Zengin kültürümüzün, toplumumuzun önemli ve renkli şahsiyeti olan Nasreddin Hoca, ibretli ve hikmetli fıkralarıyla hep yaşamaktadır. O, alay etmeden, üstelik tebessüm ettirerek insanları eğitmekte ve hakikatleri öğretmektedir.
Nasreddin Hoca Anadolu'da yetişen, nükteleriyle ünlü bir evliyadır. Sivrihisar'da 1208 yılında doğmuş, 1284'te Akşehir'de vefat etmiştir.
İlk tahsilini doğduğu köyde imamlık yapan babası Abdullah Efendi'den almıştır. Daha sonra Sivrihisar'da, Konya medresesinde ilim tahsil etmiş, sonra babasının yerine köyünde imamlık yapmıştır.
Nasreddin Hoca, ömrünü doğru yolu göstermeye hasretmiş, insanları iyiye ve hakka sevk eden, kötülüklerden sakındıran bir eğitimci olmuştur. Bu işi yaparken nükteyi kullanmış, gerektiğinde kendisini de tenkit ederek karşısındakini aşağılamadan ve incelikle uyarmış, nasihat etmiştir. Doğruyu bildirmek ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltmesi için herkesin anlayacağı bir dil ve üslup ile gayet manidar latifeler halinde kısa ve özlü ifadelerle meramını anlatmıştır. Onun fıkraları, hikmet ve ibret dolu birer atasözü gibidir.
Nasreddin Hoca, fert ve toplumu iç ve dış yapısıyla çok iyi tanımış; cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve öğüt vermek maksadıyla nükteler söylemiş, espriler yapmış, düşünmeye ve doğruluğa sevk etmiştir.
Hoca, günlük hayatta menfaate dayanan uygulamaları; ikiyüzlülük, hilekârlık ve aksaklıkları, fıkralarında bol bol iğnelemiştir. Bu fıkralarıyla bir yandan güldürürken, öte yandan da acı acı düşündürmüştür.
Nasreddin Hoca fıkraları, hakaret içermeyen, açık ve dışa dönük, incitmeden eğiten mizahî yaklaşımların, en güzel örnekleridir. Aykırı konuşmayı seven, aklıselimi kuvvetli, neşeli, babacan bir tip olan hocanın, mizahı hiciv gibi yıkıcı değil yapıcıdır; bu yönüyle iyi niyet timsalidir.
Hocanın fıkraları gerçekçidir ve ayakları yere basar. Bu yüzden yüzyıllardır geçerliliğini sürdürür. Üstelik sadece Türkiye'de değil dünyanın birçok yöresinde de tanınmakta ve sevilmektedir. Nasreddin Hoca fıkralarında yer alan konular, Batı ve Doğu ülkelerindeki yaygın fıkralarda işlenenlerle kıyaslandığında bunların Tayland, Pencap, Türkistan ile Almanya, Fransa, İngiltere, İber yarımadası, Baltık ülkeleri ve İskandinavya, Kuzey Afrika, Mısır ve Sudan dâhil engin bir coğrafyayı kapsadığı görülür. Bu temaların bir kısmı tesadüf veya tabii benzerlikle açıklanabilirken birçoğunun aynı kaynaktan geldiği anlaşılmaktadır. Anadolu'dan yayılan Nasreddin Hoca fıkralarının Doğu İslâm zekâsının özel bir ürünü olduğu kabul edilmektedir. Bu durum onu bütün Doğu İslâm dünyasının ortak kahramanı yapmıştır. Türkistan'da Çin sınırındaki İli vadisinden Kafkasya'ya, İran Azerbaycanı'ndan Arabistan'a, Türkiye, Mısır ve Akdeniz kıyılarından Tunus, Kırım ve Kazakistan'a kadar her yerde hoca vardır. Daha önce Osmanlı Devleti'nin hâkimiyetinde kalmış Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Yunanistan ve Arnavutluk'ta da Nasreddin Hoca fıkralarına yaygın biçimde rastlanmaktadır.
Hoca tatlı dilli, güler yüzlü ve alçak gönüllüdür. Dindar ve uyumlu bir kişiliği vardır. Hazır cevaptır, insanı ve toplumu iyi tanır, hırsızlığı ve tembelliği sevmez.
O, halka nüfuz etmiş, insanoğlunun ruhuna sinmiş bir kişidir. Hoş sohbettir, herkesle iyi geçinir, herkese iyi muamele eder. Temiz kalplidir, her şeyin doğrusunu söyleyen, haktan ve hakikatten yana, İslâmî ahlâk üzerine terbiye görmüş bir bilgedir. Sohbetine doyum olmaz, gerektiği zaman sözünü hiç sakınmaz, dalkavukluktan nefret eder.
Hocanın birçok fıkrası atasözü ve deyim haline gelmiş olup halen dilden dile dolaşmaktadır. İşte bunlardan bazıları;
*"Ye kürküm ye"
*"Parayı veren düdüğü çalar"
*"Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar"
*"Dostlar alışverişte görsün"
*"Umut dağın ardında"
*"Yiğidin malı göz önünde gerek"
*"Buyurun cenaze namazına"
*"Acemi bülbül bu kadar öter"
*"Doksan dokuzu veren yüzü de verir"
*"Ya bir de tutarsa?" (Gölün maya tutması için söylenmiş sözü)
*"El elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar"
*"Sahibi ölmüş eşeği kurt yer"
*"İnce eleyip sık dokumak"
*"İpe un sermek"
*"Yok devenin başı"
Prof. Dr. Sefa Saygılı