Mutaassıp bir Hıristiyan olan Lloyd George kabinesinde dışişleri bakanı olarak görev yapan; bir görüşe göre de Yahudilere hiçbir şekilde sıcak bakmayan, onlardan hazzetmeyen Arthur James Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde Yahudilere milli bir vatan vaat eden deklarasyonu yayımlamıştır.
İlginçtir, 1917 ile 1979 yılı 20'inci asrın düğüm yıllarından ikisidir. Kimilerine göre çağ 1917 yılıyla açılmış 1979 yılı ile kapanmıştır. Suud Veliaht Prens Muhammed Bin Selman da 1979 yılına göndermede bulunmaktadır. Nedenine gelince, Kudüs 1917 yılında düşmüş ve Osmanlı fiilen parçalanmıştır. Bundan bir ay kadar önce de Rusya'da devrim olmuş ve Çarlık koca bir çınar gibi devrilmiş ve altında kalanlar ezilmiştir. Esasen Birinci Dünya Savaşı sonrasında üç imparatorluk, hanedanlık birden dağılmıştır. Osmanlı, Romanovlar ve Habsburg hanedanlıkları. Kudüs düşmüş ve Ekim Devrimi patlak vermiştir. Geçen ay itibarıyla Çarlığın yıkılmasının üzerinden tam 100 yıl geçmiştir. The Economist ise küllerinden yeni çarlığı ihya eden Putin'i selamlamıştır. Kissinger'e göre, 20'inci yüzyılın sonu olan 1979 yılında üç mühim hadise yaşanmıştır. Bunlardan ilkinde; 11 Şubat tarihinde İran Devrimi patlak vermiş ve Humeyni Paris'ten dönerek ülkesinde ipleri ele geçirmiştir. Cüheyman ve arkadaşları tarafından Kabe baskını yapılmış; Mehdi iddiasıyla huruç eden topluluk derdest edilerek kalkışma bastırılmıştır. Ardından Mısır Arap saflarından koparılarak Begin ile Sedat arasında Carter simsarlığında Camp David antlaşması parafe edilmiştir. Yine olayların mihveri Filistin ve Kudüs'le ilgilidir.
Başa dönecek olursak; 19'uncu yüzyıldaki Şark meselesi Osmanlı'nın tarumar edilmesiyle çarpık bir şekilde çözülmüştür. Avrupa'daki Yahudi sorunu da şarka taşınmıştır. İki sorun tek bir soruna irca edilmiştir.
George Lloyd gibi dini bütün bir Hıristiyan olan ama onun hilafına Yahudilerin entrikalarına agah ve karşı olan Amerikan Başkanı Benjamin Franklin 1789 yılında Amerikan Anayasasının kabulü sırasında bir öngörüde, bir uyarıda bulunmuştur: Bağımsızlık ilanıyla birlikte İngiliz hegemonyasından kurtulmasına kurtulduk ama ufukta beliren yeni bir tehlike var. Bu Yahudilerin nüfuzlarının artmasıdır. Yahudiler hile ile iş gören, hedonizmi yayan entrika odağı bir topluluktur.
Korku ve endişelerinde haklı çıkmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra bunlar gerçek olmuş; Yahudi nüfusuyla birlikte nüfuzu Avrupa'dan Amerika'ya intikal etmiştir. Yahudileri himaye etme nöbeti de İngilizlerden Amerikalıları geçmiştir. Balfour'un yerini Amerikan yöneticileri almıştır. Harry Truman dünya tarihinde hiç yere bir ulusa ve millete karşı ilk kez nükleer silahları kullanan başkan ünvanını almıştır. Aynı zamanda bu adam İsrail'in himayesini İngiltere'den devralan adamdır. İki felakete imza atmıştır. Napolyon ve Balfour gibilerinin varisi ve Yahudilerin de hamisi haline gelmiştir.
Balfour Deklarasyonu, Lloyd George'un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour'un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin'de bir Yahudi devletinin -İsrail- kurulmasıyla ete kemiğe bürünen girişimdir. 2 Kasım 1917 tarihinde Balfour meş'un yani uğursuz olarak nitelendirilen bu mektubu. Siyonist liderlerden Lord Lionel Walter Rothschild'e hitaben kaleme almıştır.
İlk deklarasyon veya beyanname aslında Napolyon Bonapart tarafından yapılmıştır. 'Tih'de kaybolanlara' yönelik çağrısında; " Filistin'e dönün! İsrail'in mirasının hamili olarak sizlere elimi uzatıyorum." Demiştir. Aracı ve işlevsel millet olarak Napolyon, Balfour'dan önce Yahudilere kanca atmış, onları Arz-ı Mev'ud'a yani vaat edilmiş topraklara çağırmıştır.
