Arama

Mustafa Özcan
Kasım 27, 2017
Camideki terör kimin işi, kimin eseri?

Camide ve ramazan ayında terör geleneğini ilk başlatan zümre haricilerdir. Camide eylem onların çığırı ve geleneğidir. Günümüzde de bu hal ve tarz tekerrür etmektedir. Günümüzde de onların kalıntıları, muakkipleri aynı şeni eylemlerini gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Hazreti Ali ile karşı karşıya gelen Hariciler ondan kurtulmak için suikast seçeneğine başvururlar ve en kuvvetli rivayete göre hicri 40 tarihinde ramazan ayının 17'inci günü (18/19 diyenler de var) kirli amaçlarını gerçekleştirirler. Harici fedai veya bugünkü tabirle intihar eylemcisi Abdurrahman İbnü'l Mülcem üzerine aldığı suikast görevini deruhte etmek için sabah namazına giden Hazreti Ali'nin yoluna, önüne çıkar ve menfur ve melun eylemini gerçekleştirir. Maalesef bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Bir takım sapkın güruh Ariş'te Bi'rül Abd'de bulunan Ravda Camii'ne gelerek sistematik bir katliam irtikâp ettiler. Görgü tanıklarının anlatımlarına göre suikastçılar asker elbisesi giyerek; dikkat çekmek istemeyen hatta güven telkin eden profesyonel tiplerdir ve gulyabaniye benzemektedirler. Peygamberimiz bu tiplerin çelikten bir kalp taşıdıklarını ve acıma hissinden mahrum olduklarını haber verir. Yarım saat süren ilk eylemden veya taramadan sonra geride hayatta kalanları infaz etmek için yeniden camiye dönerler. Melun eylemlerine devam ederler. Cami içinde savunmasız 300'den fazla cana kıyarlar. Bir görgü tanığına göre, insan azmanıdırlar ve Mısır lehçesinin dışında bir lehçe ile konuşmaktadırlar. Olay sonrasında resmi anlatıma göre, caniler etkisiz hale getirilirler. Burada olayda iki ihtimal öne çıkmaktadır.

Bunlardan birisi, Sina son yıllarda terör olaylarının artış gösterdiği hassas bir bölgedir. Bu nedenle Ariş ve çevresinde sıkı güvenlik tedbirlerinin alınması gerekirdi. Bunun olmadığı anlaşılıyor. Güvenlik tedbirleri alınsa bile işlemiyor. Bu ihtimal de içeriden destek aldıkları tezini güçlendiriyor. İstihbarat zafiyetinden de bahsediliyor.

İkincisi, geride tanık bırakmamak için eylemciler yakalanmak yerine etkisiz hale getirilmişlerdir. Hâlbuki İstanbul'daki Reina eylemcisi yakalanarak olay aydınlatılabilmiştir. Rejimin paranoyak sazcıları, sözcüleri bu tür eylemlerle Sina'ya uluslararası bir müdahale planının işlerlik kazandırılmak istendiğini söylüyorlar. Bu ihtimal varit ise rejimin daha dikkatli davranması gerekmez miydi?

Güvenlik tedbirlerinin yetersizliği ile faillerin infaz edilmesi birlikte düşünüldüğünde muvazaa kuşkusu akla gelmektedir. Mısırlı Ayat Oraby'nin dediği gibi Cezayir modeli ortada ve subaylar bizzat sivilleri infaz ederek AIS veya GIA üzerine yıkmaktadırlar. Burada da ise mahut örgütlerin yerine IŞİD ve Vilayet-i Sina geçmektedir. Muvazaa illa da yapanların polis veya istihbarat unsuru oldukları anlamına da gelmez. Bizde 12 Eylül öncesinde olduğu gibi darbe ortamının olgunlaşması için anarşinin üzerine gidilmemiş; bilakis isteklilere eylem alanı açılmıştır.

Bu veriler ışığında cami katliamını kim yapmış olabilir? Daha önce Suriye'de de Muhammed Said Ramazan el-Buti vaaz ve ders verirken camide öldürülmüştü. İlk başlarda muhaliflerden şüphe edilse de kimse cinayeti üstlenmedi. Kamunun vicdanında zamanla cinayet Kriz Hücresine yönelik eylemde olduğu gibi rejimle bağlantılı veya ilintili hale gelmiştir.

Mahir Kaynak gibi soralım! Bu cami katliamından veya teröründen kim istifade etmiş ve yararlanmıştır? Burada, eylemi Harici kılıklı IŞİD veya markaları, türevleri, mahalli kolları (Vilayet-i Sina) işlemiş ve bunlar çıkardığı sesten istifade etmiş olabilir. İkinci kademede rejim yararlanmıştır.

