Arama

Mustafa Özcan
Haziran 27, 2024
Hayata tat verenler

Hayatı zehir edenlere karşı bir de tatlandıran zümre vardır. Hayata yön verenlerden bahsedilir ama nadiren tat verenler de gündeme gelir. Bu yazımızda hayatı manevi anlamda tatlandıranlar bir arkadaşımızı konu edeceğiz.

Bazı insanlar vardır ki neşe ve sürur kaynağıdır, etraflarına neşe saçarlar. Hayat onlarla güzeldir, tatlanır. Etrafları aynı şekilde onlara karşılık verir mi? Aynı sürur ve neşe ile mukabele ederler mi? Nadiren. Kahramanlarımız genellikle derunlarında yalnız yaşarlar. Dertlerini paylaşacak kimse bulamazlar. Çevreleri dertlerine yabancıdır. Paylaşsalar da çevrelerine dertlerine dinletemez dinletseler de anlatamazlar.

Onlar Hızır misali insanlardır. Salih insanlar Hızır makamındadır. Hızır için oturduğu, durduğu yeri yeşillendirir diye rivayetler vardır. Bu mecaz da olabilir. Lakin salih insanlar da bulundukları yeri renklendirir ve tali olarak neşe saçarlar. Neşe kaynağıdırlar. Mehmet Ali Ayni, 'Şeyh-i Ekberi Niçin Severim' başlıklı bir risale kaleme almıştır. Burada İbni Arabi'den bir nakil yapıyor. Mim'ler ile alakalı. İbni Arabi, Mim'ler zuhur ettiğinde hayatın tatlanacağını söylüyor. Mehmet Ali Ayni de haklı olarak mim'lerin peşine düşüyor ve bunların kimler olduğunu merak ediyor. Bu soruya maktu bir cevabı yok. Muhtemelen iki tür mim'ler olmalıdır. Hayatı acılaştıran ve tatlandıran iki zümre. Kemalizm döneminde mim'ler zuhur etmiştir. Lakin bu mim'ler hangi kısma tekabül ediyor? Hayatı tatlandıranlar kısmına mı yoksa acılaştıranlar kısmına mı? Eminim bu sorunun cevabı meşrebine göre değişiyor olmalıdır. O dönemi yöneten kadronun hilafına olanlar yaşadıklarından acı hissetmişlerdir. O kadro ile aynı meşrepten olanlar ise tatlılık duygusuna kapılmışlardır. İlgili ayet maddi ve manevi olarak bu iki sınıfa hitap eder. İki denizi birbirine salan odur. Biri tatlı ve lezzetli, öbürü tuzlu ve acıdır. Aralarına da bir engel, aşılmaz bir sınır koymuştur.

Nusret Özcan'ın birçok özelliği vardı. Başta gönül adamı idi. Hoş sohbet idi. İnsani ve manevi değerlerle mücehhezdi yani donanımlıydı. Çok sevdiği Necip Fazıl'ın ifadesiyle kuru softa değildi ve onlardan hoşlanmazdı. Meşrebince herkese tepeden bakan sufiler zümresine dahil değildi. Ne de olsa tasavvuf kabalık değil incelik ilmidir. Lakin bu zümrenin de intihalcileri çoktur. Onların hilafına 'herkesi Hızır, her geceyi kadir' bilen ehli kalp bir arkadaşımızdı. Bizim kuşaktan belki anmaya değer çok kişi vardır. Lakin ilgi Nusret Özcan ve Salahaddin Şimşek gibi bir iki arkadaşın üzerine yoğunlaştı. Onlar gibi mirasına ve hatırasına sahip çıkılan çok az insan vardır. Bu da kısmetli oluşlarını gösterir. Demek ki geride derin izler bırakmışlar. Aranıyorlar. Biz de sanki daha dün ölmüş gibi andık onları. Oradaki arkadaşlardan birisi kış günü ve karlı bir günde Cağaloğlu 'ndan tüplü bilgisayarı koltuğunun almış vaziyette Eyüp'teki evine doğru yürüdüğünü anlattı. Yaya olarak seke seke gittiğini ve bazen çalışmalarını bu suretle evde sürdürdüğünü anlattı. Beyaz gecelerin başka bir süvarisi olan Mehmet Selahaddin Şimşek de Sakarya'da bir kış gecesi buzlanan Yeni Cami önünde kimse düşmesin diye insanların evlerine çekildikleri ana kadar buzlanma mahallinde uyarı nöbeti tutmuştur. Bu isimler insanlık nöbetinde idiler. Böyle insanların yaşadığı diyarda kasvet ve katılık olur mu? Fedakar ve diğerkam insanlardı. Yufka yüreklilerdi. Beyaz gecelerin süvarileri ve nöbetçileri kalmadığı için beyaz geceler de ufkumuzdan çekildi. Selahaddin Şimşek özdeyişler ustasıydı. Makaleleri ve kitapları bir cümleye sığdırıyordu. Her ikisi de aynı zamanda değme sanatçıydı. Yani artist karakterli idiler. Bu yönlerini vaktiyle tiyatroya da arz etmişlerdi. Bu alandan çekilince edebi yönleri daha fazla öne çıkmış ve inkişaf etmiştir. Her ikisi de genç yaşta vefat ettiler. Büyük insanlar yalnız yaşar ve erken ölürler. Yerleri boş kaldı. Halk ile iç içe görülseler de yani encümen içinde görülseler de içlerinde halvete çekilmişlerdi. Halvet der encümen makamındaydılar.

Dile kolay Nusret'i sıralayalı 17 yıl olmuş. Bazıları hayatta iken ölür bazıları da öldüğü halde hayattadır. Yine hazirundan bir arkadaş 'iyi ki dostlukların daha da solduğu bugünlere erişmedi, görmedi. Onun adına sevinçliyim' dedi. Kurumuş bir manevi iklimden ya da zamanın ruhunun solduğu bir dönemden geçiyoruz. Tatsız tuzsuz zamanlarda yaşıyoruz. İyiler kabuklarına çekildi kötüler ise kabından çıktı.

Ben de şahidim. İki kırmızı çizgisinden bahsedilir. Bunlardan birisi ashab çizgisindeki ehli sünnet yoludur. Elbette bütün yollar gibi bu yolun da çürükleri ve kendilerine pay çıkaranları var. Nusret hasbi idi. Birçok şeyin de farkındaydı. O hiçbir zaman profesyonel olmadı. Her zaman öğrenme ve kendini tashih etme tutkusu ve çizgisi içinde kaldı.

Yine dostlardan ve dostlarından birisi bilinen ama belki sık dile getirilmeyen bir özelliğini hatırlattı. Kitap elinden düşmezdi. Ortak yönlerimizden birisi de kitap düşkünlüğü olmalı. Kitap'sız gezmezdik! Eyüp'te Yeni Dünya Vakfında yapılan anma toplantısında (23 Haziren 2024) sosyolog ve muallim Cafer Vayni soy ismi dışında iki ortak yanımızdan bahsetti. Bunlardan birisi ses tonumuzun benzerliği veya benzer konuşma üslubumuz. ikincisi de benzer gülüşümüzdü. Nusret ile ruh ikiziydik. Doğrusu o ana kadar bu iki ortak özellik hiçbir zaman dikkatimi çekmemişti. Böylece Eyüp'teki anma toplantısında Nusret Özcan aynasında kendimi de keşfetmiş oldum. Yeni Dünya Vakfı da bizi keremkarane bir şekilde ağırladı. Minnettarız. Sohbete bu beşaretin gölgesi düştü. Herkesin zevk devşirdiği bir meclis halini aldı. Tadı damaklarda kaldı.

Çok ince ruhlu birisiydi. Vefatından önceki görüşmelerimizden birisinde birlikte Semerkand bünyesinde çalışmayı teklif etti. Bu sürpriz teklif karşısında hazırlıksız olarak bir şey diyemedim. Ruhu için asude bir liman aradığı belli idi.

Gazeteci arkadaşlarından Gülcan Tezcan ortak bir derdi paylaştı. İyiler önden gitti ama biz geridekiler onlara karşı hayatta iken görevimizi tam layıkıyla yapamamıştık. Hamid Can, Nusret Özcan gibi arkadaşlara yeteri kadar sahip çıkılmadığından yakındı bu hususu vurguladı.

Nusreti anarken dostlarını ihmal edemezdik. Bu münasebetle ruhani atmosferin uzantısı olan Hilmi Oflaz ağabeyi ve diğer tatlandırıcıları da yad ettik. Bir arkadaş belki de hepimiz namına konuştu. 'Dostlukların kılıç artığı ormanlara dönüştüğü günümüzü idrak edemeden gitti. Tek tesellimiz budur.'

Ruhu şad olsun.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN