Merhum Ömer Öztürkmen'in, 'İslam Gözyaşı Medeniyeti' diye bir kitabı var. İslam ve Müslümanların tarihine en fazla intibak eden, ışık tutan ifadelerden birisi bu olmalıdır. Fetihler bile gözyaşı ile gerçekleştirilmiştir. Gözyaşları fetihlerin insani yüzüne temas eder. BAE-Mısır yapımı Memlüklü-Osmanlı çekişmesini anlatan Ateşin Sultanları diye bir dizi var. Tarihe doğru tarafından bakılsaydı dizinin adı pekala 'gözyaşı sultanları' olurdu. Zira fetihlerin gerisinde çile ve gözyaşı vardır. Yavuz Sultan Selim Mısır'a giderken Sina Çölünü veya Tih Çölünü aşarken pabuçlarını çıkararak yalın ayak vaziyette kafilenin önünde yol almıştır. İngiliz komutan Allenby Gazze'den Kudüs'e doğru muzaffer bir şekilde gelirken bir kolunda Lawrance diğer kolunda ise Massignon vardır ve Gazze ile Kudüs arasındaki mesafeyi mekana hürmeten yalın ayak olarak almıştır. Fetihlerin arkasında çileler ve gözyaşları vardır. Burada bu gözyaşlarıyla alakalı olarak iki örnek vermek mümkündür.
Bunlardan birisi İslam birliği noktasında Yavuz'un seleflerinden olan Selahaddin Eyyübi'dir. Raid Salah'ın yardımcılarından olan Kemal Hatip bir konuşmasında fetih öncesinde Selahaddin Eyyubi'nin hüznünden ve gözyaşlarından bahseder. Kudüs'ü geri alıncaya kadar adeta gülmeyi unutmuştur. Gülmek kendisine haram olmuştur. Gülmeyi unutmuş ve gözyaşları sel olup akmıştır. Kendisinden bunun nedeni sorulduğunda şöyle demiştir: 'Mescid-i Aksa Haçlıların elinde olduğu müddetçe Allah'ın huzurunda gülmekten hicap ederim .(1)' Yahudiler melankolik bir millettir ve 2000 yıllık tarihleri diaspora ile getto arasına sıkışmıştır. Kozmopolitan Yahudiler ise kendi geçmişlerinden kopmuşlar beynelmilel bir hüviyete bürünmüşlerdir. Yavuz Sultan Selim 30 Aralık 1517 tarihinde Kudüs'ü vasıl olmuştur yani fethetmiştir.
Kudüs Hazreti İsa'dan beri çileli yol (Via Dolorosa) olarak anılmıştır. Büyük cihangirler de bu yolda çile çekmişlerdir. Bunlardan birisi Selahaddin Eyyübi diğeri de Yavuz Sultan Selim'dir. Ateş Sultanları dizisi veya düzmecesi veya kurmacasıyla alakalı olarak bir makale kaleme alan Libyalı tarihçi Muhammed Ali Sallabi Mısır'a vasıl olmadan önce Yavuz Sultan Selim'in Kudüs böğründe ve sinesinde yakarışlarına ve gözyaşlarına temas eder. Yavuz sultan Selim bu topraklara gözyaşlarıyla vasıl olmuştur. Sallabi ilgili yazsında Yavuz'un Mısır seferiyle alakalı birkaç karanlık noktayı da aydınlatır. Yavuz'un hilafeti burada bulunan bir Abbasi soylusundan aldığı iddiasını yalarlar. Yavuz aynen Davud Aleyhisselam gibi kendisi için daha Mısır seferi öncesinde halifetullah sanını veya unvanını kullanmaktadır. Yavuz'un hilafeti isami yada başka bir ifadeyle ilahidir. Dolayısıyla Yavuz'un halifeliği hüdai nabittir ve kimsenin lütfu eseri veya taltifi değildir. Burada kim kime halifelik makamı bağışlamaktadır? Arapların deyimiyle malik olmayan bir kimse başkasına mülkiyet bahşedemez (fakidu'y şey'i la yu'tihi). Fıkıh kitaplarına göre emri geçerli ve nafiz olmayan birisi halife değildir dolayısıyla Abbasilerin varisi verse verse teberrük hilafeti verebilir. Yoksa emirleri geçmediğinden kendisi halife değildir dolayısıyla halife olmayan birisi hilafet devredemez. Yani durum Hazreti Ebubekir'in kendinden sonra Hazreti Ömer'i tavsiyesi gibi değildir. Sonra Abbasiler hilafeti kimden ve nasıl almışlar ki öyle devretsinler? Onların ki, mütegallibe hilafetidir. Mütegallibe de hilafet verilmez alınır. Meşru değil fiili bir durum söz konusudur. Dolayısıyla Yavuz da fiili durumla hilafet hakkını iktisap etmiştir. Abbasilerden olmayan meşruiyetlerini devralmaya ihtiyacı yoktur.
Yavuz'un Mısır seferinin meşruiyeti sorgulanmıştır. Nedeni de burada gerçek ya da suri bir İslami yönetimin varlığıdır ve buna kastetmek ne derece meşrudur? Yavuz hem Suriye hem de Mısır'a çağrılı olarak gitmiştir. Hem ulema hem de ayan yani bugünkü tabirle kanaat önderleri Yavuz'u ülkelerine davet etmişlerdir. Zira Yavuz diyar-ı Araba yöneldiğinde Kölemenler Devletinin durumu Arap Baharı öncesi Arap ülkelerinin durumu gibidir. Yerel yönetimlerin yağmasına sahne olmaktadır. Mal ve can emniyeti yoktur ve mezalim çoktur. Sultanlar beğendikleri mala, cana ve kadına ve namusa el koyabilmektedirler. Bunlar hepsi rapor halinde Yavuz'a sunulmuştur. Yavuz'un Memlüklüler üzerine gitmesinin sağlam temelleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Memlüklüler ile Safeviler arasında zımni işbirliği ve muvazaa ortamı. İkincisi, İber yarımadasından kopup gelen Portekiz ve İspanyol siyasi rüzgarları karşısında bir varlık gösterememesi. Portekizliler daha sonra Hind Altyarımadasını İngilizlere açmışlar veya rollerini onlara kaptırmışlar ve İslam dünyasını İngiliz cenderesine sokmuşlardır. Fransızlar da Mısır'a hamle yaparak başarısız olmuşlar ama İngilizlere de kapı ve ön açmışlardır. Tarihi sürecin sonundan da baktığınızda Yavuz'un bu konuda ne kadar haklı olduğu görülmektedir. Yavuz Arap alemine 400 yıl istikrarlı bir zaman dilimi kazandırmıştır. Bir başka neden de Memlüklü veya Kölemenler döneminde şer-i şerife riayet azalmış ve kaotik ortam artmıştı. Osmanlılar bu açığı kapatmışlar ve şer-i şerife saygılı olmuşlar ve alabildiğince keyfi yönetim anlayışından kaçınmışlar, uzak durmuşlardır.
Yavuz Sultan Selim Kudüs'ü aldıktan sonra Mısır yoluna revan olmadan evvel Sahra Camii'nde yani Mescid-i Aksa havzasında göz yaşları dökmüş ve hacet namazı kılmıştır. Ardından da Selahaddin Eyyübi'nin tarihi seyri seferinin hilafına Mısır'a revan olmuştur. Selahaddin Mısır'dan Şam'a Yavuz ise Şam'dan Mısır'a revan olmuştur. İki sultanın da gözyaşları fetih yolunda sel olup akmıştır (2).
1-https://www.youtube.com/watch?v=R87hyHlXs9o