BAE için 'Körfez'in İsrail'i ya da 'ikinci İsrail' ifadesi kullanılıyor. Bunu kullananlardan birisi Kuveytli düşünür Abdulllah Fehd Nefisi. Şeytan üssü demek de sezadır. Türkiye ile hem Kızıldeniz hem de Basra Körfezi'nde rekabet halinde. Bu rekabette kural tanımıyor ve gayri insani adımlar da atabiliyor. BAE Somali'de tek yanlı tasarruflar yapınca ülke de istenmeyen ülke muamelesine maruz kaldı. Bunun üzerine pılını pırtısını toplama kararı aldı. Şimdi bunun yankıları konuşuluyor. Somali'yi terk ederken çirkin bir uygulamaya da imza attı; 2017 yılından itibaren Mogadişu'da kurmakta olduğu Şeyh Zayed Hastanesini de kaldırma ve faaliyetlerini askıya alma kararı aldı. Hastane araç ve gereçlerini de Mogadişu'daki elçiliklerine taşıdı. Kısaca el Cezire Kanalının da işaret ettiği gibi sağlık meselesini siyasi ticaret ve şantaj unsuru olarak kullanıyor. Bunun nedeni davranış bozukluğu, Türkiye rekabeti ve çekişmesi.
Bilindiği gibi kimse yok iken Somali'de Türkiye vardı ve uzun yıllara dayanan bir ilişki kurmuştu. Gerek Somalili öğrencilere kucağını açıyor gerekse orada sahra hastanesi gibi hastaneler kuruyor ve kimsesiz halkın yardımına ive imdadına koşuyordu. Bu nedenle de haklı olarak halk arasında popüler bir ülke konumuna gelmiştir. Bu sistematik bir çalışmanın ürünüdür. Türkiye Afganistan'da da benzeri bir çalışma yürütmektedir. Bu nedenle de Somaliler arasında şöyle bir algı oluşmuştur: BAE kese doldurur Türkiye ise sokağa hizmet eder. Türkiye halka hizmet ederken BAE sadece yöneticilerin cebine çalışıyor. Türkiye yardım yapıyor BAE ise nüfuzlu kimseleri devşiriyor; onları rüşvetle satın alıyor. Halk nazarında İki ülkenin imajı bu.
BAE 2014 yılından beri Somali güçlerine askeri eğitim veriyor. Bununla birlikte son günlerde iki ülke arasında birden fazla sürtüşme yaşandı. Bunlar da çekilme kararında etkili oldu. Bunlardan birisinde Somalili askerler BAE askerlerini veya güvenlik güçlerini darp etti. İkincisinde ise Mogadişu Havaalanında 9.5 milyon dolarlık bir paraya el konuldu. Bunun üzerine BAE ülkeden çekilme kararı aldı ve buna Şeyh Zayed hastanesini sökme karara eşlik etti. Somali'ye ait Puntland bölgesi idaresine bağlı Busaso Limanı işletmeleri de BAE'li subaylara ait askeri malzemelerin yüklenmesine izin vermemişlerdi.
2017 yılında da Somali makamları Somaliland ile BAE arasında bir askeri anlaşmayı onaylamamış ve Somaliland topraklarında bir BAE askeri üssü kurulmasına izin vermemişlerdi. Uluslararası Dubai Limanları komşu ülke Cibuti'den de kovulmuşlardı. Böylece Dubai veya BAE'nin ticari imparatorluklarını Kızıldeniz üzerine yayma çabaları hüsranla bitmiş ve imparatorluk hayalleri Hint Okyanusu kıyılarında buharlaşmıştır. BAE bölgede özellikle de güçsüz ülkelerin limanlarını kelepir fiyatına el koymak isteyen bir yapı. Hızır Kıssasında gemilere el koyan korsanları hatırlatıyor.
Yemen'de kendi hesabına işler çeviriyor İran'la mücadeleyi sekteye uğratıyor. Rakip gördüğü Aden Limanını atıl hale getirmek için elinden geleni yapıyor ve Başkan Hadi'nin ülkesine dönmesini engellemek için dolaplar çeviriyor. Suudi Arabistan'ın kendisine ihtiyacını istismar ediyor ve kullanıyor. Bununla birlikte Somali'de baltayı taşa vurdu. Kısaca ne Somali ne de Cibuti'de BAE istenmeyen ülke muamelesi görüyor. Başta Nobel Ödüllü Tevekkül Karman gibiler artık BAE'yi ülkelerinde sorunun bir parçası olarak görüyor ve işgalci sıfatıyla anıyorlar. Son sıralarda Yemen illerinde BAE ve ortakları aleyhinde gösteriler tertip ediliyor. Demektir ki bıçak kemiğe dayandı. Acılar Boynuzu olarak da anılan Afrika Boynuzu ülkelerinden Somali'nin kazan kaldırması, BAE maceraları için sonun başlangıcı ve rüyaların sonu, kabusun başlangıcı olarak nitelendiriliyor.
Türkiye'nin denizlerde rakipleri saymakla bitmez. Bunlardan birisi de Fransa. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son Cezayir ziyareti sırasında Frankofon basın, rahatsız bir biçimde Türk nüfuzundan bahsetmişti. Belli ki Fransızlar ve onların nüfuzlarının taşıyıcıları veya taraftarları Türk nüfuzundan pek hoşlanmıyorlar. Fransızlar zaman zaman kara Kıta'da artan Çin nüfuzunu dengeleyici ortaklar arasalar da yine de geleneksel olarak Türk nüfuzundan rahatsız oluyorlar. Arada kültürel bir nefret söz konusu. Fransızlar Frenklerin Türkler de sonuç itibarıyla Osmanlıların bir devamı. Asil kokmaz bal bozulmaz misali Cezayirli asiller Türkiye ile birlikte. Gönlü Fransızlara kaymış olanlar ise bizden hazzetmezler.
Karasal anlamda al Maşrik el Arabi denilen Ön Asya bölgesinde en büyük rakibimiz İran'dır. Daha doğrusu jeopolitik rakibimiz İran'dır. Bizi Irak'ta ve Suriye'de sıkıştırmaya çalışıyor. Buna mukabil Doğu Akdeniz havzasında ise Memlüklülerden beri geleneksel rakibimiz Mısır'dır. Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail ile birlikte Akdeniz'de önümüzü kesmeye çalışıyorlar.
İsrail ile Mısır, Türkiye'nin petrol doğal gaz ikmal ve dağıtım üssü, merkezi olmasını istemiyorlar. Türkiye'nin rolünü Mısır'a kaydırmak istiyorlar. Bunu da ancak Akdeniz Havzasındaki petrol rezervlerine ulaşarak yapabilirler. Bu açıdan da Rum Kesimi ve Yunanistan ile birlikte bu alanda iltisaklı politikalar yürütüyorlar. Yunanistan bir taraftan AB, diğer taraftan ABD ve ayrıca Rusya ile birlikte yakın ilişkiler yürütürken bir elini de İsrail-Mısır ortaklığına uzatıyor.
Ön Asya veya al Maşrik el Arabi bölgesinde en büyük rakibimiz İran. Doğu Akdeniz'de jeopolitik rakibimiz ise Mısır. Bu rekabet Memlüklüler döneminden günümüze devrediyor. Bu ortaklığın ideolojik zemini derin değil aksine sığ. Sığ sularda da gemi çabuk batar. Her an darmadağın olabilir.
Rakiplerimizin üzerinden bir tahlil yapacak olursak; Türklerin denizlerde yeniden yükselişine şahit oluyoruz. Bizi ciddiye aldıkları kesin. Her karede önlerine çıkıyoruz. Sultan Abdulaziz döneminden beri hiç böyle olmamıştı.
Sultan Abdulaziz döneminden beri Türkiye ilk defa bu cesamette bir deniz gücüne ulaşıyor. Denizlerde adı yâd ediliyor. Yeniden denizlere dönmemizin vaktidir. Fehmi Şinnavi'nin dediği gibi Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezini ve benzeri yerleri yeniden barış gölüne çevirmek güncellenen tarihi misyonumuzdur. Gelen fırsatı iyi değerlendirir ve çalışırsak; başarabiliriz.