Faşizm ile demokrasi elbette el ele bir arada yürümez. Lakin son sıralarda popülist dalgalar, rüzgarlarla birlikte demokrasi bir mekanizma olarak yeniden faşizmin hizmetine girmiştir. Dünyanın en kalabalık demokrasisi olarak tavsif edilen Hindistan demokrasisi popülist bir mecra kazanmıştır.
Bir zamanlar Lübnan iç savaşı sırasında solcu Müslümanlar sağcı Hıristiyanlar terkibi, tabiri kullanılmakta idi. Sağcı Hıristiyanlar olarak faşizan eğilimli Falanjistler ve Maruniler kastediliyordu. Şimdi de İsrail ile Hindistan gibi faşizmin kucağındaki ülkeler de hala demokratik olarak tanımlanıyor. Bir de Doğu Avrupa'daki komunist yapılar ve yönetimler demokratik olarak tanımlanıyordu. İkinci Dünya Savaşı ve ardından ABD de İslam alemine çullanması ile birlikte kademe kademe veya aşamalı olarak demokratik vasfını kaybetmiştir. Saldırganlığı vasfına ve yapısına zarar vermiştir. Demokrasiye popülizm gömleği giydirildiğinde ya da virüsü bulaştığında sistem kısa devre yapmakta ve faşistleşebilmektedir. Mesela keneler normalde öldürücü değildir lakin yapısal dönüşüm içine girdiklerinde öldürücü olabiliyorlar. Biyolojik silah haline gelebiliyor. Denildiği gibi içki şişede durduğu gibi durmuyor. Bu hususta karşımıza bu evsafa haiz veya karaktere bürünen iki devlet çıkmaktadır. Birisi İsrail diğeri Hindistan. Buna mukabil Güney Afrika'da ırkçı rejim gitmiş yerine demokratik bir yapı gelmiştir. İsrail'i yönetenlere göre Güney Afrika şimdi Hamas üzerinden teröre destek sunmaktadır. Binaenaleyh terör hamisi bir devlettir! Kendileri ise algıya göre hala demokratik karakterlerini muhafaza etmektedir! İsrail şimdiki yapı yerine birleşik kaplar teorisi gereği ırkçı beyaz rejimini yeğlerdi.
İsrail daima ve günümüze kadar bölgede diktatörlükler arasında bir demokrasi vahası olmakla övünürdü. İsrail daima demokratik vasfıyla ya da şimdiye kadar eşi görülmemiş bir Holokost süreci ( fırınlara atılma) yaşamakla, geçirmekle övünür ve bunların avantajını kullanır ve nimetini yerdi. Hindistan ise en kalabalık demokrasi diyarı olarak anılıyordu ve övünüyordu. Şimdi Modi ile Netanyahu döneminde ve beraberliğinde her ikisi de faşist demokrasiler kalıbına girmiştir. Nitekim İsrail'in Gazze'yi işgaline ilişkin konuşan Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, Gazze Şeridi'nde olanların "savaş değil, soykırım" olduğunu söyledi. Lula da Silva, "Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin başına gelenler tarihin hiçbir döneminde yaşanmadı. Aslında yaşandı, Hitler Yahudileri öldürmeye karar verdiğinde yaşandı." ifadelerini kullandı.
Yine eski Knesset Sözcüsü Avraham Borg da geçmişte kendi devleti için aynı sıfatı kullanmıştır.
Hapse mahkum edilen Pakistan eski Başbakanı İmran Han da BJP'nin gençlik kolu RSS ve benzeri yapıların faşist eğilimler taşıdığını ifade etmiştir. Yine Sultan Ahmet civarında yer alan Birlik Vakfı Merkezinde konuşan Hindistan Müslümanları Birliği Başkanı AbdulMalik MUJAHİD ilgili bir sohbetinde Modi ve partisinin açıktan Gamalı Haç gibi Nazi figürlerini ve sembollerini benimsediklerine ve kullandıklarına temas etmiştir. Modi'nin Yahudileri de bu ülkede yaşayan 200 milyon civarındaki Müslümanlardır. Modi, Boşnaklara yönelik olarak bir katliam irtikap eden Sırpları ve Sırp kasabı Miloseviç'i de andırmaktadır. Modi'ye göre Netanyahu'nun katliam sahası olarak kullandığı Gazze Şeridi ve burada irtikap edilen katliamlar bir laboratuar hükmündedir. Hindistan faşizmi İsrail faşizminin aldığı sonuçlara göre hareket edecektir. BJP-RSS Gazze nüfusu kadar yani 2 milyon Müslümanı katlederek hem uluslar arası tepkileri ölçmek hem de geri kalan Müslümanları kaçırtmak istiyor. 1947 yılında taksim sırasında olduğu gibi. Kısaca faşist demokrasiler Müslümanlara karşı el ele, diz dize, gönül gönüle birlikte yürümektedir. Modi ve ortakları 13'üncü kabile gibi hareket etmektedir.
Dedikleri gibi içildikten sonra içki, şişesinde durduğu gibi kalamaz. Cin şişeden çıktı. Bediüzzaman 'tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez' demiştir. Hindistan'da bir ötesi yaşanıyor. Bunun bir sonraki menzili ise 'isimlerin aynı kalması hakikatinin değişmediğini göstermez' olacaktır. Demokrasi bulunduğu ortamın kalıbına girmektedir. Kalıp aynı kalsa da ruhu değişmektedir. Şimdi en kalabalık demokrasi 'inekler demokrasisi' haline gelmiştir. Müslümanları tecrit ederek insani vasfını kaybetmiştir. Müslümanlar bu demokrasinin kurbanları haline gelmişlerdir. Yahudiler Nazilerin, Müslümanlar da faşist demokrasilerin kurbanı durumundadır. Naziler nasıl ayrımcılık yapmışsa bunlarda aynı ayrımcılığı yapıyorlar.
Gazze Hindu faşizmi için bir laboratuar. İsrail burada soykırımını ve tehcirini tamamlarsa sıra Hindistan'a gelecektir. Hindistan-Pakistan ayrışması sırasında olduğu gibi 200 milyon Müslüman kitleyi sürmeyi tasarlıyorlar. Her iki ülkenin omurgası 1947 yılında atılmış, çatılmıştır. Milatları aynı olduğu gibi miatları da aynı. Modern Hindistan'ın kurucusu Mahatma Gandi'yi öldüren fanatik Hindular şimdi ülkenin dümenindeler. Şimdi Hindistan –İsrail gergefinde Rabin'in katilleri ile Mahatma Gandi katillerinin ortaklığı yaşanıyor. Bu ortaklığa bir kutsiyet halesi örtülmek istense de bu ittifak profan bir ittifaktır. Arzi ve beşeridir. Hiçbir ilahi vasfı haiz değildir. Hindistan'da paganist tanrılar demokrasisi ile İsrail'deki çakma Yehova demokrasisi aynı kapıya çıkıyor. Bunlar hem beşeri düzeyde hem de ilani düzeyde çarpık yapılardır.
Mustafa Özcan