Aslında değerli ilim adamımız Faruk Beşer hocamızın "Deve idrarına bulanıp pespayelik yapmak" (Y. Şafak, 23 Temmuz 2017) başlıklı doyurucu yazısını okuyunca gerek kalmadığını düşünerek bu konuda bir yazı yazmayacaktım. Fakat hekim olarak bir şeyler söylemek gerekir diye düşündüm.
Önce sözü edilen hadise bakalım:
"Ureyne kabilesinden bir grup insan Medine'ye gelmişti. Burası sıhhatlerine iyi gelmedi, hastalandılar.
Resulüllah aleyhisselatü vesselâm da onları sadaka develerinin bulunduğu yere gönderdi ve:
'Sütlerinden ve bevllerinden için!' emir buyurdu. Onlar da içtiler ve iyileştiler."
Evet, burada rahatsızlıklarının ne olduğunu tam bilemediğimiz kişilere deve idrarı tavsiye edilmiştir ve genelleme yoktur. Yani hadis herkesin deve idrarı içmesine yönelik değildir.
Zaten idrar fıkhî açıdan necaset sayılır. Her kaidenin bir istisnası olabileceği malumdur. Nitekim Allah Resul'ünün berri (çevre kirliliğinden uzak ortamda yetişen) develerin idrarının içilmesi tavsiyesi de, bu fıkhî hükmün bir istisnasıdır. Bundan hareketle bütün idrarların şifa verici olduğu hükmünü çıkarmak doğru değildir.
Çişteki Mucize
Benim esas söyleyeceğim deve idrarının aksine çok daha pis ve iğrenç olan insan idrarının da tedavide kullanılmasıdır. Bu konuda Carmen Thomas'ın yazdığı Çişteki Mucize adlı bir kitap dünyada milyonlarca satmış ve AD (Aydın Doğan) yayıncılık tarafından 1995'te Türkçe olarak da yayınlanmıştır. Sonra Hürriyet Gazetesinde bu kitabı ve kitapta geçen insan sidiği ile tedavileri öven yazılar yayınlanmıştır. İnternette görebilirsiniz.
Tıbbiyede talebe iken meşhur hocamız Prof. Dr. cihat Abaoğlu, ülkemizin bazı yörelerinde infeksiyöz hepatitin (sarılığın bir çeşidi) tedavisinin hastanın kendi sidiğini değişik yollarla hastaya içirilmek suretiyle yapıldığını müşahede etmiş. Bunun üzerine steril olarak alınan sidiği adalesine enjekte etmiş ve bu tip hastaların bu tedavi şeklinden istifade ettiğini görmüş.
Bu tip tatbikattaki tıbbî etkiyi rahmetli hocamız şöyle izah ediyor: Hasta, idrarıyla bazı toksinleri (zehirli atık) atıyor. Az dozda idrarla çıkarılan bu toksinler vücuda verildiğinde bir savunma mekanizması kuruluyor (panzehir, antikor). Böylece hastalığa karşı bünye kuvvet kazandığından rahatsızlık düzeliyor.
Hürriyet'te 13.12.2001 tarihinde çıkan deve idrarı ile ilgili bir haberi de yazalım:
"Sarılığı Deve İdrarı Geçirir
Deve idrarı su ile karıştırılıp tülbentten süzülür, sabah akşam bir miktar içilir.
Haraza yutulur. Haraza hayvanların karaciğer nahiyesinde bulunan bir maddedir.
Hastanın idrarı bir miktar kâseye konur, içine bir kayısı atılır ve kâse bir gece ayazda bırakılır. Bu mayi hastaya içirilir."
Dünyada tartışılıyor
İnternete girdiğinizde camel urine yani deve idrarı kelimelerini arama motoruna yazdığınızda 733 bin gibi büyük bir atıfla karşılaşıyorsunuz. Tabii bu bilgi kalabalığı içerinde işe yarar bir şeyler bulmak zaman ister. Ama idrarla tedavi ile ilgili bütün dünyada kongrelerin düzenlendiğini, kitaplar çıkarıldığını öğreniyorsunuz.
Bunlardan bazılarını örnek olarak vermeyi düşünüyordum. Ancak internette Kadir Çandarlıoğlu'nun "Deve idrarı hadisi, uydurma değil, adeta bir mucizedir" başlıklı araştırmasına rastlayınca daha başka bir şey yazmamın gereksiz olduğunu gördüm. İnternette bulabileceğiniz u yazıda deve idrarı ile ilgili bilimsel dergilerde çıkan yayınlar ve kitaplar dâhil geniş bilgi var. Okumanızı tavsiye ederim.
Caner Taslaman'a
Son sözüm bu felsefeciye olacak. Yüzyıllardır içinde güvenilir yani sahih hadislerin olduğu ulemaca ittifak edilmiş kitaplardaki kendi mantığına uymayan bazı rivayetleri alaycı bir ifadeyle ve şov yaparak ekranlarda küçümsemenin vebali vardır. Hadislere karşı bu şekilde emniyetsizlik aşıla, arkasında Kur'an ayetlerini işine geldiği gibi ve aslından kopararak yorumla. Yani yeni bir din icat et. Böylelikle yorumcu sayısı kadar din ortaya çıksın. Kendisine el insaf diyoruz.
Caner Taslaman'ın diğer sağlığı ilgilendiren hadisi şerifler ve evrim safsatasına yönelik iddiaları hakkında daha sonra yazacağım inşallah.
Prof. Dr. Sefa Saygılı