Maocu-ateist-evrimci bir dergi son sayısında Rousseau (Ruso)'yu aydınlanmacı ilan ederek Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini onun görüşlerine dayandırarak kurulduğunu iddia etmiş. Kim bu Ruso? Yazımızda Ruso'nun sıra dışı hayatından söz etmek istiyorum.
Cenevre'de doğdu. Doğumu esnasında annesi öldü. Annesinin ölümünden dolayı hep kendini suçladı, vicdan azabı çekti: "Sıska hastalıklı olarak yeryüzüne geldim; annemin ölümüne sebep oldum; doğumum mutsuzluklarımın ilkidir" diyordu.
Babası İsaac saatçi ustasıydı, aynı zamanda dans hocalığı da yapan hoppa, sefih ve serseri bir insandı. Zengin olmak için İstanbul'a gelmiş, ancak iş yapamayarak tekrar dönmüştü.
Ruso 10 yaşındayken babası av yüzünden biriyle döğüştü, onu yaraladı ve Ruso'yu yalnız bırakarak Cenevre'den kaçtı. Bir daha da oğlunu aramadı. Bunun üzerine Ruso'yu, zevkine pek düşkün olan amcası Bernard'la, bunun pek sofu olan karısı himayelerine aldılar. Jack'ı yetişmesi için rahip Lambercier'e verdiler.
Bu papaz Ruso'yu eğitmeye ve çocukta gördüğü kötülükleri nasihatlerle yenmeye çalışıyordu. Ancak bir yandan da Ruso'yu haksız yere kırbaçla sık sık dövdüğü için dayanamayarak amcasının evine döndü.
Daha sonra Ruso bir hakkâka çıkak olur. Hakkâk onu Allah korkusuyla yetiştireceğini söyler. Fakat Ruso burada eşya çalmaya, kitapları elinden alındığından gizli gizli okumaya, yalancılığa, ikiyüzlülüğe alıştı. Suçluluk duygularıyla "bu işi zehir etti bana"diyordu. Bir pazar günü kırlarda dolaşırken geç kaldı, kentin kapıları kapanmıştı. Ertesi sabah, kendisinin ancak bir eşek olabileceğine inanan ustasından göreceği kötü muameleyi düşünerek bir daha dönmedi.
Şurada burada dolaştı, sonra menfaat elde etmek için bir katolik rahibe dinini değiştireceğini, protestanlığı bırakıp katolik olacağını söyledi. Hemen onu himayeye aldılar. 16 yaşında olan Ruso, katolik eğitimi alması için Torino'ya gönderildi. Burada eğitim sırasında hırsızlık yaptığı için kovuldu. Gidip bir köşke uşak oldu, fakat bu işten de hoşlanmadı. Bu sefer papaz okuluna yerleştirildi, dört ay sonra oradan da kaçtı.
Ruso daha sonra Paris'e döndü. Bir otele yerleşip opera yazmaya başladı. Sekiz kişilik ailesine bakmak için otelin çamaşırcılığını yapan çok cahil ve son derece çirkin bir kadını eğitmeye uğraştı. Fakat ne okuma-yazmayı, ne de sayı saymayı öğretebildi. Çamaşırcı kadınla birlikte yaşamaya başladı ve gayrimeşru beş çocuğu oldu.
Ruso daha sonra çocuklarını yetiştirme yurtlarına terk etti. "Babalık vazifesini yerine getiremeyeceklerin baba olmaya hakları yoktur" diyordu.
1750'de Dijon Akademisi "Bilim ve sanatların ilerlemesi, toplum ahlakını bozar mı, yoksa geliştirir mi?" konulu bir yarışma açtı. Ruso bu yarışmadan birinci gelerek büyük ün yaptı.
Ruso, bu makalesinde bilimlerle sanatların kişiyi mutluluğa değil, mutsuzluğa sürüklediğini söylüyordu. "Medeniyet, tabiatı bozmuştur. Medeniyet kişinin öz yapısını, doğal varlığını bozmuştur. Uygarlık kişiyi iyileştirmiyor, tersine yozlaştırıyor. Toplumlar ilerledikçe bozulur, ilerledikçe kötüleşir" diyordu.
Ruso yazdığını yaşamaya gayret ediyordu. Önce hürriyeti kısıtlayan saatini sattı. Sonra zenginlik belirtisi olan uzun beyaz çoraplarını attı. Oldukça bakım isteyen perukasını da çıkarıp kafasına bir kalpak geçirdi. "Kişi, sözünü dinletmek için gidişini düşüncesine uydurmalıdır" diyordu. Mademki lüksün, gösterişin, giyim kuşamın insanoğlunu bozduğunu söylemiştir, artık söylediği sözü gibi yaşayacaktır. Gömlekleri çalınınca iyi olduğunu, kurtulduğunu belirtir. Onunla alay mı edecekler, yüzüne salonları mı kapayacaklar? Hiç birine aldırmaz. "Hür ve faziletli olmaktan, parayı ve kamuoyunu hiçe sayabilmekten kendi kendine yetebilmekten daha ulvî, daha güzel bir şey olacağını bilmiyorum" der.
Paris'te davranışları, giyinişi moda haline gelir. "İki yıl önce ne diyeceğimi şaşırır, ağzımdan çakacak sözü bulamazken, şimdi benim en keskin, en kırıcı sözlerimi bütün Paris benimsiyor" diye söyler.
1761'de yayınladığı roman ortalığı çalkalar. Başta Voltaire olmak üzere filozoflar saldırıya geçer. "Yapmacık, bayağı, yavan, tekrarlarla dolu, geveze" bir romandır bu. Buna karşılık romandaki romantizmden dolayı Ruso'yu destekleyenler de çıkar. Roman kapışılır.
Fakat Voltaire, Ruso'ya karşı öfke doludur. "Tam bir budala, bir ucube, bir şarlatan, edebiyatın kanser uru, yüzyılın pisliği, vahşi hayvan, müfteri"diyerek saldırır.
1762'de Sosyal Antlaşma ve Emile adlı kitaplarını çıkarır. Bu kitaplarda "medenî din" adını verdiği inanç sistemini savunmaktadır. Onbeş yaşına gelmeden çocuğa hiçbir din öğretilmemesi gerektiğini, onsekizine kadar yalnız "medenî din"in öğretilmesini ileri sürer. Paris'te kitapları yakılır ve aleyhinde kampanya başlar. Gece Paris'ten kaçmak zorunda kalır. Giderken "Hiç görülmemiş bir şiddetle Avrupa lanet okuyor bana... Ben dinsizmişim, tanrıtanımazmışım, zincirden boşanmış çılgınmışım, canavarmışım, kuduzmuşum ben" der.
Bundan sonra hayatını hep kaçmakla geçirir. Takip edildiğini sanmakta, boyuna gizlenmekte, kaçak yaşamakta, takma adla dolaşmaktadır. Tam bir paranoyaya girmiştir. Gerçekteyse pek öyle takipte değildir. Ama o hep gizli polis, düşman, komplo görür. Yazdığı her mektubu "suçsuzum" diye bitirir. Artık dayanamaz hale gelmiştir. Kıbrıs'a Amerika'ya kaçacağını söyler. Ardından "Hıristiyanların zalim merhametinden kurtulmak için" Osmanlı Padişahına sığınacağını açıklar. Sonunda Paris'te oturmasına izin çıkar.
Fakat Ruso perseküsyon (düşmanlık) hezeyanları yüzünden bütün dostlarından şüphelenir. Kendisini Londra'ya çağıran Hume'le kavga eder, bu filozofun Diderot ve Grimm'le hatta diğer insanlarla birleşerek kendisini aleyhinde her çeşit suikastler hazırlamakta olduklarını; kendisini alçaltmak, şerefsiz bir duruma getirmek, aşağılamak gibi amaçlar güttüklerini zannetmeye başlar.
Paris'te yine baskılar olur, bunalımı artar. "Yapayalnızım şu yeryüzünde. Kardeşsiz dostsuz, kimsesiz, toplumdan kovulmuş, bir başıma. Yanımdan geçenler beni selamlayacakları yerde yere tükürüyorlar, öyle değil mi? Bütün bir nesil beni canlı olarak görmekten zevk duymuyor."
1778'de üremiden ölür. Bir kurşunla intihar ettiği iddia edilmişse de, ceset incelenmiş intihar etmediği tespit edilmiştir.
Ruso, G. Lawon'un yazdığı gibi, klinik bir ruha, pek büyük bir gurura sahipti. İyi yürekli, romantik, herşeyin şeklini ya güzelleştirmek veya zehirlemek için değiştiren coşkun bir insandı. İlk harekette iyimser düşünmeye başlayarak kötümser ve melankolik olan, alıngan, hemen ürken, dengesi bozuk bir deliydi. Çocukluğunda yaşadığı menfîlikler, onu adaletsizliğe, geleneğe ve disipline düşman etmişti. Açıkça ve aşırı bir surette ferdçi (bireyci) olan Ruso, kırk yaşına kadar hemen hemen toplum dışında kaldı; bir tabiat adamı olarak vahşi bir mizaç kazandı. Tabiatı tasvir etmeden önce, tabiatı yaşadı ve doyumun gerçekliğine inandı.
Ruso oldukça düzensiz ve gayri ahlaki sayılabilecek bir hayat geçirdi. Fakat bütün bu kötü vasıflarına rağmen, ahlakın yüceliği üzerinde öylesine ciddiyetle durmuştur ki, bu sözleri sarf eden insanla onların zıddını yapan bir insanın aynı kimse olduğuna inanmak güçtür.
1789'daki Fransız Büyük Devrimi onun etkisinde kaldı. 1794 yılında bir "medenî din" kurulmasına çalışıldı. Hıristiyanlıkla ilgisi olmayan yeni dinin tanrısına, Yüce Varlık adı verildi, onun için ayrılan bayram gününde genç kızlarla delikanlılar şarkılar söyleyerek çiçekler taşıdı.
Bütün filozoflar gibi, Ruso da tarihteki yerini aldı. Ne kurduğu dinden iz kaldı, ne de bugün Ruso'nun fikirlerini takip eden bir topluluktan...
KAYNAKLAR
1. Jean-Jacques Rousseau. Necip Aslan. Varlık Yayınları
2. Filozoflar Ansiklopedisi. Cemil Sena. Remzi Kitabevi
3. Siyasi Düşünce Tarihi. David Thomson. Şule Yayınları
4. Felsefenin Arka Merdiveni. Wilhelm Weischedel. İz Yayıncılık
5. Felsefe Tarihi. Prof. Macit Gökberk. Remzi Kitabevi.
6. Filozofların Özellikleri. Prof. Dr. Nihat Keklik. Doğuş Yayınları
7. En Etkin 100. Michael H. Hart. Sabah Kitapları.
8. İnsanlık Tarihinde Büyük Yalanlar, Richard Shenkman. Milliyet Yayınları
Jean-Jacques Rousseau kimdir?
Ruso, bir saatçi ustasının çocuğu olarak dünyaya geldi. Yoğun çalışma ve yoksulluk sebebiyle hayata çok erken başladı. Birçok yabancı ülkede başıboş dolaştı, çeşitli işlerle uğraştı. Kimi zaman hizmetçi, kimi zaman sokaklarda dolaşan müzisyen, bazen müzik hocası ve besteci oldu.
Ruso, çelişkilerle dolu filozoflardan biridir. Ahlâkın yüceliğini savunurken gayri ahlâkî ve oldukça düzensiz bir hayat geçirmiştir. Ömrünün son yıllarında bir paranoya tablosuna girmiş, çılgın gibi kaçmıştır. Medeni din adını verdiği bir din kurmuştur.
Prof. Dr. Sefa Saygılı