Katar asıllı yazar Dr. Muhammed Salih el Misfer bu Beyanname veya Taahhüdü haklı olarak meş'um/uğursuz bir gelişme olarak saymaktadır (http://www.al-sharq.com/news/details/522246). Haaretz yazarlarından Yahudi asıllı Gideon Levy de aynı niteleme veya tasvirde birleşmekte ve bu vaadi veya taahhüdü pandoranın kutusunun açılması olarak nitelendirmektedir: Sonsuz felaket (That is its endless disaster)! Ürdün Kralı Abdullah II de ABD tarafından Saddam'ın devrilmesini ve Irak işgalini pandoranın kutusunun açılmasına benzetmişti. Bölgede dört uğursuz milat yaşanmıştır. Bu milatlarla birlikte Pandoranın kutuları da açılmıştır. Osmanlı'nın yıkılması, İsrail'in kuruluşu, İran Devrimi ve Amerikan müdahaleleri. Yahudiler İsrail'de tutunmak istedikçe dünya barışına zarar veriyorlar. Irak'ın işgali ve Esat'ın hala ayakta kalmasının dolaylı nedenlerinden birisi İsrail'in beka endişesi ve sorunudur. Dolayısıyla bölge ve dünya her gün bunun bedelini ödemektedir. Gideon Levy, Deklarasyonun haksız ve dengesiz olduğuna parmak basmaktadır (https://webcache.googleusercontent.com/ search?q=cache:mLAOBQgP6gwJ:https://www.haaretz.com/opinion/.premium-1.819539+&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr).
Beyanname ile Yahudiler kayrılmış, Araplara ise mağdur edilmiştir. Kur'an bu ve benzeri uygulamalara Necm suresinin 22'inci ayetinde temas ediyor ve ' Tilke izen kısmetun dîzâ' diyor. Sahip olmayanın hak etmeyene lutfu! Yani insafsızca bir taksim yani kurt kapanı, kanunu. Gideon Levy İngilizlerin ektikleri tohumların acı ve zehirli meyvelerini verdiğini iki tarafın da bu acı meyveleri tattığını ifade etmektedir. Levy, bu münasebetle 100 yıl sonra çarpıklıkların düzeltilmesi çağrısında bulunuyor.
Gideon Levy, İngiliz emperyalizminin İsrail emperyalizminin önünü açtığını ve bunun dönüm noktasının ise Balfour Beyannamesi olduğunun altını çizmektedir. Yahudi sömürgeciliği İngiliz sömürgeciliğinin ardına düşmüştür. Levy, 'Balfour, günümüzde yaşamış olsaydı nabzı aşırı sağcı ve siyonist parti Habayit Hayehudi ile atardı' demektedir. Onun ifadesiyle; meş'um deklarasyon yayınlanmamış olsaydı dünya bambaşka ve daha adil bir yer olabilirdi.
Buna makabil kimi Müslüman revizyonist tarihçiler Balfour'u aklamaya, bu sorumluluktan kurtarmaya, azat etmeye çalışıyorlar. Deklarasyonun aslında milli bir devlet vaadi içermediğini devletleşme sürecinin bu mektupla veya taahhütle birlikte kazara başladığını savunuyorlar. Dr. İbrahim Nafii, Balfour Beyannamesinin devlet vaadi içermediğini devletleşme sürecinin bu vaade bağlı olmaksızın kazara gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Bu hilafı hakikat bir iddiadır. Bu beyanname havayı değiştirmiş ve Theodor Herzl'in kaleme aldığı İsrail devleti mefkuresini kuvveden fiile çıkarmıştır.
100 yıllık tarihi elediğimizde karşımıza iki uğursuz vesika çıkmaktadır. Bu uğursuz iki vesika veya belgeden birisi Sykes-Picot ikincisi de Balfour Deklarasyonudur. Sykes-Picot mutabakatında Fransızlar Kudüs'ü İngiltere'nin hakimiyetine; İngilizler de bilahare Yahudilerin hakimiyetine bu vesikalar (Sykes-Picot ve Balfour Beyannamesi) mucibince devretmişlerdir. Dr. İbrahim Nafii bu sonuca nasıl vardı bilemiyoruz (https://www.alhiwar.net/ShowNews.php?Tnd=30348) lakin İngiltere bu vesika ile ilgili özür dilemekten kaçınırken İsrail bu meş'um miras üzerinde yürümeye devam ediyor.