Türkiye Emine Bulut ve arkasından gelen diğer ölümlerle kadına şiddet olaylarını konuşuyor.
Olaylar acı, can yakıcı, şok edici. İnsanın yüreği görüntülere bakmaya dayanamıyor.
"Ölmek istemiyorum" ve "Annem ölmesin" sesleri kulaklarda sürekli çınlıyor.
Muhatap olan çocuklar için etkisi hayat boyu devem edecek büyük bir travma.
Şiddet olayları yaşadığımız toplumsal dönüşümün ve çatışmaların derinliğini ve olumsuz yönlerini ortaya sergiliyor.
Şiddet, çok fazla sergilenen bir insan davranışı. Kadına şiddet, toplumdaki şiddetin sadece bir parçası. Şiddet olgusunun tartışılması gerekirken konu medyada siyasal bir malzemeye dönmüş durumda. Aşırı laik kesimler kadına şiddet olgusunun İslam dininden kaynaklandığını iddia ediyor. Bazı çevreler "gelenek ve töreleri" suçlu buluyorken bazıları ise "idam getirilsin" diyerek soruna çözüm bulduklarını iddia ediyor.
***
Toplumdaki şiddet, yaşadığımız büyük toplumsal dönüşümün doğurduğu psikolojik, toplumsal, ekonomik ve siyasal çatışmaların dışa vurumu olarak okunabilir. Kendini bazen farklı din anlayışlarının çatışması olarak da gösterebilmektedir. Şiddet gibi çok değişkenli sebeplere bağlı olguları sadece tek bir boyuttan ele almak doğru bir yaklaşım olmaz.
Türkiye'de üç toplumsal sınıfın ve yaşam alışkanlıklarının aynı anda yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz: Tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu. Her bir toplumsal yaşam düzeni kendi içinde olabildiğince tutarlı ve çözüm üretici alışkanlıklar seti, değerler manzumesi, örf, gelenek ve görenek oluşturmaktadır. Fakat aynı zaman ve mekanda bu üç toplumsal düzenin yaşanıyor olması büyük bir tıkanıklık, acziyet, gerilim ve çatışma doğurmaktadır. Değerler düzeni birbiri içine girmektedir. Her bir toplumsal düzende öncelikler birbirinden farklıdır. Aile, din, iş gibi kurumların da yeri, fonksiyonu ve değeri birbirinden farklıdır. Bu nedenle sorunların çözüm yolları da birbirleriyle çatışmaktadır.
Şiddeti sergileyen açısından şiddeti doğuran sebepler:
- Öfke, kızgınlık, intikam duygusu,
- Acziyet, kapana sıkışmışlık, yetersizlik, yalnızlık duygularının baskın gelmesi,
- Sevgi, merhamet, güven eksikliği,
- Sorunları çözme yolu olarak görülmesi (Çoğu kişi için yanlış da olsa başkasına zarar verse de şiddet bir sorun çözme yöntemidir),
- Toplum baskısı, bir önceki değer yapısının kendi üzerindeki baskısı, yakın çevresinin kendisini manipüle etmesi,
- Psikolojik yok oluş, dağılmışlık ve tükenmişlik.
Her bir kişide bunlar farklı bir şekilde tezahür edebilir. Şiddet uygulayan bireye yakından bakıldığında bunlardan bir kısmı kolaylıkla gözlemlenebilir. Diğer bir ifadeyle şiddet uygulayan bireyi harekete geçiren sebepler ve motifler çok farklıdır. Bundan dolayı genellemeler hususunda dikkatli olmak gerekir. Her bir kişiyi ve şiddeti kendi bağlamında anlamak gerekir. Basma kalıp suçlamalar sorunun çözümüne katkı vermemektedir.
Türk aile yapısı açısından şiddeti doğuran sebepler:
- Genellikle şiddet, çocuğun gelişim sürecinde ailede öğrenilir. Fiziksel güç kullanımını sorun çözme yöntemi olarak kullanan anne ve babalar çocuklarına şiddeti farkına varmadan model olarak öğretirler. Çocuk şiddeti normal bir davranış olarak kabul ederek benzer durumlarda her türlü sosyal ortamda sergiler.
- Ailenin şiddet uygulayan kardeşe uyarıda bulunmaması veya yaptırım uygulamaması da şiddeti teşvik edip yaygınlaştırır.
- Ailenin yeni toplumsal düzene yeterince intibak edememesi,
- Aile içi roller (maddi, manevi ve değer düzeyinde) yeni toplumsal düzenlere uygun adil bir şekilde dağıtılamaması. Bu durum çatışma ortamlarını ve ardından da güç kullanımını ve şiddeti doğurur.
- Aile bireylerinin birbirlerinden beklentilerinin sağlıksızlığı (mesela, fedakârlık karşılığında çocuktan aşırı bağımlılık isteniyor olabilir. Böyle bir durumda anne veya baba şiddetin tetikleyicisi olabilir.)
- Ailenin aile içi sorunları çözmede uygun yöntem, davranış ve alışkanlıkların geliştirilememesi (şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak öne çıkması),
- Ailenin sunduğu karşılıksız ve koşulsuz sevgi, anlayış, güven eksikliği ve karakter gelişimine, olgunlaştırmaya yönelik davranış yetersizliği,
- Ailenin çocuğa yeni toplumsal düzende dış dünyanın tehlikelerini nasıl anlayacağını ve bunlara karşı kendisini nasıl koruyacağını yeterince anlatamaması ve kendini korumaya yönelik davranış kalıplarının (şiddete uğradığında bunu rahatlıkla söylemesi gerektiğini, şiddet gördüğünde otoriteye baş vurması gerektiği ve benzeri) kazandırılamaması.
Gelecek yazıda devam edilecektir.
Prof. Dr. Atilla Arkan