Herkes Suudi Arabistan'da tarihe 'Cumartesi Gecesi' olarak geçen 4 Kasım (2017) gecesinde neler olduğunu ve neler yaşandığını merak ediyor. Dahası anlamaya, çözmeye ve anlamlandırmaya çalışmakta. Bu gece yakın tarihte de önemli bir gecedir. Humeyni Türkiye'ye sürgüne gönderiliyor (1964) ve bilahare devrim sonrası İranlı talebeler Amerikan elçiliğini basıyorlar.
Şark kendine özgü ifadelerle bu geceyi anlamlandırmaya çalışmaktadır. Batı da kendi siyasi sözlüğünden, zaviyesinden karşılıklar üretmekle meşgul. Dolayısıyla Arap basını bu geceye ' güç merkezlerinin tasfiyesi' adını vermekte. Güç merkezleri ifadesi Enver Sedat'ın, Nasır'ın haleflerine veya Ali Sabri ve arkadaşlarına yönelik kullandığı bir ifade idi. Daha sonra Enver Sedat Nasır'ın haleflerini ortadan kaldırdığı, tasfiye ettiği gibi sola açık Nasirizm ideolojisini de tırpanlamıştır. Canına okumuştur. Gerçekten de MbS ya da Muhammed Bin Selman'ın yaptıkları fazlasıyla bu tanıma uygun. Muhammed Bin Selman ülkesindeki güç merkezlerini tasfiye ediyor. Kendisinden bağımsız siyasi, mali veya askeri otorite mercii bırakmıyor . Bu aile içi bir iktidar kavgası. Bu kavganın içinde dini de olmak üzere her türlü motif/renk bulunuyor. Üç dört kesim hedef alınmış durumda. Bunlardan birisi askeri, diğeri siyasi, ötekiler mali ve basınla alakalı. Yolsuzluk kılıfı altında yürütülen tasfiyenin yolsuzluklarla alakası oldukça düşük seviyede. Elbette Suudi Arabistan'da yolsuzluk bol ama sonuçta yolsuzluğun kim tarafından yapıldığı siyasi yoruma bağlı. Ülkede bağımsız yargı erki bulunmuyor. Sistem kurul ve kurallara bağlı olmaksızın kişilere bağlı olarak yürüyor, işliyor. Hatta 1950'li ve 1960'lı yıllarda bölgede bilhassa Irak ve Suriye'de erken kalkanın darbe yapması nedeniyle Kral Faysal Milli Muhafızları kurarken nizami veya düzenli ordu anlayışının dışında kabilelere bağlı bir sistem olarak kurgulamıştır. Daha doğrusu Suud İhvanı olarak tanınan başıbozuk kabile güçlerinin küllerinden veya kalıntılarından teşekkül etmiş bir yapı. İki misyonu olduğu söyleniyor. Kraliyet ailesinin fertlerini korumak ve onun dışında petrol sahalarına ve vahalarına mukayyet olmak. Bu açıdan Suudi Arabistan'ın askeri yapısı biraz İran biraz da Kaddafi dönemi Libya'yı hatırlatıyor.
*
Milli Muhafızlar uzun yıllar ölen Kral Abdullah'ın denetiminde kaldı ve Muhammed Bin Selman savunma bakanlığına atansa da Milli Muhafızların komutası Kral Abdullah'ın oğlu Mutab Bin Abdullah'da kalmıştı. Yolsuzluk nedeniyle onu görevinden alarak esasında Milli Muhafızların sadakatini sağlama almış oluyor. Time dergisinin de yerinde tespitiyle birlikte, esasında Cumartesi Gecesi devlet darbesi (coup d'etat ) gerçekleştirilmiştir. Bağımsız güç odakları tasfiye edilmektedir. Bunların başında da sabık Kral Abdullah'ın oğlu ve yakınları gelmektedir. Tasfiye edilenler listesinde yer alan isimlerden birisi de Kral Abdullah dönemi Kraliyet Divanı Müdürü Halit Tuveyciri'dir. Kral Abdullah döneminin kilit adamı ve kara kutusudur. Esasında Halit Tuveyciri ve ekibinin düşüncesi, Milli Muhafızların Komutanı olan Mutab Bin Abdullah'ı babasının yerine geçirmek ve ölümünden sonra kral yapmaktı. Lakin olayların seyri onların hızını aştı ve ellerini çabuk tutamadılar. Kral Abdullah'ın da planları için ömrü vefa etmedi. Şimdi de okka altına gittiler. Güç merkezlerinden bir diğeri de daha önceki Kral Fahd'ın yakınları ve bilhassa oğlu Abdulaziz. Abdulaziz sürekli olarak MbS yani Muhammed Bin Selman'ı iğnelemekte ve onun BAE Veliaht prensi Muhammed Bin Zayed'in güdümünde olduğunu ve arkasından gittiğini ima etmektedir.
*
Tasfiye listesinde en dikkat çeken ikinci grup ise basın imparatorları. Bunlardan birisi Velit Bin Tallal. Esasında fikir ve eylemleri nedeniyle kendisine yerli bir George Soros gözüyle bakılıyor. Muhammed Bin Selman'la bir alıp veremediği yok. Bununla birlikte iki nedene bağlı olarak derdest edildiği söylenmektedir. Bunlardan ilki, ısrarla sabık Veliaht Muhammed Bin Nayıf'ın serbest bırakılmasını istemesi. İhsan Fakih gibiler bundan kuşkulular. İkincisi de, Muhamed Bin Selman'ın iddialı projesi NEOM'u destekleme noktasında isteksiz davranması. Hatta dileklerinin yerine getirilmemesi halinde yatırımlarını Batılı ülkelere kaydıracağını söylemesi. Bununla birlikte, birkaç yıl öncesinde Yayın Yönetmenliğini Cemal Kaşıkçı'nın üstlendiği Arap Kanalının yayına başlamasıyla sona ermesinin bir olması da Kral Selman ve çevresi nezdinde Velit Bin Tallal'ın mimlenmiş olduğunu gösteriyor. Basın sektöründe dikkat çekici ikinci tutuklama MBC yayın grubunun patronu Velit İbrahim'e yönelik olanıydı. O da eski krala yakın isimler arasında yer alıyor. Basın sektöründen bir başka isim ise Salih Kamil. Al Baraka grubuyla da anılan Salih Kamil İkra gibi kanallara hükmediyordu ve Sahve yani İhvan yanlısı uyanış dalgasına destek verenler arasında gösteriliyor. Muhammed Bin Selman (MbS) The Guardian gazetesine yaptığı değerlendirmede, 1979 yılına atıfta bulunarak aslında Salih Kamil gibilerini hedef almıştır. Dolayısıyla Salih Kamil İslami nedenlerden dolayı hedef alınmıştır.
Bekir Bin Ladin ise Ladin ailesinden ve Suudi Arabistan'ın Yemen asıllı taşeronlarından birisiydi ve zenginliği ve kaynak temini maksadıyla hedef alındığı söylenebilir. Zengin iş adamlarının mallarına mülklerine el konularak Suudi Arabistan'ın daralan mali portresi güçlendirilmek istendiği varsayılıyor. Yolsuzluklarla suçlanan bu isimlerin malları müsadere edilerek hem bu isimler güçten düşürülmüş hem de hesapta devlet güçlendirilmiş olacaktır. Böylece kral olduğunda Muhammed bin Selman dikensiz bir gül bahçesi devralacaktır.
En şaşırtıcı olan Muhammed Bin Selman'ın içte ve dışta bu kadar pervasız davranabilmesidir. Bu da bir savaş habercisi sayılabilir. Kissinger'in ifadesiyle bölgede savaş tamtamlarının çaldığını duymayan sağırdır. Cephe üzerine cephe açmaktadır. İçeride 15 bin yekunu bulan prenslerle, kraliyet üyeleriyle açıktan kapışmaya ve çekişmeye girmesi şaşırtıcıdır. İkinci olarak, bölgesel anlamda da Katar, İran, Yemen, Lübnan gibi bölgelerde dış cepheler açmış bulunmasıdır. Bu tavır cinnet değilse bile tehevvürdür. Bu nedenle iç ve dış dünya olan biteni şaşkınlıkla hatta ağızları açık bir vaziyette izliyor. Kıran kırana bir mücadele. Muhammed Bin Selman kararlı ve azimli görünüyor. Kral Abdullah ve oğlunun gecikmelerinden kendince ders çıkardığı anlaşılıyor. Bu yüzden de elini çabuk tutmak istiyor. Kraliyetin kardeşler düzeninden çocuklara geçmesi esasında iktidar mücadelesini kızıştırmıştır ve bu beklenen bir gelişme idi. Beklendiği gibi de iktidar mücadelesi gayet çetin geçiyor.
Ortadoğu basını, Cumartesi Gecesi'ni 'güç merkezlerinin tasfiyesi' olarak görürken Batı basını ise genelde daha iyi bildiği bir deyimi yeğliyor, farklı bir olayla irtibatlandırıyor: The Night of The Long Knives/ Uzun Bıçaklar Gecesi ya da Sinekkuşu Operasyonu! Almanya'daki adıyla Röhm-Putsch. Nazi Almanyası'nda 1934'ün 30 Haziran'ını 1 Temmuz'a bağlayan gecede siyasi cinayetlerle büyük bir tasfiye yapılmıştır. Buna da Uzun Bıçaklar Gecesi adı verilmiştir.
Cumartesi Gecesi'nde ne mi oldu sorusunun cevabı kısaca şu olmalıdır: İktidar ve güç kesin bir biçimde el değiştirdi.