ABD her iki bölgeyi de tahliye ediyor. Eylül ayından itibaren Afganistan'dan güçlerini çekeceğini duyurdu. Bununla birlikte Kabil Havaalanı açık kalması için bazı ülkelerin burada görev yapması gerekecek. ABD bu hususta Türkiye ile temas hattında bulunuyor. ABD Taliban karşısında Afganistan'ı terk ederken İran karşısında da Körfez ülkelerini savunmasız bırakıyor. Adeta Körfez ülkelerini İran'a yem ediyor. Daha önce Suriye ve Irak meselesinde davrandığı gibi. Pentagon Haziran (2021) ayı itibarıyla savunma sistemlerini bölgeden çekmeye başlıyor. Kısaca, ABD Körfez'den de savunma şemsiyesini kaldırıyor. Buna mukabil Kuveytli düşünür Abdullah Fehd Nefisi ABD'nin boşluğunu Türkiye'nin doldurmasını ve Türkiye ile Azerbaycan örneğinde olduğu gibi taraflar arasında bir savunma işbirliği veya ortak savunma hattı kurulmasını ve anlaşması imzalanmasını teklif ediyor. Şu bir gerçek ki Körfez için ne İsrail ne de ABD kılını kıpırdatmayacaktır. İsrail muhtemel bir İran saldırısı karşısında Körfez'i savunmayacak ve korumayacaktır. Savunmasız bırakacaktır. Sadece Körfez ülkeleri nezdinde İran karşısında ortak cephede oldukları algısını yaymak istiyor. Asaleten yani kendi namına İran ile kapışmayı, savaşmayı göze almayan veya alamayan İsrail neden vekaleten Araplar adına İran ile savaşsın? Bunun bir mantığı yok. Hatta hala bazı sofistike ve stratejik Amerikan silahlarının BAE veya Suudi Arabistan hatta Mısır gibi ülkelerin eline geçmesine itiraz ediyor veya çekince koyuyor. İsrail kimseye faydası olmayan her çığlığı aleyhinde sayan paranoyak bir ülke.
Türkiye'nin önünde iki hat belirdi. Bunlardan birisi Kabil hattı diğeri de Kuveyt hattı. Türkiye Körfez'de ABD'nin bıraktığı boşluğu doldurabilir mi? Bunu bölgeye coğrafi yakınlığı ve askeri gücü nedeniyle Türkiye'den daha iyi yapabilecek başka bir ülke yok. Bunun ek faydalarından birisi de Kuveyt-Türkiye hattını kurarken Irak'ı da paranteze almış olursunuz. Bu ülkelerin Türkiye ile ortak savunma anlaşmaları üçüncü taraflar için caydırıcı olacaktır. 5 Haziran 2017 sonrası Katar'daki varlığımızın etkisi gibi. Türkiye Kabil Havaalanını korumayı nasıl Pakistan ve Macaristan gibi dost ülkelerle ile birlikte istiyorsa burada Körfez'de de Pakistan devreye girebilir. Türkiye ile Pakistan bölgenin savunmasını üstlenebilirler. Nitekim, Kenan Evren zamanında Kuveyt'e asker kaydırılması gündeme gelmiştir. Çevik Güç şemsiyesi altında Türkiye ile Pakistan gibi ülkelerin Körfez'in savunmasında pay almak için bölgeye asker göndermesi gündeme gelmişti. O dönemde Kenan Evren ile Ziya ul Hak dostluğu vardı. Yine aynı sol mızıkacılar o sırada da arabaya taş koymak istemişlerdi. Solcular kategorik olarak Türkiye'nin bölgeye asker göndermesine karşı çıkıyorlar. Nitekim, şimdi de böyle. Sözgelimi, NATO'ya girmenin bedeli ve depoziti olarak Türkiye'nin Köre savaşına asker gönderdiği ifade edilmiş ve ondan sonra Türkiye'nin çevresine asker göndermesi hep bu çerçeveye sokulmuştu. Türkiye cephe ülkesi ve Amerikan jandarması gibi yakıştırmalara konu olmuştur. Solcular eski kafada devam ediyorlar. Sadece solcular değil aynı zamanda kimi Saadetliler de Türkiye Suriye ile ilgilenince bunu hemen NATO misyonuna bağladılar. İki de bir NATO'nun Suriye'ye müdahale edeceğini varsaydılar. Hadiseler bekledikleri gibi gelişmedi. Ama hiç de duruşlarını veya söylemlerini gözden geçirmediler. Günah da çıkarmadılar. Türkiye'de herkes hoca, herkes doktor ve herkes dış politika uzmanı! Bir zaman sonra kemikleşen yanlış algıları da düzeltemiyorsunuz! Halbuki NATO veya patronu ABD ve İngiltere gibi ülkeler baştan beri Esat yanında pozisyon almışlardı. Bunu yapanlar mugalata ile hem fırsatları kaçırtıyorlar hem de mazlumlara yardımı engelliyorlar.
Şimdi de aynı sol kesim Kabil Havaalanı meselesini diline doladı. Kategorik olarak karşı çıkıyor. Kategorik olarak karşı çıkmak da taraftar olmak da yanlışın iki ucunu temsil ediyor. Bir katılım etüt edildikten sonra ona göre kararlaştırılır. Ezbere değil. Sol ise kategorik ezber üzerinden gidiyor. Halbuki, sol kesimden gelmesine rağmen Hikmet Abi(Çetin) Afganistan'a siyasi misyonla gitmedi mi? ABD'nin çekilmesinden sonra Türkiye'nin kabil Havaalanı ve çevresinde kalması halinde pozisyon değiştireceği; istihkam görevini muhariplikle değiştireceği söyleniyor. Kısaca Türkiye orada muharip güç olarak kalacak. Yani gerekirse çatışacak! Evet! Farklı bir aşamaya geçecek. Muharip güç olarak görev alması riskli bir durum olmakla birlikte kaçınılmazdır. Bununla birlikte Türkiye orada tek başına bulunmak istemiyor. Bölgesel müttefik Pakistan'ı da yanına almak istiyor. Macaristan'ı da. Bunun dışında Taliban ile ABD namına savaşma, karşı karşıya gelme dürtüsü de yok. Bununla birlikte haliyle Taliban ülkede yabancı güç kalmasını istemiyor. Türklerle savaşmak da istemiyor. Türkiye'nin orada asker bulundurması konjonktür olarak riskli bir ana denk geliyor. Bu hususun değerlendirilmesi en azından zamana bırakılmalı. Türkiye orada kendi hesabına hareket etmek istiyor ve ilaveten Taliban ile çatışma niyeti de barındırmıyor. Bu durumda Türkiye-Pakistan ve Macaristan üçlüsü Afganistan'daki tüm taraflar için en zararsız ülkeler kuşağını temsil ediyor. Jeopolitik duruş olarak Türkiye ile Pakistan Taliban'ın karşısında yer almıyor. Türkiye'nin Kabil Havaalanında konuşlandırılması herkesin yararına olabilecek bir durumdur. İlerisi ne gösterir kestirilemez ama Arapların güzel bir sözü var. 'Likülli hadisin hadis' her pozisyona göre ayrı bir mütalaa tarzı vardır. Gelişmelere göre yeni bir pozisyon saptanır. Şartlar değişirse Türkiye'de pozisyonunu değiştirebilir.
Türkiye istese de istemese de artık dünyada muharip bir güçtür. Suriye ile birlikte yumuşak güç döneminden haşin güç dönemine geçti. Değişen şartlar bunu gerektiriyor. Bu değişim potansiyel dost ve müttefiklerimizle savaşmak için değil bilakis onları koruyup kollamak içindir. Afganistan da Azerbaycan gibi dost ve can yoldaş ve kardeş bir ülkedir. Pakistan da öyledir. Elbette bu pozisyona zarar verecek yaklaşımlardan ve tutumlardan azami derecede kaçınmalıyız. Lakin temelsiz hassasiyetlerden de kurtulmalı ve Soğuk Savaş reflekslerini de geride bırakmalıyız. Biz savaşla dirilen bir toplumuz. Hazreti Peygamber de 'cihadı bırakan toplumlar mezellete düşer' buyurmaktadır. Ama bu mücadele adalet davası için olacaktır. Bizim solcular hala Kore meselesine takılı kaldılar. Kore savaşı ve tedai ettirdiği kaygıları da geride kaldı.
Kategorik düşünme tarzı Soğuk Savaşın geride bıraktığı tortular arasındadır. Bizdeki solcular hala Soğuk Savaş aklıyla düşünüyorlar. CHP'nin kafası da hala Esat'a takılı kalmış. Kafa başka türlü basmıyor. Ya İhvan diyor ya Esat diyorlar! Sanki Şam'da Baas'tan ders görmüşler. Adamlar zalime zalim bile diyemiyor illa da komşu diyorlar. 24 milyonluk Suriye halkının komşuluğunu unutuyorlar, rafa koyuyorlar, haydut rejimin komşuluğuna tav oluyor, bel bağlıyorlar. Bu anlayışta olan galip olsa mağluptur.
Suriyeli muhaliflerden Muhyiddin Lazikani'nin dediği gibi başta Esat olmak üzere şimdiki Arap tiranları tarihteki Arap tiranlarını geçti ve aratıyor. Sözgelimi sahabe ve Tabiin neslini biçen Haccac-ı Zalim bile bunların eline ayağına su dökemezdi. CHP hala akıllanmadı. Esat dedikçe iktidara gelemez gelse bile kalamaz. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. CHP ne önünü ne de arkasını görebiliyor.
Körfez ülkeleri Türkiye ve Pakistan gibi ülkelere muhtaç belki de mahkum. Katar'ın yanında potansiyel olarak Kuveyt ve Umman Sultanlığı da Türkiye ile askeri paktlar kurmaya aday ve yatkın ülkeler kuşağını temsil ediyor. Burada sadece malum nedenlerden dolayı Bahreyn ile Suudi Arabistan ve BAE yan çizer. Onlar sisi ile yola devam etmeyi yeğleyeceklerdir. Lakin Soğuk Savaş sonrasında Türkiye düşe kalka dış politikada kendi rotasını oluşturuyor. Artık bölgenin ve kendi hesabımıza çalışmanın vaktidir. ABD'nin bölgedeki savunma düzeneklerini ve sistemlerini çekmesi ve geride boşluk bırakması bizim lehimizedir. Afganistan ile birlikte Körfez'de de Amerikan dönemi sonrası Türk dönemine doğru yol alıyoruz. Fırsatlar kapıyı bir defa çalar. Solcuların hatırına kaybedecek ne vaktimiz ne de fırsatımız var! Solcular Soğuk Savaş döneminde kurgulanmış zihniyeti bıraksınlar ve yeni şartlar ışığında zihin kodlarını yeniden düzenlesinler. Türkiye'nin ve tarihin yakasından düşsünler. Ya da Esat'ın ya da kim'in yanına gitsinler! Solcular tarihi vizyonları olmadığı için Türkiye'yi tanımıyorlar. Gönül verdikleri Fransız Devrimiyle birlikte tarih anlayışları da kesintiye uğramıştır.