Arama

Mustafa Özcan
Eylül 22, 2024
Sözde direniş hattının çöküşü

İsrail, bubi tuzaklarıyla Hizbullah'ın canına okurken karşılık olarak Hasan Nasrallah her zamanki gibi kuru sözlerle olayı geçiştirmiştir. Başını avurtlarını içine almış konuşuyor. Çoktan süngüsü düştü. Kırık plak gibi kendini tekrarlıyor. Sahte direniş üssünün en önemli sıkıntısı her yönüyle ilkel olmasıdır. Ali Safar gibilerinin işaret ettiği gibi ilkel olmaları hem siyasi zeminde hem de teknolojik zeminde geçerlidir. Söz gelimi İsrail'de 20 yılda birçok siyasetçi değişirken Hasan Nasrallah put gibi yerinde kalmıştır. Hizbullah hep aynı adam tarafından yönetiliyor. Başarısızlıklar sonucunda istifa etme ihtiyacı da duymuyor! Geri teknoloji babından olarak İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin bindiği helikopter, 1978 yılından kalma uçan bir tabut idi. Nihayetinde düştü veya düşürüldü. Hizbullah mensuplarının elinde patlatılan çağrı cihazları da tedavülden kalkmış, Japonya gibi ülkelerin üretmekten imtina ettikleri eski teknoloji ürünleridir. Kimin ürettiği ve kime ısmarlandığı da belirsizdir. Hizbullah deve kuşu gibi onlar üzerinden başını kuma gömerek güya İsrail'in tarassutundan kurtulmaya ummuştur. Heyhat! Telefonları çağrı cihazlarıyla değiştirmiş. Güya eski teknolojiye ulaşmak zor oluyormuş! Derler ya klasik telefonlar akıllı telefonlar gibi dinlemeye pek müsait değiller. Hizbullah'ı yöneten akılda bu tür kusurlar var. Maalesef hem İran hem de Hizbullah İsrail karşısında korunaklı değil. Büyük sızmalar yaşıyor. Nükleer arşivi nasıl kaçırıldı? Belki kimilerinin dediği gibi İsrail açısından da teknolojik yatırımlar beşeri melekelerin körelmesine neden oluyor. Bunun zaaf noktası da şudur: Bir şey haddini aşarsa tersine döner. Teknolojiye de mutlak olarak güvenilmez. Lakin İsrail şimdilik onun avantajını yaşıyor.

Kimi yorumcuların dediği gibi Hasan Nasrallah mahut konuşmasında cevap hakkından ve eylemden bahsetmedi! Sadece daha önce söylediklerini tekrarlıyor. Ne bugün ne yarın ne de seneler sonrası için cevap vereceğine dair bir işaret vermedi. Ara ki bulasın! Kendisini bağlamıyor. Esat rejimi gibi ezber laflar ediyor ve 'zamanı ve mekanı geldiğinde saklı tuttuğumuz cevap hakkımızı kullanacağız' diyor. Şimdiye kadar bu sözlerin eyleme geçirildiğini pek tanık olmadık. Halbuki karşılık verme vakti gelmeden İsrail yeni misilleme hakkı doğuran saldırılarda bulunuyor. Nitekim Fuat Şükür ve emsalinden sonra iki önemli şahsiyetini daha öldürdü. Ölen sekiz kişiden ikisinden birinin Refik Hariri suikastından sorumlu tutulan Hizbullah'ın operasyonlar komutanı İbrahim Akil diğerinin de Rıdvan biriminin üst düzey isimlerinden Ahmet Vehbi olduğu duyuruldu.

İsrail'in planının Hizbullah'ı güneyden silmek, sürmek ve güneyi boşaltmak olduğu anlaşılıyor. Bunun için şimdiden lojistik imkan sunan Litani Nehri üzerindeki köprülerin yıkıldığı da ileri sürülüyor. İsrail'in bir başka hedefi ise Müslümanları korkutmak amacıyla biriktirilmiş, edinilmiş silahlardan arındırmak. Gerçi Hizbullah bunları silahsız Suriyeliler ve Lübnanlılar üzerinde deniyor. Olsun, İsrail kendisini emniyete almak istiyor. Hizbullah'ın gayri ahlaki tutumlarından birisi İsrail ile hesaplı, kontrollü gerilim politikası izlemek. Halbuki İsrail bu hesapları çoktan aşmış durumda. Sonrasında da Hizbullah'ın, pençelerinden arındırılmış sadece siyasi bir kanat olarak kalmasını hesaplıyorlar. Hizbullah unsurlarının Suriye gibi ülkelere dağılabileceği de varsayılıyor. Belki İsrail'in sonuna giden yol bu hedeflerden daha kısa olabilir. Lakin bu yolu açacak sahte direniş ekseni veya üssü veya cephesi değil hakiki direnişçiler ve Allah'ın katil kulları değil adil kulları olacaktır.

Çağrı cihazlarını satan aracı şirket BAC'nin internet sitesinde kurucu ve genel müdür olarak tek bir isim, Cristiana Bársony-Arcidiacono gözüküyor. Kimileri İtalyan kimileri de Macar diyordu. Macar olduğu kesinleşti. Çağrı cihazlarının menşei de kimilerine göre Tayvan kimilerine göre ise Macaristan! Lakin Tayvan bu iddiaları reddetti. İşte bu noktada Lübnan eski İçişleri Bakanı Hizbullah'ın sakarlığına vurgu yapıyor. Mervan Şerbel Hizbullah'ın ihtiyatsız davrandığını ve bu ihtiyatsızlık alanından Mossad'ın sızmış olabileceğini ifade etmiştir. Suriyeli muhaliflerden Züheyr Salim de sızmanın ötesinde bir zafiyetin söz konusu olduğuna işaret ediyor. Artık İran ve aparatları İslam dünyasının yakasından düşsün. İçimizde ona sempati besleyenler de gerçeği idrak etsin. Çünkü bütün bunlardan destekçi taban da sorumludur.

Olayla ilgili türev tartışma konuları da var. Bunlardan birisi de şamata meselesi. İsrail'in sillesini yiyenler elbette mümasil sille yiyenlerle dayanışma gösterisi içinde bulunuyor. Hizbullah ve İran ekseninin sillesini yiyenler İsrail'i tebrik etmiyor ama darbe yiyen Hizbullah için şamata hakkını kullanıyor. İçlerini söndürmek istiyorlar. Bu işi en iyi halli fasıl eden Bediüzzaman'ın sözüdür: Düşman zulmeder ama kader adalet eder. Bir başka ifade biçimi şudur: Dinsizin hakkından imansız gelir! Nitekim Alamut Kalesini sökmek Selçuklulara müyesser olmamıştır ama onu pagan Moğol Hakanı Hülagu sökmüştür. İsrail zulmediyor ama Hizbullah için de kader adalet etmektedir. Kim bunu inkar edebilir? Burada kaderin cilvesi ve sillesi vardır. Hizbullah da bunu hak etmiştir. Zalimin eliyle olması da eşyanın tabiatına uygundur. Keza Suriye kökenli Züheyir Salim ile Irak kökenli ulemadan Muhammed Ayyaş el Kubeysi Hizbullah'ın aldığı darbelere şamata yapmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Mazlumlar bununla kendilerini avutuyor ve yüreklerini soğutuyorlar. Buna itiraz edeceklere karşı söylenecek söz şudur: Hizbullah'ın sillesini yemişler bir de yasını mı tutsalardı? O kadar da değil…

Allah süre verir, imhal eder ama ihmal etmez…

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN