Arama

Mustafa Özcan
Temmuz 17, 2017
Kara Cuma

14 Temmuz 2015 günü, belki de tarihe 'Kara Cuma' olarak geçmeye namzet günlerden birisiydi. Sebebi şudur: Mescid-i Aksa ve özellikle Selahaddin Minberi, 21 Ağustos 1969'da Avusturalyalı fanatik Michael Dennis Rohan tarafından yakıldıktan sonra burada Cuma namazı eda edilememiştir. 14 Temmuz 2017 tarihinde ikinci defadır bu kutsal mekanda Cuma namazı kılınamadı. Bu yüzden İslam tarihine olumsuz günlerden birisi olarak geçmiştir. 1969 saldırısından sonra dünya çapında bir infial yaşanmış; karşı bir cevap olarak İslam dünyası İslam Konferansı Örgütünü (şimdiki adıyla İslam İşbirliği Örgütü) kurmuştur. Şimdi ise daha cılız sesler çıkmaktadır. Nedeni de İslam dünyasının içinde bulunmuş olduğu perişanlık ve içe dönük vaziyetidir.

Yerel 12 Eylül ile küresel 11 Eylül ile kardeş olduğu gibi 14 Temmuz ile 15 Temmuz kalkışması da birbirine benzerlik arz etmektedir. En azından takvime göre komşu günler! 14 Temmuz 2015 günü Cuma namazı bir kez daha tatil edilmiş ve bu karar duyarlı Müslümanlarını can evinden vurmuş ve yüreğine oturmuştur. Bu yasak 3 gün boyunca mütemadiyen devam etmiştir. Ayrıca Kudüs Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin de kısa süreliğine de olsa gözaltına alınmıştır. Üç gün boyunca Mescid-i Aksa Kudüs vakıf idaresinin kontrolünün dışına çıkmıştır.

Bu suretle giderek kutsal mekan İsrail'den izinsiz ibadet edilemez hale gelmektedir. Bu ise kutsal mekanının kutsiyetini gölgelemektedir. Mescid-i Aksa ve mübarek çevresi giderek mabetten ziyade bir hapishaneyi andırmaktadır.

İsrail Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa havzasını (Harem-i Şerif) uçlarından daraltmaya devam ediyor. Mekani ve zamani kısıtlamalar giderek daha yoğun ve yaygın hale geliyor. İsrail daha önce kutsal mekanları 'vekiller' vasıtasıyla özellikle de Ürdün vasıtasıyla yönetiyordu. Artık buna gerek duymuyor. Zira İslam dünyasının tepkilerinden çekinmiyor ve buna aldırmıyor. 1967 ve keza 1988 sonrasında Ürdün rejimi İsrail adına kutsal mekanlarda kayyumluk görevini deruhte ediyordu. Lakin İsrail Doğu Kudüs'ü de zapt etmek istediğinden dolayı kademeli bir biçimde şehre el koyuyor. Her alanda sınırlamalar getiriyor. Ürdün'ün hatırını falan da takmıyor. Kısaca Doğu Kudüs'ü yıkmak ve yutmak istiyor. Doğu Kudüslüler zar zor bir şekilde atalar yurdunda tutunma mücadelesi veriyorlar. Sürekli yeni kararlar ve bahanelerle birlikte sistematik bir biçimde şehirdeki Müslüman nüfuzu azaltılıyor. Yahudileştirme projesi çevresinde Aksa'nın havzası daraltıldıkça daraltılıyor. Makdisliler ise sürekli olarak taciz ve tecrit edilerek yerlerini yurtlarını terk etmeye zorlanıyorlar. Dünyanın gözleri ve duyarsız vicdanı önünde burada, Batı Trakya'daki Türklere uygulanan kısıtlamalardan kat be kat kısıtlamalar uygulanıyor. Bu çerçevede usandırarak bu kutsal toprakları terk etmelerini sağlamak için evlerinin tamirine bile müsaade edilmiyor. İbadet saatleri sürekli kısıtlanırken ibadete gelenlerin yaşları ise sürekli yükseltiliyor. Böylece Aksa yalnızlaştırılıyor.

