Ortadoğu'da Amerikan imparatorluğu darbeler süreciyle start aldı. Perdesi darbelerle açıldı. İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, İngiltere'nin eski sömürgelerini sırtında taşıma kapasitesi son bulmuştu. Bu yüzden imparatorluğunu zinde ve zengin ABD'ye devretti. Emanet etti de denebilir. Böylece dünyada ve Ortadoğu'da yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönemde İngiltere'nin eski sömürgeleri Amerikan safına geçmeye başladılar. Elbette bu süreç çalkantısız, yağdan kıl çekercesine olmamıştır. Nazi Almanyası ile karşıtları arasında sıcak savaş atmosferi nihayete erdikten sonra SSCB ile ABD arasında Soğuk Savaş rüzgarları esmeye başlamıştır. Dünya bu surette iki kutba ayrılmıştır. Yeni döneme adaptasyon sürecinde yer yer karışıklıklar, çalkantılar eksik olmamıştır. ABD önce Fransa'nın nüfuz sahası olan Suriye'de darbeleri tetiklemiştir. Darbecilere arka çıkmıştır. 1920-1946 manda dönemi sona erdikten sonra Suriye bölgenin en istikrarsız ülkesi haline gelmiştir. İsrail'e komşu olmanın bedelini ödemiş ve lisan-ı halle kendisinden ilk andan itibaren İsrail'e dümen kıran Ürdün'e özenmesi istenmiştir. Bu ülke hareketli azınlıklar nedeniyle istikrarsızlığa açık bir ülke olmuştur ilaveten Mısır, Irak ve Suudi Arabistan ve Türkiye'nin çekişme alanında kalmıştır.
Bu ülkedeki darbeler silsilesi Hüsnü Zaim öncülüğünde 29 Mart 1949 tarihinde başlamış akabinde 20 yıl boyunca da devam etmiştir. İlk darbeden aylar sonra 14 Ağustos 1949 tarihinde Sami Hinnavi yeni bir darbeye kalkışarak Hüsnü Zaim ve Başbakan Muhsin Barazi'yi idam etmiştir. 19 Aralık 1949 tarihinde Edip Çiçekli yeni bir darbe yapmış ardından 28 Kasım 1951 yılında ikinci darbesini gerçekleştirmiştir. Kaynaklar genel olarak Hüsnü Zaim darbesinin arkasında Amerikalıların olduğunda hemfikirdir. Buna mukabil, bazı kaynaklar da Zaim'i deviren Sami Hinnavi'nin İngilizlerce desteklendiğini savunmaktadır. Faysal Atasi öncülüğünde bir başka darbe de Edip Çiçekliye karşı 25 Şubat 1954 tarihinde icra edilmiştir. Suriye ile Mısır'ın birleşmesiyle kurulan Birleşik Arap Cumhuriyetinin çatısı da Eylül 1961 tarihinde Kerim en Nahlavi'nin darbesiyle yıkılmıştır. Böylece Mısır'la da bağları kopan Suriye süratli bir biçimde pusuda bekleyen organize azınlıkların pençesine düşmüştür. Baas Partisi azınlıkların Truva Atıdır. Bu parti vasıtasıyla Suriye'de bölük pörçük vaziyetteki çoğunluğa karşı iktidarı ele geçirebilmiş ve tekellerine alabilmişlerdir.
8 Mart 1963 tarihinde Baas Partisi yönetime el koymuş ve bu ülke tarihinde bir milat olmuştur. Azınlık ve onun ötesinde azınlık mensubu bir aile, cumhuriyet adı altında bir hanedanlık kurmuştur.
Mısır ile ayrılıktan sonra Hafız Esat'ın önü açılmış ve aynen Sedat gibi 'Düzeltme Devrimi' adı altında darbe yapmış ve eski silah arkadaşlarını tasfiye etmiştir. Bu iktidarı sağlamlaştırma sürecinde son virajı olmuştur. Kısaca Suriye'yi kargaşaya boğan ve Baas iktidarına sürükleyen darbeciler silsilesini başlatan Amerika Birleşik Devletleri olmuştur.
1957 yılında ABD, Suriye'nin denetimini NATO'dan ortağı Türkiye'ye bırakacağı yerde aksine Nasır'a peşkeş çekmiştir. Menderes'i engellemiş Nasır'ın önünü açmıştır. Mısır'ın çekilmesinden sonra Suriye olgun bir meyve gibi Baasçıların ve azınlıkların kucağına düşmüştür. Ortadoğu'daki Amerikan imparatorluğunun yaptıklarına dair Suriye küçük ölçekli bir prototip, numune ve laboratuvardır.
İkinci Dünya Savaşından sonra bölgedeki Amerikan imparatorluğunun iki göstergesi vardır. Dolaylı müdahale ve doğrudan müdahale. Dolaylı müdahale darbeler suretinde tezahür etmiştir.
Irak'ın kaderi de kardeşi Suriye'den pek farklı olmamıştır. 1958 yılında Nuri Said ve kraliyete karşı bir darbe yapılmış ardından 10 yıl sonra (17 Temmuz 1968) bu ülkede de ipleri Baasçılar ele geçirmiştir. Irak'taki Baas darbesinden de birinci derecede Amerikalılar sorumludur. İktidara gelen Baasçılar Amerikalıların verdiği listelere göre komünist avı başlatmışlardır. Durum aynen Endonezya'da Ahmet Sukarno'nun Suharto tarafından devrilmesi sürecine benzemiş ve bu ülkede de kanlı karnaval şeklinde komünist kıyımı, avı başlatılmıştır.
Kısaca, Ortadoğu ABD sayesinde darbeler süreciyle tanışmıştır. Ordular üzerinde nüfuzunu kullanan ABD istediği zaman darbe yaptırtabilmiştir. Muhammed Celal Keşk vesikalarıyla Mısır İttihatçıları olan Hür Subaylar darbesinin bir Amerikan destekli darbe olduğunu ispat etmiştir. Öyledir de. 1969'da Libya'da darbeye kalkışan Kaddafi de Nasır'ın çömezi olarak doğrudan Amerikalılardan etkilenmese bile aynı rüzgarın eseridir.
1953 yılında toprak reformu peşinde ve ayrıca petrolün millileştirilmesi taraftarı olan İran Başbakanı Musaddık İngiliz Amerikan ortak yapımı (Ajax operasyonu) darbesi ile alaşağı edilmiştir. Musaddık'a fırsat verilseydi İran çoğulcu bir rejimle yönetilen ülke olabilirdi ve 1979 yılındaki molla devrimiyle de tanışmak durumunda kalmazdı. Musaddık'ın önünü kapatanlar dolaylı olarak mollaların önünü açmışlar ve onlara geçit vermek durumunda kalmışlardır. Belki zaman farkıyla çıkarlarına öylesi daha uygun gelmiş olabilir.
Ortadoğu'da hangi taşın altını kaldırsanız altından Amerikalılar çıkmaktadır. Ya doğrudan ya da estirdikleri rüzgarlar marifetiyle. Nasır'ın ve Kaddafi'nin çömezi olan Sisi ise darbesi sırasında Obama idaresi tarafından aktif olarak desteklenmiştir. Savunma Bakanı Chuck Hagel Sisi'ye destek vermiştir. Yanlış bilinenin aksine Mübarek'in devrilmesi sırasında ABD devrimcilere destek vermemiştir. Beyaz Saray devrim konusunda ikircikli bir tutum takınmış, gelişmeler karşısında iki kanada ayrılmıştır. 'Bekle gör' politikasını tercih etmiştir. Sonrasında ise darbeye destek vererek hakiki tutumunu açık etmiştir. Bununla birlikte devrim karşıtları Mısır devrimcilerini karalamak için ona Amerikan yaftası yapıştırmaya gayret etmişlerdir. ABD Suriye'deki halk hareketine destek vermediği gibi Mısır'daki halk hareketine de destek vermemiştir. Zaman kazanmak ve karşı devrimi veya darbeyi olgunlaştırmak için sadece bir zaman yanında görünmüştür. Yanında olmadığını ise zaman ve olaylar netlikle ortaya koymuştur.
Gelelim Türkiye'deki darbelere: ABD hep örtülü olarak darbelerin arasında olmuştur. Menderes'e karşı darbe, Menderes'e ahbap büyükelçiden gizlenirken altındaki siyasi müsteşarı durumdan haberdar edilmiştir.
12 Eylül'de ise CIA istasyon Şefi Paul Henze, Carter'ı darbeyi haber verirken-Mehmet Ali Birand'ın da belgelediği gibi- 'bizim çocuklar darbe yaptı' demiştir. 28 Şubat sürecinde kontrollü darbeden haberdar oldukları kesin.
Ondan önce de 1991 yılında Cezayir'de FIS'e karşı yapılan darbede Halit Nizar gibilerinin arkasında olduklarından kuşku yok.
15 Temmuz darbe teşebbüsüne gelecek olursak: Kanbersiz düğün olmaz misali bir tarafında muhakkak ABD var. Lakin ABD ne kadar işin içinde? Buradaki karanlık noktalar zamanla ulaşılacak yeni belgeler ve bulgular ışığında aydınlatacaktır.
Amerikan imparatorluğu darbeler imparatorluğudur. Stephen Kinzer, Darbe kitabında bunu genişçe analiz etmektedir. Nitekim, School of the Americas adlı Amerikan askeri akademide sistematik ve uygulamalı olarak Latin Amerikalı generallere darbe dersleri verilmiştir.
Ortadoğu'da ABD imparatorluğu daha ilk dönemlerde İngilizlerden ve Fransızlardan devreden uydu veya cılız rejimlere darbelerle müdahale etmiştir. 1991-2003 sürecinde ise bu doğrudan askeri müdahale ve işgallere dönüşmüştür. 2003 sonrası direniş sayesinde ABD doğrudan müdahale politikasını tadil etmiş lakin Arap Baharıyla birlikte iç çekişmeden bitap düşen ve cılız kalan bünyeye yeniden sızmanın hesaplarını yapmaya, çarelerini aramaya başlamıştır. Yeni dönemde, doğrudan veya dolaylı müdahale taktiklerini gözden geçirerek uygun karma modeller üretmeye çalışıyor.