Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Şubat 22, 2024
Sir I’saac Newton

Üstün zekâ ve çalışma gücüyle bilim tarihinde şerefli yerini alan Newton iman sahibi, 'Tanrı'nın Fizikçisi' unvanı ile anılan bir bilim adamıydı.

I'saac Newton 1642 yılında İngiliz köyü Woolsthorpe'de dünyaya geldi. Çiftçi olan babası, oğlunun doğumundan birkaç ay önce ölmüştü. Annesi, zayıf doğan bebeğinin yaşama şansının çok az olduğunu düşünüyordu. Ancak çocuk hayatta kaldı ve genç annesinin bir papazla evlenmesinden sonra bakımını büyükannesi üstlendi. Köy okuluna gitti, başlangıçta pek başarılı sayılmazdı. Muhakkak aptal değildi, ama kendi bildiğini okuyan, pasif ve içine kapanık bir kişiliğe sahipti. Karnesi ile sınıfın en kötüleri arasında yer alıyordu. Kavgalardaki hali de iç açıcı değildi, hep dövülüyordu. Çocukların alaylarından kaçmak için içine kapandı, çok okumaya, düşünmeye ve istekle öğrenmeye başladı. Bir ay sonra sınıf birincisi olmuştu.

Çiftliği devralabilmesi için I'saac'ı çiftçi yapma deneyi başarısızlıkla sonuçlandı. Hayvanları otlatma görevi kendisine verildiğinde, I'saac ormanda oturuyor ve kitaplarını okuyordu. Bu yüzden koyunlar ve inekler elinden kaçıyordu. Annesi onu, öğrenimini devam ettirebilmesi için Grandham kentindeki okula gönderdi. Orada, samimi oldukları bir eczacı ailesinin yanında ikinci bir yuvanın yanı sıra sonunda yeteneklerini geliştirebileceği bir ortam da bulmuştu. Burada elinin altında kitaplar vardı, resim yapıyor, su çarkları ve pervaneler inşa ediyor ve eczanede merhem karışımları imal ediyordu. Odasında gemi ve saat konstrüksiyonlarının çizimleri, yel değirmeni ve uçurtma modelleri üst üste yığılıyordu. Özellikle farelerin hareket ettirdiği küçük değirmeni çok seviyordu. Komşu evlerinin duvarlarına ve çatılarına tebeşirle gölgelerin hareketlerini işaretliyordu. Yayaların saati öğrenebilmeleri için tahtadan bir de güneş saati geliştirmişti. Batıl inançlarla da mücadeleyi seviyordu. Bir gece, küçük bir fener astığı uçurtmayı havalandırdı. İnsanlar, uğursuzluğun ve salgın hastalığın habercisi saydıkları bir kuyruklu yıldız gördüklerini sanarak kiliselere koşuşturmuşlardı.

Okul müdürü bu parlak zekâlı ve sıra dışı eğilimleri olan gençten hoşlanmıştı ve öğrenimini Cambridge'deki ünlü Trinity Koleji'nde sürdürebilmesi için devreye girdi. Newton bu okula 1660 yılında kaydedildi. Maddi durumu iyi olmadığı için yemekleri ücretsiz yiyebiliyordu. Akademik dünyanın sessiz ortamından yararlanarak, daha üniversitenin ilk yıllarında Kepler'in Dioptriğini, Euklid elemanlarını ve Descartes'in Filozofi Prensiplerini okudu. Latince, İbranice ve Fransızca öğrendi. Müzik kuramıyla ilgilendi ve ezoterik, astrolojik ve kimyasal literatürün büyüsüne kapıldı. Newton, zamanın iyi matematikçilerinden olan İsaac Barrow'la (1630-1677) karşılaşmamış olsaydı, belki de çevresi olmayan, tek konuya yoğunlaşmış bir öğrenci olarak kalacaktı. Bu dünyayı dolaşmış adamdan mantık ve bilimsel düşünce konusunda hayli yararlandı.

