Beytü'l Makdis Öncüleri Derneği Genel sekreteri ve TAİM Yönetim Kurulu Başkanı Münir Said Bey sohbetimizde ortak projelerden bahsetti. Bu projelerden birisi de, fetih ve fatihlerin buluşturulması, ortak paydalarının nazara verilmesi olarak da görülebilir. Fetihlerin zemini zaten ortaktır. Türkiye'de 1950'li yıllardan beri devam eden bir gelenek var; bu da İstanbul fethinin kutlanmasıdır. Esasında İstanbul'un fethi kutlamaları Sultan Reşat döneminde 1911 yılında başlar ve kesintili bir biçimde Cumhuriyet dönemine de sarkarak günümüze kadar gelir. Fetih kutlamaları 'yadı mazi' olduğu kadar milli coşkuyu da tetiklemektedir. 1953 yılı bir milat olur ve fethin 500'üncü yılı kutlanır. Bu 1992 yılında 1492 yılında Yahudi ve Müslümanların Endülüs'ten sürülmelerini gündeme getiren etkinliklere benzer. Bir farkla ki, 1992 yılındaki etkinlikler kutlamadan ziyade mersiyeyi hatırlatmaktadır.
Araplar ve Müslümanlar için günümüzün en büyük kırılması ve travması Kudüs'ün kaybedilmesidir. Kudüs'ün Salahaddin Eyyübi döneminde Haçlılardan geri alınması da, bugün israil'in eline geçmesi de bir milattır. Araplar Türklerin Fetih kutlamalarını merakla ve iştiyakla takip ederler. Neden Kudüs ile ilgili böyle bir etkinliğe düşünmedikleri akıllarına kurcalar. İsrail'i kuran irade ile Arap rejimlerini ikame eden iradenin ayni olduğu anlaşılırsa 'sebep bilinirse merak zail olur' misalindeki gibi şaşkınlık ortadan kalkar. Fetih etkinlikleri onlara ilham verir.
Münir Said Bey bu münasebetle belki de tarihte ilk defa bu yıl ve sonrasında Salahaddin Eyyübi ve Kudüs'e dair fetih etkinlikleri tertip edeceklerini anlattı. . 2 Ekim 1187 tarihi, Kudüs'ün geri alınması tarihidir. İşte bu tarih bundan böyle atıl kalmayacak, kutlama ve etkinliklere zarf olacak.
*
Bu sadece Salahaddin Eyyübi'yi anmak değil bilakis umudu canlı tutmaktır. Umudu öldürdüğünüzde zafer yolculuğunuza da veda etmiş olacaksınız. Geride tutunacak bir dal, tutamak kalmaz. Tarih üzerinden umutları canlı tutmak ve canlandırmak gerekir. Tam da Münir Said Beylerin yapmak istediği budur. Merhum Macid Arsan Geylani ' Salahaddin Nesli Böyle Zuhura Geldi, Kudüs Böyle Geri Alındı' adlı eşsiz çalışmasında İsrail'in tarihi ve kahramanlarını unutturarak; gönüllerdeki umut kırıntılarını yok etmek istediğini yazmıştır.
Gerçekten de Şimon Peres tarihin kavgaları dirilttiğini söylemiştir. Bu açıdan Der Spiegel dergisine verdiği mülakatta (December 10, 2012 04:44 PM), 'geçmişi unutma vakti geldi' tarzında konuşmuştur (adding that it is time to forget the past). Netanyahu'nun sürekli olarak tarihe vurgu yapması, atıfta bulunması elbette Arapların da tarihe atıflarına misilleme hakkı doğurur. Bu açıdan Şimon Peres tarihi karşılıklı olarak gömmek gerektiğini söylemiştir. Ama onlar tarihin arkasından düşerek, yürüyerek 'atalar diyarına' gelmişlerdir. Araplar da tarihi hatırlarlarsa bu onları şimdi İsrail'in bulunduğu noktaya getirecektir. Bu açıdan Şimon Peres tarihi unutmayı davalarının yararına görmekte idi. Nitekim, Fransız tarihçi Albert Sorel'den etkilenen Yahya Kemal Beyatlı da ' tarihe dayanarak ayakları üzerine kalkmak' deyimini kullanır. Tarih iksirdir. Felaket günlerini tarihe dayanarak atlatmak mümkündür. Macid Arsan Geylani de İsrail'in bilhassa yeni nesilleri Salahaddin ile buluşturmaktan özenle kaçındığını ve tarihle Müslüman nesillerin arasına bent ve set koymaya çalıştığını ifade etmektedir.
*
Bugün artık bunu İsrail değil ona vekaleten Müslüman kimlikli yöneticiler yapmaktadır. Sözgelimi, Azazil romanını kaleme alan Yusuf Zeydan Sisi'nin telkinleri doğrultusunda tarihle ilgili ifadelerini değiştirerek Mescid-i Aksa'nın Kudüs'te değil Taif'te olduğunu ileri sürmüştür (http://www. watanserb.com/ 2015/12/13 ). Bu suretle Tarihi verileri tezyif ederek tarih üzerinden sahtecilik yapmaktadır.
Tarihi Sisi'nin arzuları doğrultusunda saptırmaktadır. Dolayısıyla artık Salahaddin Eyyübi düşmanlığını İsrail Müslümanlara devretmiştir. Artık atalara sövmek İslam aleminde moda olmuştur. Bunu tersine çevirmek için ataları ve misyonlarını iyi kavramak ve yeni nesillere aktarmak gerekir. Bugün Selahaddin Eyyübi itibarsızlaştırılmakta ve vahşi bir tarihi şahsiyet kisvesinde takdim edilmektedir. İşte bu noktada Salahaddin Eyyübi'nin şahsiyetini ve misyonunu güncellemek (update) sevenlerine düşmektedir. Bu yollardan birisi de 2 Ekim 1187 tarihini anmak ve bu tarihte etkinlikler düzenlemek olmalıdır. Tarihin ruhu ancak bu şekilde yakalanabilir. Münir Said Bey işe bu noktada İstanbul fetih etkinliklerine mümasil Salahaddin Eyyübi ve Kudüs fethi etkinlikleri yapılmasını ve böylece fetihlerin kardeşliği mefkuresinin somutlaştırılmasını istemektedir.
Salahaddin Eyyübi ile Fatih Sultan Mehmet farklı dönemlerde yaşasalar da ortak paydalara haizdirler. Bunlardan birisi ikisinin de gemileri karadan yüzdürmesi, yürütmesidir. Fatih Sultan Mehmet'in kadırgaları karadan yürütmesi meşhurdur. Ama Salahaddin Eyyübi'nin gemileri karadan yürütmesi vakıa olsa da meçhuldür. Selahaddin Eyyübi de Eyle'nin fethinde Kahire'de yapılmış gemileri karadan ve develerin sırtında Akabe Körfezine indirmiştir ( Salahaddin Eyyübi, Seyyide İsmail Kaşif, Alemü'l Kitap, Kahire,s: 49/50).
Münir Said Bey ve arkadaşları, iki kutlu, müjdeli şehir ve iki fethin ve fatihin kucaklaşmasını etkinlikler üzerinden sağlamaya çalışacaklar. Sisi gibiler tarihi dayanaklarımızı yıkmaya Münir Said gibiler ise inşa etmeye çalışıyor. İnşa sürecinde dayanaklar arasında köprüler kurmayı da ihmal etmemeliyiz.
Mustafa Özcan