*

İsrail'in İslam dünyasıyla ilişkilerine de ikircilik egemen. Hem bir taraftan İslam dünyasıyla ilişkileri geliştirmek için Mescid-i Aksa'ya normalleşme (tabii) çerçevesinde yeni ziyaretçi akını çekmek istiyorlar, hem de uygulamada bununla çelişen bin bir zorluk çıkartıyorlar. Bir eliyle yapmaya diğer elleriyle yıkmaya çalışıyorlar. Kutsal mekanın sakinlerini ve misafirlerini bezdiriyorlar. Hem Makdisliler de hem de Makdis'in misafirlerinde huzur ve sekinet hali bırakmıyorlar. Özellikle de Şaron'un 2000 yılında Mescid-i Aksa'ya bin polis eşliğinde girmesinden beri sürekli olarak bu kutsal mekan Yahudilerin ihlallerine tanıklık ediyor. Hatta zamani ve mekani boyutlarda Mescid-i Aksa'yı Müslümanlarla paylaşmak istiyorlar. Alttaki kazılar yetmiyormuş gibi şimdi üstüyle de ilgilenmeye başladılar. İbadete gelenleri ve ilim talebelerini sistematik olarak engelliyorlar. Bunun en iyi göstergelerinden birisi 'mastaba' denilen ilim meclislerine gelen kadın ve erkekleri zaman zaman karga tulumba/ yaka paça atmalarıdır. Mescid-i Aksa havzası bu nedenle sürekli olarak sürtüşmelere sahne oluyor. Bunun en son göstergesi kara cumaya rastlayan gün ve günlerde Mescid-i Aksa havzasında yaşanan çatışma olayıdır. Sürekli gerginlik çatışma ortamını, çatışma ortamı da İsrail'in bitmez tükenmez kısıtlamalarını getiriyor. Bu anlamda içinden çıkılmaz fasit bir daire yaşanıyor.

*

Peki! Mesele nereye varacak? Belli ki Netanyahu İslam dünyasının cılız tepkilerine kulak asmadan yoluna devam edecektir. Kısıtlamalar sektirmeden yoğunlaşarak, koyulaşarak sürecektir. Nereye kadar? Elbette nihai planları veya çözümlerine kadar. Esasında iki tarafın da tasarladığı nihai bir çözüm var. İsrail'in nihai çözümü, belki ilk etapta Mescid-i Aksa ve Kudüs'ü tamamen zimmetine geçirmek ardından Müslümanlardan arınmış gönlüne göre yeni bir Kudüs ve Filistin inşa etmek. Filistinliler açısından da nihai çözüm, tersi bir vizyondur. İsrail'den arınmış bir Ortadoğu. Bununla birlikte İsrail 2013 trendinde gücüne güç katarken, emellerine bir adım daha yaklaşırken Filistinliler ise güç kaybediyor, yalnızlaşıyor. Nihai hedeflerine doğru ilerlerken kademe hedeflerinden biri olarak Ürdün gibi ülkeleri manevi kayyumluktan azat ettiler, devreden çıkardılar. Buranın maddi ve manevi idaresini kimseyle paylaşmak istemiyorlar.

Bir sonraki aşamadaki planları Mescid-i Aksa'yı mabet keyfiyetinden çıkartıp hapishaneye çevirmek! Nasıl? Mescid-i Aksa'ya pranga takarak. Mahkum insanlara uygulanan elektronik kelepçe gibi pranga uygulamak. Bahanesi hazır. Müsademe ortamlarını önlemek ve güvenliği daha iyi sağlamak. Halbuki, ibadet hürriyetini daralttığınızda çekişme ve gerilim ister istemez had safhaya ulaşacak, tavan yapacaktır. Ya niyet ya da yöntem yanlış! İhlalleri önlerseniz gerilimi yatıştırır, sürtüşmeyi de önlersiniz. Bunu yapmak yerine kendi hakimiyetlerini pekiştirme derdindeler. Bu çerçevede en iyi bildikleri işi yapacaklar Mescid-i Aksa çevresinde aydınlatmayı artırarak mekanın göz hapsine alınmasını kolaylaştıracaklar. Bunun ötesinde mekanı iyice hapishane haline getirmek için de Mescid-i Aksa'ya elektronik kelepçe vuracaklar. Girişleri ve çıkışları elektronik cihazlarla kontrol ederek; kendilerince önlem almış olacaklar Filistinliler ise kutsal mekanda kendilerini daha fazla gözlem altında hissedeceklerdir. Mescid-i Aksa'nın böğründeki son huzur kırıntısı da bu şekilde yok olup gidecek.

Kısaca, Kara Cuma yoldaki diğer kara Cumaların habercisidir. Ak Cumalar gelmeden kara cumalar bitmez!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN