Ne halef ne selef; zahirperest
Adapazarı'ndan Şam yadigarı dostum Bekir Uysal hoca ile birlikte bir hastalıktan mütevellit nekahet dönemi geçirmekte olan Hamza Tekin hocaya ziyarette bulunduk. Hoş beş ettik ve geçmişe dair hatıratını dinledik. En fazla da bizi, aktardığı eski ulemanın seciyesi, talebeye karşı güzel ahlakı etkiledi. Talebeyi arayıp sormaları ve maddi manevi gözetmeleri günümüzde pek rastlanmayan örneklerden. Andığı isimler arasında Gönenli Mehmet Efendi, Abdulhakim Arvasi'nin mahdumu eski Kadıköy Müftüsü Mekki Üçışık da vardı. Bu hocalar zaten bilinen hocalardı ama onları birinci elden, özelden de dinlemiş olduk. Bunlar talebelerini görüp gözeten cinsten alimler arasında yer alıyor. Hamza Tekin hoca kimsesiz olduğu ve İstanbul'da tek başına ve bikes vaziyette hayat mücadelesi verirken onların inayetine mazhar oluyor. Elbette sadece Hamza Tekin hoca değil belki onun gibi niceleri.
Hamza hoca telif ile tercüme arasında 30 kadar eser hazırlamış ve takriben bunların yarısı basılmış. Son ana kadar yine tercüme işleriyle meşgul olmakla birlikte sıhhati tam elvermediği için bazı çalışmaları sekteye uğramış. Bu arada 30 yıl kadar görev ve imamet ve hitabette bulunduğu Kapalı Çarşı'da bile şimdi kimsenin kendisini tanımadığını anlatıyor. Simalar yabancılaşmış. Oysa ki çocukluğumda Hamza Tekin hoca parmakla gösterilir ve bisikletiyle gelip gittiği sırada yol boyunca insanlar onu tanır ve selamlarını esirgemezlerdi. Son sıralarda tanışları azalmış ve anlattığından çıkardığım şu: Adeta Ashab-ı kehf gibi ya da içlerinden şehre gümüş sikke ile gönderdikleri arkadaşları gibi tanıdığı şehre yabancılaşmış. Zemin değişmiş alt üst olmuş başka bir zemine bürünmüş. Zamanın mağarası veya zaman tüneli dostlukları eskitmiş ya da aşina simalar birer ikişer çekilerek hamuşan yani suskunlar diyarına göçmüşler. Önden gidenler mi bahtiyar yoksa geride dostsuz kalanlar mı talihsiz, bilinmez.
Her camia ile teşrik-i mesaisi vardı. Sakarya'da münteşir Zafer Dergisi Yayın Müdürü Hüseyin Adnan Şengörür ya da mahlasıyla Selim Gündüzalp zaman zaman yayın kurulunda olan Hamza Tekin'e ilmi meselelerde danışır ve fikrini alırdı.
Hoca'yı 70'li yıllardan beri tanırım ve bağımsız bir çizgisi olsa da bütün meşreplerle kaynaşırdı.
Hamza Hoca ile uzun bir müddet görüşemedik. Bekin Uysal hocanın gayret ve himmetiyle gene kavuştuk ama sanki bu veda gibi oldu. Hoca kalkarken helalık istedi ben ise hayırlı uzun ömürler dileğinde bulundum. Elbette bu veda faslı biraz buruk oldu. Ölümü kimseye yakıştıramıyoruz. Ama çevresi önden gitmiş geride tek başına kalmış. Dosttan ari ve gayri kalan insan dünyayı ben neyleyeyim demez mi! Nihayetinde ölüm düşman değil, hepimizin eninde sonunda tanışacağı bir gerçek. Mümin için sonsuz bir boşluk değil. Hazırlıklı gidenler için yar ile yaranın buluşma sahnesi.
Hoca, kalkmadan önce bana Edep Ali Camii'ne bağışladığı kitaplardan geri kalanlardan bir numune kitap hediye etti. Belli ki hatırından çıkarmadığı ölümün kapısında en sevdiği kitaplarından da vazgeçmiş. Ömür sermayesi olarak biriktirdiği kitaplarını anılan camideki kütüphaneye bağışladı. Kitaplar onun için belki de hayatla son temas hattı idi. Şimdi sevdiklerini sevdiklerine emanet ediyor. Bana hediye ettiği kitaplar arasında Abdullah İbni Mübarek'in Kitabu'z Zühd ile Kitabu'r Rekaik adlı kitabı bulunuyordu. Bir başkası merhum Yusuf Karadavi'nin Peygamberin Sünnetine İlişkimiz Nasıl olmalı (Keyfe Netaamelu Mea's Sünneti'n Nebeviyye) adlı eseridir. Tercümesine kalkıştığı Kitabu'l Esnam gibi kitapları bulunan İbnu Kelbi'nin Mesalibu'l Arap (Arapların kötü meziyetleri ya da kusurları) adını taşıyor. Hediye ettiği bir başka kitap ise Muhammed Gazali'nin Haza Dinüna ( İşte Dinimiz) adlı eseridir. Ezher çıkışlı olan Muhammed Gazali, Yusuf Karadavi'nin dostları arasındadır. İhvan'la başladığı hayat yolcuğuna bilahare tek başına devam eder. O bir cemaatin değil hakkın sesidir. Keskin ifadeleri ve görüşleri olan Muhammed Gazali çok yönlü bir alimdir. Allah'ın hikmet bahşettiği kimseler arasındadır. Çok güçlü vecizeleri vardır. İslam fikriyatını çok iyi kavramış ve yansıtmıştır.
Bir dönemde Cezayir'de Kardavi, Şaravi gibi Mısırlı hemşerileriyle birlikte İslam Üniversitesinde dersler vermiş ve yıllık yapılan İslami buluşmalara katılmıştır. O Cezayir'i, Cezayir de bu dobra adamı çok sevmiştir. Cüretkar bir alimdir ve hayatı boyunca sathilikle yani sığlıkla boğuşmuştur. Özellikle kimi selefi akımları akılla bağlarını kopardıkları ya da idrak tutulmasına müncer oldukları için paylamıştır. Onlara karşı çekilmiş bir kılıç idi. Cezayir'de Al Şuruk gazetesinde yazan Sultan Bürkani gibi yazarlar Gazali'nin ülkelerinde bıraktığı manevi mirası unutmamışlar ve inkiraz bulmasından dolayı da kederlerini ifadeden kendilerini alamıyorlar. Gıyabında onun kaybolan vasatiyet veya itidal çizgisini aramaktadır. Selefiliğin aykırı veya aşırı yönlerine törpülemede onun çizgisine ihtiyaç hissetmektedir. Lakin Bürkani gibiler bu çizginin yalnız ve kimsesiz ve sahipsiz kaldığından da yakınıyorlar. Belki söz konusu çizgiye müzahir olanlar olmakla birlikte Muhammed Gazali çapında donanımlı değiller. Kimi selefiler onu Mutezile çizgisine yakıştırıyor ve rasyonalist bir çizgi tutturmakla suçluyorlarsa da bunlar karalama babından söylenen sözler. İsim atası Gazali gibi hakperesttir bazı meselelerde Mutezile'nin haklı olduğunu görse bunu da ikrardan geri durmazdı. Ama bu onu Mutezile yolunun yolcuları arasana katmaz. Muhammed Gazali de kendisini hedef alan kesimleri 'ne selef sayılır ne de haleftendirler' diyerek onlar hakkındaki hükmünü söylemiştir. Bu ifadesiyle onların tasnif dışı yani keyfi bir mecrada olduklarına parmak basmıştır. İ'raptan mahalleri olmadığını bilvesile hatırlatmıştır. Cezayir gibi ülkelerde selefilik perdesi altında zahirperestlik akımı hüküm sürmektedir. Sultan Bürkani bu akıma çağdaş zahirilik demektedir.
Şimdi orada burada serpilen bu akımlar sadece kurulu düzenlere değil Batı'ya hatta İsrail'e de manevi hizmet sunmaktadırlar. Bu kesimlerden de himaye görmektedirler. Arap dünyasında eski sol artıkları ve kimi liberaller ile birlikte Medhaliye veya Camiyye adı altındaki ısmarlama selefiler ümmeti yüzüstü bırakıyorlar ve Siyonist-Haçlı cephesine su taşıyorlar. Ümmetin siyasi ve manevi bağımsızlık çabalarını sekteye uğratıyorlar. Batı ile mücadele halinde bulunan İslami cepheyi komplo teorileriyle saldırıyor ve onları Batı yanlısı olarak yaftalıyor ve damgalıyorlar. Muhammed Said Ramazan el Buti selefi değildi ama siyasete bakış tarzı Camiye anlayışını hatırlatıyordu. Bunu dolaylı olarak İhvan tarzına bir cevap olarak kaleme aldığı el Cihad gibi kitaplarında teorize etmeye çalışmıştır. Mâide Suresi 8. ayette dile getirilen Kur'an buyruğunu fazla içine sindiremediği anlaşılmıştır: Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin.
Ahbaş tayfası, Camiye tayfası ve Brelviler gibi akımlar maalesef ehli İslam karşısında kılı kırk yararken istibdat cephesine ya da düşman cephesine her türlü malzeme sunmakta ve mazeret üretmektedir. Bu kesimlerin musap olduklar komplo teorileriyle zihinler ve gönüller tutuk hale gelebiliyor. Bakış açılarını perdeliyor. İfrat ve tefrit sarmalı çizgi ve akımlar her türlü kalıba girebiliyorlar.
Muhammed Gazali çağdaş zahirilik akımı karşısında yalın kılıç ön safta mücadele veriyordu.
Hamza Tekin hoca da Gazali ile ilgilenirdi. Onun birkaç kitabını dilimize aktarmıştır. Keza Kardavi'nin de Papa'ya cevabını da dilinden dilimize çevirmiştir.
Baki ömrünü sağlıkla ve esenlikle geçirmesini ve yine kaldığı yerden hizmetlerine devam etmesini niyaz ederim.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kudüs, hilafet bağlantısı (07.01.2024)
- Aruri suikastı ve Kirman’daki kanlı mesaj (04.01.2024)
- Yurtta Atatürk, cihanda Atatürk! (30.12.2023)
- İran’ın bilvekale intikam yöntemi (29.12.2023)
- Siyonizm düşmanlığı mı, Yahudi düşmanlığı mı? (25.12.2023)
- Vahşet toplumu, şefkat toplumu (22.12.2023)
- 500 yıllık döngü tersine dönüyor (17.12.2023)
- Yahudi sermayesi ve mali istibdat (14.12.2023)