Psikoz (akıl hastalığı, cinnet hali) dediğimiz ruhsal bozukluğu olanlarda rastladığımız paralojik düşünce dediğimiz bir mantık yürütme tarzı vardır. İki hüküm arasında benzerlik kurarken onların esas "şahısları" yerine bu "şahsa" yüklenen fiil veya sıfatlardaki benzerliklerden hareket edilir. Bir örnek verelim:
"Uçak uçar, kuş da uçar.
Öyleyse uçak kuştur."
Burada gerek uçak gerekse kuş için uçmak özelliği ortak olduğu halde, başka bakımlardan benzemedikleri için iki hüküm arasında bir benzerlik kurmak mümkün değildir. Normalde sonuç, "Uçak kuş değildir" olacakken (buna mantıklı yani lojik düşünce diyoruz), bu tip düşünce bozukluğu olanlarda uçağın kuş olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu tür düşünce tarzına da sapık mantıklı (paralojik düşünce) diyoruz. Tanımı da sözlüklerde; "akıl süzgecinden geçirilirken bilmeyerek düşülen yanılgı, mantık uyuşmazlığı" şeklinde yapılmaktadır.
Aslında paralojik düşünce sadece psikiyatri hastalarında görülmez. Toplum içinde başka kişilerde de sık olarak buna benzer mantığa uymayan, saçmalama tarzında düşünce bozuklukları olabilir:
- Benmerkezci (egosantrik) yani dünyadaki her şeyi kendisi ile ilişkili gören, dünyanın merkezi olduğunu düşünen, herkesin kendine hizmet için var olduğunu sanan, başkalarının hak ve ihtiyaçlarını kendini iyi hissetmek adına yok sayabilen kişilerde görülebilir. Çünkü benmerkezcilik, düşüncelerin katı olma durumudur. Birey, kendi mantık dışı inançlarını mantıklı olarak algılamaktadır.
- Bir başka kesim de sosyomerkezci düşünmedir, benmerkezci düşünmenin genişletilmiş ve gruplaşmış halidir. Yani içinde bulunduğu, mensubu olduğu grubun kendisini dünyanın merkezi görmesi durumudur. Bu kişiler de katıdırlar, grup düşüncesine ne olduğuna bakmaksızın körü körüne uyarlar, kendilerinin ve grup düşüncelerinin doğru olduğunu varsayarlar. Grup düşüncelerini, inançlarını ve davranışlarını mantıkdışı olduğuna bakmaksızın akla dayandırırlar.
- Ayrıca narsist (kendine hayran, kendine adeta tapınan) kişilerde, ideolojik saplantılı olanlarda, süfli çıkarları için doğruyu görmek istemeyenlerde, hadiselere dar açıdan bakanlarda da görülebilmektedir.
Yalancılık saçmalamadan farklıdır.
Yalancı gerçeği bilir ve önemser, ama bilinçli olarak yanıltmak için harekete geçer. Gerçeği söyleyen konuşmacı gerçeği bilir ve bize doğruları sunmaya çalışır. Saçmalık anlatan kişi ise gerçeği önemsemez ve yapmak istediği tek şey bizi etkilemektir. Bir kişinin yalan söylemesi, o kişinin gerçeği bildiğini düşünmesi durumu hariç imkânsızdır. Saçmalık üretmek için böylesi bir haklılık, inanç gerekli değildir.
Dürüst bir kişi konuştuğunda yalnızca gerek olduğuna inandığı şeyi söyler. Ama yalan söyleyen kişi için sözlerin yanlış olduğunu bilmesi kaçınılmaz bir durumdur. Beri yandan saçmalayan birisi için bütün bu iddialar geçerliliğini kaybeder. O, ne gerçeğin ve ne de yanlış olanın yanındadır üstelik doğru olan da umurunda değildir. Dürüst veya yalancı kişinin olduğu gibi gözleri ve dikkati olgular üzerinde değildir, tek amacı söylediği şeylerin istediğini alması açısından menfaatine uyması durumudur. İfade ettiği konuyu gerçeğe uygun bir şekilde anlatıp anlatmaması da onun için önemli değildir. Kendi amacına ulaşmak için bunları alır ve uydurur.
Bunları niçin mi anlatıyorum? Günümüzde siyasette, dini hayatta, ticarette o kadar çok saçmalayanlara rastlanıyor ki şaşırıyorum. Bariz şekilde mantıksız olan düşüncelerini, davranışlarını ateşli bir tarzda savunuyorlar. Hangisini söyleyeyim bilemiyorum. İnşallah ileriki haftalarda yeri geldikçe örnekler vereceğim.
Bu tiplerle karşılaştığımda ne yapıyorsun sorusun cevabına gelince; tartışmanın, bir ortak noktada buluşabilmek için konuşmanın faydası olmadığı için susuyorum.