve Osmanlılar incelenir. Timurlular dönemi önemli fıkıh çalışmaları (Tüzükât dahil) ile Hint alt kıtasında Fetâvâ-yı Hindiyye'yi sonuç veren çalışmalar bir yana burada örnek olarak Osmanlı dönemi fıkıh tarihi yazımında dikkate alınması gereken bazı önemli noktaları zikredebiliriz. (a) Kuruluştan Fatih dönemine kadar. (b) Fatih döneminden Kanuni dönemine kadarki uygulamalar. (c) Ebussuud Efendi'yle yeni döneme geçiş. (d) Ebussud'dan Tanzimat'a kadarki uygulamalar. Özellikle şeri ve örfi hukuk uygulamaları. (d) Tanzimat'tan Mecelle'ye ve Mecelle'den Cumhuriyet'e değişim ve dönüşümler.

Son olarak ise Klasik Fıkıhtan Kopuş dönemi olarak çağdaş İslam hukukunun doğuşu ve kanunlaştırma hareketleri incelenebilir [bk. Apaydın, Din ve Fıkıh Yazıları, Konya Hacıveyiszade yy. s. 27-35].

Tarihi süreçte fıkıh dönemleri için yapılmış gelişim merhalelerini gösteren bazı tasniflerden de istifade edilebilir. Mesela Hanefi mezhebi çerçevesinde selef-halef, mükaddimin-müteahhırin dönemeleri şeklindeki tasnif ile İbn Kemal'in fukaha ve eser merkezli tabakat tasnifi bunlardan ikisidir. Bu tasniflerde kırılma noktaları olarak, kurucu imamlar ve talebeleri dönemi, meşayıh dönemi, Halvânî (ö. 1060) öncesi ve sonrası, Ebu'l-Berekât en-Nesefî'den (ö. 1310) öncesi ve sonrası sayılabilir.

Bu bağlamda çağdaş araştırmacı Wael b. Hallaq'ın İslam hukuk tarihi ile ilgili kaba bir tahminle önerdiği dönüm noktaları kronolojisi oldukça dikkat çekicidir. Tarihi süreçteki birçok siyasî, ekonomik, hukukî ve askerî hadisenin İslam hukuk tarihini nasıl etkilediğini göstermesi bakımından bu kronolojide yer alan bazı kırılma noktaları zikredilebilir. Bunlar tarafımızca değer yüklenerek değil, birer tespit olarak nakledilecektir. Wael b. Hallaq, İslam hukukunun oluşum dönemi ve mezheplerin teşekkülüne kronolojide yer verdikten sonra çağdaş İslam hukuk tarihi eserlerinde yer almayan şu başlıklara yer verir: Selçuklu İmparatorluğu'nun doğuşu (1037), Anadolu Selçukluları idaresi (1077-1307), Memlüklerin Mısır yönetimi (1250-1517), Osmanlı İmparatorluğu (1299-1920). Osmanlı dönemiyle ilgili olarak yer alan kırılma noktaları arasında şunlar yer almaktadır: İstanbul'un fethi (1453), Kanunî devri (1520-1566), II. Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı'nın ilgası ve vakıfların Evkâf-ı Humâyûn Nezâreti'nin kontrolüne verilmesi (1826), Tanzimat dönemi (1839-1876), Osmanlı'da Fransız Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmesi (1850), Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin hazırlanması (1869-1877), İstanbul'da ilk modern hukuk okulunun (Mekteb-i Hukuk) açılması (1875), Osmanlı Hukûk-ı Aile Kararnâmesi'nin yürürlüğe girmesi (1917). Yukarıdaki dönüm noktaları yanında özellikle sömürgeciliğin İslam hukukuna etkisini gösteren maddeler ise son derece dikkat çekicidir: İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin [East India Company] kiralanması (1600), Hollanda Doğu Hindistan Şirketi'nin kiralanması (1602), Warren Hastings'in Hindistan genel valisi olması (1772), Fransız Medenî Kanunu'nun (Code Napoleon) ilanı (1802), Mehmed Ali Paşa'nın Mısırlı hukuk öğrencilerinin ilk grubunu Paris'e göndermesi (1828), Ulema sınıfının hızlı bir şekilde zayıflaması (1830-1880). Burada işaret edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, sayılan bu maddelerin İslam hukukunun tarihî gelişimine (daha doğru bir ifadeyle gerilemesine) yaptığı etkiye dikkat çekmesidir. [Wael b. Hallaq, İslam Hukukuna Giriş, çev. Necmettin Kızılkaya, İstanbul: Pınar yayınları 2017].

Doç. Dr. Murat Şimşek

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN