ABD'nin yeni Suriye’yi tanıma şartları
'Topal ördek' konumundaki Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Trump'ın birinci döneminde son dışişleri bakanı Mike Pompeo'nun yaptığı gibi garip bir ziyarette bulundu. Ürdün'den başlayarak Türkiye ve Irak'ı turladı. Bu arada fuzuli şagil olarak yeni Suriye yönetimini tanımak için dört şart ileri sürdü.
Birincisi: Tam olarak ve kamilen azınlıkların hukukunu gözetmek ve tanımak.
İkincisi: Bütün ihtiyaç sahibi kesimlere insani yardımların ulaşmasını imkan vermek, kolaylaştırmak.
Üçüncüsü: Suriye'nin terör üssü olarak kullanılmasına veya komşu ülkeleri tehdit etmesine izin vermemek.
Dördüncüsü: Kimyasal ve biyolojik silah stoklarının imha edilmesini nezaret etmek, bunları elden çıkarmak.
Bu dört maddede mayınlı unsurlar, şartlar var. Tam olarak azınlıklara saygı göstermek maddesi doğru bir talep olmakla birlikte bu, Gazze'de soykırımı ve etnik temizliği destekleyen ABD'ye düşmez. Talebinin ahlakı zemini yok. Bir de azınlık rejiminin çoğunluğa zulmetmesi karşısında neredeydiler?
Demokles'in kılıcı gibi istenildiği anda bu şart çoğunluk aleyhine kullanılabilir.
Halbuki Baas kılıklı azınlık iktidarı döneminde tam tersine çoğunluk hakları pay-i mal edilmiştir. Yeni Suriye'de azınlık haklarını korumak ve azınlıkları üste çıkarmak için Lübnan ile Irak örneklerinde olduğu gibi siyasi kota sistemine gidilmesine izin verilmeyecektir. Bundan böyle çoğunluk haklarının gaspına dur denilecektir.
Üçüncü maddede yer alan Suriye'nin komşu ülkelere yönelik bir tehdit üssü olarak kullanılmamasına izin verilmemesi talebi tamamen İsrail'i kollamaya matuf bir maddedir.
63 yıldır belki daha fazladan beri ABD'nin müteakip Suriye yönetimlerinden istediği de budur. Şartları hiç değişmemiştir. Bu yöndeki istekleri hiç değişmemiştir.
İsrail namına bağımsızlık sonrası Suriye yönetimlerine telkini bu olmuştur. İsrail, ABD ile Suriye gibi ülkeler arasında değişmeyen pürüzlü bir konudur.
1950 yılında Savunma Bakanı olarak dönemin hükümetinde temsil edildiğinde devlet adamı ulemadan Muhammed Maruf Devalibi Mısır'da yayınlanan Vefd gazetesi muhabirine cüretkar bir açıklamada bulunur ve şöyle der: Bakan olarak değil ama şahsi sıfatımla diyorum ki, Araplara yönelik Amerikan baskıları bu minvalde devam edecek olursa; çok geçmeden Arap ulusunun kalanı da Yahudileştirilme seçeneği ile karşı karşıya kalacaktır. Buna karşılık Arap dünyası genelinde bir referandum yapılmasını teklif ediyorum. Ak ile kara ortaya çıksın. Bunun ışığında herkes bilsin ki Arap milleti acaba Yahudilere lokma olmayı mı yoksa bin defa da olsa Sovyet Cumhuriyeti olmayı mı tercih edecektir?
Başka bir rivayette ise bir gün Amerikan Elçisi başbakan olduğu dönemde -1961yılında olmalıdır- huzuruna damlar. Bir görüşme gerçekleştirilir. ABD-Suriye ilişkileri görüşülür.
Hem medrese hem de Sarbonne çıkışlı olan Muhammed Maruf Devalibi Amerikan elçisinin 'Ürdün'ün yolunu tutun ve İsrail ile iyi ilişkiler geliştirin ve kurun' teklifi üzerine şunları söyler: Biz de ABD ile iyi ilişkiler kurmak isteriz. Lakin araya İsrail'i sokmayın. Aksi takdirde istemediğimiz ve ideolojisini beğenmediğimiz halde Moskova'yı yeğleme durumunda kalacağız. (https://www.gwady.net/2019/02) İsrail'in hem ideolojisi hem de toprak gaspı bizim aleyhimizde işlemektedir.'
Bunun üzerine Amerikan basını Muhammed Maruf Devalibi hakkında 'kızıl şeyh' lakabını uydurur ve tabirini kullanır. 1962 ve sonrasında Suudlu Prenslerden birisi de Amerikan askeri üslerine karşı çıkınca onu da itibarsızlaştırmak için kızıl şeyh lakabını takmışlardır.
Geldiğimiz noktada yeni Suriye yönetimi, ABD'nin siyasi İsrail'in ise askeri tacizleriyle karşı karşıya bulunmaktadır. Gel zaman git zaman değişen bir şey olmamıştır. Demirel'in ifadesiyle bu kuşatmanın ilacı, zamanın icaplarını gözeterek meseleyi zamana yaymaktır!
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.