Eylemciler, 'Suriye ve Irak'tan söküldük ama kaygan zeminlerde yürümeye devam ediyoruz ve varlığımızı koruyoruz. Yıkılmadık, dimdik ayaktayız' mesajı iletmek istemiş olabilirler. Katliamda mübalağa ve çok sayıda insanın öldürmesi de bu mesajın kuvvetli bir şekilde verilmesine matuf olabilir. Kanlı eylemin ardından IŞİD ve markaları varlıklarını ispatlamış olabilirler. Bu aynı zamanda yeraltına çekildiklerini ve eylemlerini gerilla tarzı yürütecekleri anlamına geliyor. Suriye ve Irak'ta ayak basacak yer ve yurdunu (foothold) kaybeden IŞİD besbelli ki, yeni bir eylem türüyle sahne almaktadır. Başka bir safhaya, yeraltı safhasına geçiyor. Bu işin arkasında IŞİD ve yerel yapılanmaları varsa bunun sebebi mesaj vermek ve yeni bir döneme geçtiklerini duyurmaktır…

Ariş Sina Yarımadası'nda yaşanan terör olayları ve eylemleri nedeniyle insanların kaçıştıkları ve sığındıkları bir şehirdi. Ayrıca Bi'ri'l Abd bölgesinde Ravda Camiisi de sufilerin uğrak yeri, buluşma noktasıdır. Sufilerin hedef alınması IŞİD'ın tarzına ve ideolojik dürtülerini akla getirmektedir. Burada Sina üzerinde Kaide'nin yerel uzantısı Cündi'l İslam ile IŞİD'in yerel kolu Vilayet-i Sina'nın alan hakimiyeti üzerine rekabet ettikleri hatırlanabilir. Bununla birlikte Kaide'nin yerel kolu Cündi'l İslam sivilleri hedef almamaktadır. IŞİD'in ise istisnası bulunmuyor. Eylemin arkasında IŞİD varsa; sufilerin uğrak yeri olan ibadet mekânını veya camiyi hedef almaları manidardır ve iki amaca mebni olabilir. Birincisi, yöntem farklılığı. İkincisi, onlar üzerinden devletle hesaplaşma, IŞİD gibi kafası karışık gönlü bulanık hareketlerin temel dürtüsü iç hesaplaşmadır. İç hesaplaşmada yöneldikleri en büyük kitle de halk dindarlığını esas alan sufilerdir. Sufilik halk dindarlığını temsil etmekte ve devlete/rejime en sadık kitleyi oluşturmaktadır. Bu nedenle hem ideolojik hem de menhec/yöntem farklılığı açısından sufilerin uğrak yeri camiyi hedef almış olmaları muhtemeldir. Açıkçası bununla bir taşla iki kuş vurmuş olurlar. Bu suretle hem devletle hem de devlete en sadık kitle olan sufilerle hesaplaşmış oluyorlar.

Bu eylemin arkasında devlet varsa ya da göz yummuşsa bunun da birçok nedeni var. Bunlardan birisi Mısır'da başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Bu nedenle kaos rüzgarına arkasına alan ve kaosa karşı istikrarı temsil eden Sisi bu eylemden istifade edebilir. Bu eylemi rejim yapmış ise bir taraftan halkı sindiriyor diğer taraftan da etrafında kenetlenilmesi gerektiği mesajını iletiyor.

Bir cinnet hali yaşanıyor. Sisi darbeden sonra düzenlenen bindirilmiş kıtaların ve kitlelerin katıldığı gösterileri icraatları için onay saymıştı. Bu tür eylemleri de aynı şekilde meşruiyetini konsolide etmek için kullanacaktır. Ariş eyleminde rejim parmağı aramanın nedenlerinden birisi, geçmişte Kıpti Kiliselerine karşı yapılan saldırılar rejim tarafından İhvan'a mal edilmişse de bütün karineler rejime işaret etmiştir. İstihbaratın rolüne dair kuşkular dağılabilmiş değildir. Bununla birlikte yine de Tanta ve İskenderiye kiliseleriyle ilgili baş şüpheli veya olağan zanlı IŞİD'dir. Bununla birlikte bugün kontra saldırılarda kiliseler yerine sufilerin uğrak yeri, barınak yeri camiler hedef seçilmiştir. Nitekim ABD'nin olayla ilgili açıklamasında ilk kez saldırıların yön değiştirdiği; camilere, İslami mabetlere yöneldiğine dikkat çekilmiştir.

Makro plan olarak Sina'nın boşaltılması ve buralara Filistinlilerin yerleştirilmesi alternatif vatan planı çerçevesinde gündeme geliyor. Neden olmasın; Sisi iktidarda kalmak için ülkesini taksit taksit satıyor. Sanafir ve Tiran adalarını Suudi Arabistan'a satmıştır. Bu işler Sisi'nin tarzına uygundur.

Son sıralarda Yahudiler alternatif vatan söylemini yeniden güncel hale getirdiler. Filistinli nüfusunu Şaron'un öngördüğü gibi ya Ürdün'e ya da Sina'ya boca edilmesini, boşaltılmasını istiyorlar. Ürdün'de hatırı sayılır hatta ekseriyeti teşkil eden bir Filistin nüfusu varsa da Sina toprak ve nüfus açısından daha uygun bir zemin teşkil etmektedir. Bu, ilk Siyonistlerin Filistin'le ilgili tanımlamalarına da uygundur: Topraksız halka halksız toprak! Sina'da nüfus kesafeti azdır binaenaleyh topraksız Filistinliler için uygundur! 60 bin kilometre karelik bir alanda yarım milyon kadar nüfus barınmaktadır. Burası Filistinli kitlelerin barındırılmasına müsaittir. Nitekim Sisi'nin Refah bölgesinin veya şehrinin boşaltılmasıyla ilgili bir planı vardı. Şimdi bu planı Ariş ile yer değiştirmiştir. En azından son sıralarda Arap matbuatında buna dair çok sayıda değerlendirme yer almaktadır.

Baştaki soruya dönecek olursak; cami terörü ve katliamı kimin işi? Rejim de olabilir IŞİD de. Bununla birlikte kuşkusuz kimin eseri sorusunun cevabı hem daha net hem daha geneldir. Ülke ve bölge ve küresel sistemin eseridir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN