Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 26, 2017
Lübnan’da Çekişen İki Proje

Genelde İslam aleminde özelde ise Lübnan'da iki zıt projenin veya tezin çekişmesine sahne olduğunu görürsünüz. Bu tezlerden birisini devrimci İran temsil etmektedir ve devrimini ve dolayısıyla İslami veya mezhebi anlayışını uzanabildiği her yere yaymak istemektedir. İkinci proje veya tezi ise Suudi Arabistan temsil etmektedir. Bu ülke de Vehhabi anlayışına dayanarak ve petrol gelirlerini basamak yaparak İslam aleminde nüfuzunu yayma peşindedir.. Bir yandan Riyad özel anlayışını yayarken diğer taraftan da Lübnan gibi ülkeler de Sünniliğin hamisi pozisyonu takınmaktadır. Nedeni de Mısır gibi ülkelerin vaktiyle devreden çıkması ve bu imkanını kaybetmesidir. Bu nedenle Lübnan iki tezin veya projenin çekişme alanı ve yeri haline gelmiştir. Arsel (Ursal) meselesi bu iki tezden birisinin zafere ulaştığını diğerinin ise müflis bir proje haline geldiğini gösteriyor. Bir İran seyahatimizde en çok İran halkının dışarıdaki projeler için harcanan paralara yandığını ve teessüf ettiğini görmüştük. Bununla birlikte bu paraların iyi bir organizasyon eşliğinde en azından İran rejimi açısından işe yaradığını, yerine gittiğini söyleyebiliriz. Manevi anlamda İran'ın yaptıkları sorgulanabilir bununla birlikte siyasi ve askeri olarak bölgedeki başarılarını da teslim etmek zorundayız. Bunun nedeni de sistematik çalışmadan mahrum olan karşı kampın iflas etmesidir. Lübnan'da İran tezlerini Hizbullah ve Hasan Nasrallah Suudi Arabistan'ın tezini ise Mustakbel akımı ve Saad Hariri temsil etmektedir. Onun dışında Suudi Arabistan bu ülkede de irili ufaklı selefi akımların zuhurundan ve serpilmesinde rol oynamıştır.

*

Sonuçta Saad Hariri başbakan olsa da bütün ülke Hizbullah'ın kontrolü altına geçmiştir. Cumhurbaşkanı Michael Aoun Hizbullah ve İran ekseninin müttefikleri arasındadır. Hizbullah siyasi olarak devlet içinde devlet, askeri olarak ordu içinde ordudur. İran'ın başarısının temelinde 1982 yılından itibaren sistematik olarak Hizbullah'ı desteklemesi ve onun dışında kontrol etmesinde yatmaktadır. Hizbullah dini, askeri ve siyasi açılardan desteklenmiş ve kollanmıştır. Kendi haline bırakılmamıştır. İran sistematik politikasını sadece Şii örgütler veya siyasi yapılar üzerinde değil aynı zamanda ulaşabildiği Sünni yapılar üzerinden de yürütmekte ve icra etmektedir. Kolları her yere ve yöne ulaşmaktadır. Sözgelimi Irak'ta resmi hüviyete haiz hiçbir Sünni yapı ve kurum İran destekli Irak hükümeti aleyhinde görüş dermeyan edememektedir. Sünnilerin sahip oldukları kanallar da doğrudan olmasa bile dolaylı olarak İran'a hizmet etmekte ve çalışmaktadır. Nitekim, Iraklı bir Şii yorumcu Sünni eksende siyaset yapan Hizb-i İslami gibi organların bile İran'ın tesir dairesi dışında hareket edemediklerini söylemektedir. İran, Irak'ta Sünni kesimlerden dahi olsa önemli görevlere atanacak Sünni adayları elekten geçirmekte; atanması bu suretle yapılmaktadır. Hizbullah'ı İran kurduğu halde denetimini hiçbir zaman elinden bırakmamış her açıdan desteklemiş ve denetlemiştir. Bu nedenle de özellikle Suriye'de kullanılabilir ve faydalı bir aracı haline gelmiştir.

*

Karşı projede ise Suudi Arabistan kendince mutemet Sünni kesimlere yardım yapmış ama yolsuzluğa bulaşmış bu kesimleri denetlememiştir. Paralar da bu şekilde çarçur olmuştur. Denildiği gibi Suudi Arabistan parayla her şeyi ve herkesi satın alacağını düşünmüştür. Bu yüzden de kolaycılığa kaçmıştır. Özellikle projenin siyasi ayağı olan Mustakbel akımı tökezlemiş ve başarısız olmuştur. Saad Hariri liderliğinde Mustakbel akımı seküler bir söylem, çığır tutturmuş; bu da her açıdan donanımlı Hizbullah karşısında çuvallamasına, bir varlık gösterememesine neden olmuştur. Mustakbel akımı temsil ettiği seküler bakış açısı ve tutumuyla Sünni dini kurumları da kendisine benzetmiş ve silikleştirmiştir. Lübnan Müftülüğü eski gücünü kaybetmiş ve suya sabuna dokunmaz hale gelmiştir. Bunda elbette ki Suriye muhaberatının vaktiyle Lübnan'a uzanan uzun kolunun ve suikastlar tertip etmesinin de rolü vardır. El Cemaat-ı İslamiye gibi Sünni eksende faaliyet gösteren siyasi İslami akımlar da ana akımın zayıflaması ve karşılıklı uyum sorunu yaşamaları nedeniyle etkisizleşmiş, varlık gösteremez hale gelmiştir.

Kısaca Suudi Arabistan'a dayanan Sünni proje tamamen iflas ettiği gibi Sünni kesim zincirleme bir surette neredeyse denklem dışına çıkmıştır. Refik Hariri'nin öldürülmesinden sonra Hariri ailesinin mali imparatorluğu da çökmüştür. Saad Hariri toy bir delikanlıdır, silahların konuştuğu bir bölgede salon siyaseti yapmaktadır. Zaten bir Arap'tan ziyade pembe dizilerden çıkma bir Latin Amerikan jönünü andırmaktadır. Bundan dolayı da İran ekseni tarafından silkelenmektedir.

12 Ocak 2011 tarihinde Hizbullah ve müttefiklerinin hükümetten çekilmeleriyle Saad Hariri hükümeti düşürülmüştür. Saad Hariri Obama ile toplantı halinde iken Hizbullah kütlesi onu başbakanlıktan (önceki başbakanlığı) düşürmüştür. Böylece Uluslararası Refik Hariri Mahkemesini sabote ederken Obama ile toplantı halinde iken de Saad Hariri'yi de devirerek, güç gösterisinde bulunmuşlar ve mesaj vermişlerdir. Bu yöntem İran ekseninin siyasi gelenekleri arasındadır. Ahmedinejad Dışişleri Bakanı Muttaki'yi Senegal ziyareti sırasında görevinden almıştır. Bizde de eski Diyanet İşleri başkanlarından İbrahim Elmalı Tunus, Libya hattında gezide iken zamanın hükümeti tarafından başına böyle bir iş getirilmiştir.

Sadece paraya ve yolsuz insanlara dayandığından Lübnan'da Suudi Arabistan projesi çökmüştür. Bunun ağıtı da maalesef Subhi Tufeyl gibi Şiilere düşmüştür.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN