İnsanlar genellikle 1990'lı yılları özlüyorlar. Bunun elbette nedenleri ve sosyal anlamları var. Bu özlemi sadece 90'lı yıllara hasretmek de yerinde olmaz. 1980'li yıllar ve geriye gittikçe sosyal ve duygusal anlamda daha zengindik. Sosyal açıdan bağların güçlü olduğu yıllardı. O yıllarda şöyle denirdi: Batı'nın güçlü sanayisi, sermayesi veya ekonomisi var ama bizim de güçlü ailevi ve sosyal bağlarımız var. Bu bağlar zamanla gevşedi ve aşındı. Kur'an ve sünnet buna kavram olarak vehen diyor. O yıllarda güçlü olan hususlardan birisi de dava şuuruydu. Anılan yıllarda bu kadar akademisyenimiz yoktu. Ama dava adamlarımız vardı. Şimdi ise akademisyenlerimiz arttı ama dava adamlarımız azaldı. Bu göçen dava adamlarından birisi de rahmetli Mustafa Necati Özfatura abimizdir. Değinmesek olmaz. O dönem yine bu kadar değişik haber kaynakları da yoktu. Ama en azından birbirimizden haberdardık ve yüreklerimiz toplu atıyordu. Birlikte seviniyor ve birlikte üzülüyorduk. Yazarlarımız da daha ziyade amatör ve sınırlı sayıda idi. Birbirimizi görmesek bile gıyabımızda birbirimizi severdik, sayardık. Elbette geçen yıllarda bazı mesafeler alındı müspet gelişmeler de oldu. İnkârı mümkün değil. Ama bunlar daha ziyade kemiyet alanında tezahür etti. Bu kimi müspet gelişmelere rağmen irtibatlarımız gevşedi, dağıldık. En azından yatay irtibatlarımız zayıfladı. Bu ise tadımızı bozan hususlardan birisidir. Sayısal olarak çoğaldık ama içerik olarak pek çoğalamadık. Bu anlamda günümüze dijital çağ diyenler haklı.
Mustafa Necati Özfatura ağabey ile yollarımız 1990'lı yıllarda kesişti. Dertlerimiz ortaktı. Mesai olarak hiç beraber olamadık ama gönül birliğimiz vardı. Gıyaplarında da olsa varlıkları bile hayata tat ve renk katıyordu bizlere meserret veriyordu, tatlandırıyordu. Hasbilikleri güven veriyordu. Herhangi bir hesap peşinde olmadan, gütmeden hep birlikte genel olarak İslami davaları omuzluyorduk. Dış politika duayenlerinden olan Mustafa Necati Özfatura İslam dünyasının ölüm kalım mücadelesi verdiği coğrafyalarla ilgileniyordu. Afganistan, Çeçenistan, Cezayir, Bosna ve Kosova, Suriye bunlar arasındaydı.
Uydu kanallarının çıkmasından sonra yolum sık sık İhlas Holding binasına ve İhlas Haber Ajansı'na düştü ve buradan yabancı kanalların yayınlarına katıldım. Bu vesile ile girişlerde ve çıkışlarda bazen de odasına uğrayarak Mustafa Necati Özfatura ağabey ile yüz yüze, göz göze geldik. Hasret gideriyorduk. Ben Mustafa Necati abiyi sayar ve sever o da beni sever ve bazen yazılarımı takdir ettiğini söylerdi. Onu görmesem de varlığını hissederdim varlığı ile avunurduk. Önemli olan zihnimizdeki ve gönlümüzdeki varlığı idi. Hariçteki varlığı gönlümüzdeki varlığını da taze ve sıcak tutuyordu. 89 yaşında vefat haberini alınca yaşının o raddeye geldiğini hayretle öğrendim. Son yıllarda gençlerin rehberliğinde bürosuna gelip gidiyordu. Aynı yıllarda Holding binasına girişte son birkaç kez daha görüşmek kısmet oldu. Hareket kısıtlılığı çekmekle birlikte zihni melekeleri yerinde idi. Belki de son yıllarında teberrüken yazıyordu. Mustafa Necati ağabey ömrüne iki ömür sığdırdı.. Bunlardan birisi muvazzaf subay olduğu döneme aittir. Diğeri de emeklilik sonrası Türkiye gazetesinde düzenli olarak yazı yazmasıydı
Elbette yolcu yolunda gerek. Bu açıdan ' biz Allah'a aitiz ve yine ona döneceğiz' sırrı ve keyfiyetince ölümüne üzülmedim ama aramızdan ayrılması veya yokluğu elbette ki dağdar etti. İnsani ilişkilerin gerilediği ve daraldığı bir dönemden geçerken bir yazıyı ona tahsis etme, adama lüzumunu hissettim. Zira bir şeyin nedreti kıymetini artırır. Vefanın, sadakat ve dostluğun azaldığı bir dönemde bu değerlere değer katan bir zatı anmamak doğru olmazdı. Kendisini İslam coğrafyasına adamıştı. Kalem dostu olduğumuz o günlerde yine kendisini İslam alemine ve bilhassa Filistin'e adamış olan Ahmet Varol gibi demirbaş isimler vardı. Çok şükür hala da varlar. Yoksa gönül arşivimizin bir kısmı çökecek. Onlar bir batıp bir çıkan isimlerden değildi. Fedakârlıklarıyla, köşelerinde İslam davasının nöbetini tutan ender şahsiyetler arasındaydılar. Kalem murabıtları idiler. Davanın romantizmini onlarla birlikte yaşadık ve tattık. Yeşilçam sanatçılarının gerçek hayat yerine sanal alemde mutlu olmaları gibi biz de gerçeklerini afakta göremesek de kalemlerimizin yaşattığı dünyada mutlu olduk. Mustafa Necati Özfatura'nın kaleminden bahsedecek değilim ama gazetelerin yazdığına göre uzun süreli makale yazma rekorunu ve skorunu elinde tutuyormuş. Geçmişte hem cahiliyet hem de İslam devrini idrak eden şairlere muhadrem denilir. Şimdi bir alanda öne çıkan ve mesleğinin ilklerinden olanlara duayen diyorlar. Mustafa Necati Özfatura da bu mesleğin duayenleri arasında idi. Sevecen bir insandı. Mustafa abiye bir işimiz düşmüş, seve seve kefil olmuştu. Rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Mustafa Necati Özfatura erken geldi ve önden gitti. Mekanı cennet olsun.
Müminlerden öyle erler var ki, Allah'a verdikleri sözü yerine getirdiler. Onlardan bir kısmı bu uğurda can verdi, bir kısmı da can vermeyi beklemektedir. Onlar sözlerini asla değiştirmezler ( Ahzab: 23).