1665 yılında veba salgını boy gösterince, Cambridge Üniversitesi kapatılmak zorunda kaldı. Newton, köyüne geri döndü. Taşranın ıssızlığında daha çok ve daha derin düşünüyor, bilimsel çalışmalara dalıyordu. Bu süre içinde Newton fiziğinin ve diferansiyel hesabın ana hatları oluştu. Ayrıca optik alanında önemli bilgiler edindi.

Yine bir gün evlerinin bahçesinde, bir elma ağacının yanında uzanmış projelerini düşünürken kafasına düşen bir elmadan ünlü yerçekimi kanununu buldu. Daha sonra "Ay neden dünyaya düşmüyor?" sorusuna cevap aradı. Merkez-kaç kuvveti onu belirli bir yörüngede kalmaya zorladığı için sonucunu çıkardı.

Tarihçiler sonraları, Newton'un bu köyde geçirdiği zamanı "annus mirabilis", yani mucize yılı diye adlandırdılar. Gerçekten de Newton bu süre içinde en büyük başarılarını gerçekleştirmiştir. O zamanlar bir prizmanın yardımı ile ışığın kırılmasını ölçmeye başlamıştı. Beyaz ışığı tayf renklerine ayrıştırmak önceleri eğlenceli bir oyundan başka bir şey değildi. Ama bu oyun onu kısa zaman sonra optik ve kromatik alanındaki yeni temel bilgilere ve sonunda o zamana kadar kullanılan mercek-teleskobun ışık kuvvetinden çok daha güçlü olan ayna teleskobun geliştirilmesine dek götürdü. Bununla Jüpiter'in uydularını ve Ay üzerindeki dağları keşfetti.

Newton yine bu köyde, en büyük keşfim diye nitelediği, yeni bir hesaplama yöntemi de geliştirdi: Fluksiyonlar yöntemi. Newton bu hesaplarını öğretmeni Barrow'a gösterdiğinde, Barrow bundan o kadar etkilendi ki dahi öğrencisi uğruna profesörlükten vazgeçti ve Wales'te bir papazlık makamını devraldı. Newton, bu şekilde boşalan profesörlük koltuğuna atandı. 1669'dan 1696'ya kadar, yani hemen hemen otuz yıl boyunca Cambridge Üniversitesi'nde matematik profesörlüğü yaptı. Her halde pek etkileyici bir öğretmen sayılmazdı. Konferanslarına katılan az sayıdaki öğrenci dersini ve dersinin atılımcı muhtevasını pek anlayabilecek durumda değildi.

Newton kalan bolca zamanını optik, mekanik ve astronomi araştırmalarına ayırıyordu. 1704 yalında "Optik veya ışığın yansıması, kırılması, sapması ve renkleri üzerine makaleler" adlı 3 ciltlik kitabını yayınladı. Bu eserde ışığın parçacıklardan oluşması teorisini formüle etti. Astrofizik sahasındaki temel keşifler, 1682 yılında Newton'u önce "Newton Genel Çekim Kanunu" sonra da bugün kısaca "Philosophiae Naturalis Principia Mathematica"yı yazmaya yöneltti. İlk kapsamlı teorik fizik kitabı olan bu eser tabiat bilimleri tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu kitapta Newton hacim, zaman ve kuvvet öğretisi geliştirmiştir. Ancak, uzman olmayanlarla gereksiz tartışmalara girmemek için kasıtlı olarak en çetrefil ve teknik Latince ile kaleme aldığından çok az kişi okuyabilmiştir.

Newton, "Principia" adlı eserinde, başta dünyadaki ve gökteki olaylar arasında bir fark bulunmadığını söyleyerek eski düşüncelerden tamamen ayrılmıştır. Onun iddiasına göre, "İnsanın ve hayvanın nefes alması, Avrupa'da ve Amerika'da taşların düşmesi, mutfak ateşinin ışığı ile güneş ışığı, ışığın dünyaya ve diğer gezegenlere yansıması hep aynı tip olaylardır, tabiatta benzer sebepler benzer neticeler doğurur." Böylece, öbür gezegenlerin mükemmel, ancak dünyanın kusurlu olduğu şeklindeki eski inanış bir tarafa atılmıştır. Şimdi her şey aynı rasyonel kanunlarla idare ediliyor, Mac Murray'ın dediği gibi "Daha önce esrar ve kargaşalığın hüküm sürdüğü yerlere nizam ve düzen geldi."

Newton, çalışma odasında kendini kaptırmış bir şekilde çoğu zaman gece yarılarına kadar çalışıyordu. Araştırmaya ayrılmayan her saati kayıp sayıyordu. Onu herkes tutuk, dış görünümüne pek önem vermeyen, dağınık bir profesör olarak tanıyordu. Sık sık yemeği ve içmeyi unutacak kadar dalgındı, ama pazar günleri kiliseye gitmeyi de ihmal etmiyordu. Evlenmeye zaman ayırmayı da düşünmediği için bekâr kalmıştı.

Kendisine sorulduğunda başarasını iki sebebe bağlıyordu: (1) Önceki dev bilim adamlarının omuzlarından daha uzaklara bakabilmesi, (2) Çözüm arayışında yoğun ve sürekli düşünebilme gücü.

Gerçekten çalışmaya koyulduğunda çoğu kez günlerce ne yemek, ne uyku aklına gelir, çalışma sırasında kendisini unuturdu.

Newton'u bilim tarihinde yücelten üç özelliği vardı: (1) Üstün zekâ ve hayal gücü, (2) yoğun çalışma iradesi (3) kâinatı anlama ve açıklama merakı.

Newton iman sahibiydi

Principia adlı eseri kâinattaki olayların nasıl olduğunu anlatıyor, bunların niçin olduklarına dair hiçbir açıklama teşebbüsü yapmıyordu. Sonralar Newton, kendisinin tamamıyla mekanist bir şema çizdiğini, nihai sebepler veya bir Yüce Yaratıcı konusuna hiç girmediğini söyleyenlere cevap olmak üzere, kitabın ikinci baskısına bir iman ikrarı ilave etti:

"Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızlardan meydana gelen bu en güzel sistem ancak akıl sahibi ve en kudretli varlığın düşüncesi ve otoritesine göre meydana gelebilir. Bir körün nasıl renklerden haberi olmazsa, bizim de her şeyi bilen Tanrı'nın eşyayı idrak etme ve anlama tarzı hakkında hiçbir fikrimiz yoktur."

Newton'un inancına göre bilimin fonksiyonu, bilgi toplamaktır ve bilgimiz ne kadar artarsa sebep hakkında daha fazla anlayış kazanırız; insan tabiatın hakiki ve kesin bilimsel kanunlarına hiçbir zaman keşfedemese de.

Newton'a göre kâinatın bir tesadüf eseri oluşması düşünülemez bile. Yıldızların hareketlerini oluşturan itme'yi (impulsion) zihinli ve güçlü bir "varlığın" eseri saymak suretiyle bu konuya girmiş olur. O, Tanrı'nın varoluşuna ait fizik ispatlara başvurur, yani kâinatın haşmetli manzarasının nereden geldiğini, kuyruklu yıldızların ne amaçla yaratıldıklarını, gezegenlerin hareketlerindeki benzerliğin sebeplerini, sabit yıldızların birbirleri üzerine düşmelerine kimin engel olduğunu, hayvan bedenlerinin nasıl olup da bu kadar ustalıkla yaratılmış olduklarını sorar. Bütün bunların var olmuş ve her yerde hazır ve nazır olan, kâinatın bütün kısımlarını kendi iradesiyle düzenleyebilen güçlü bir varlığın, zihin ve bilgeliğiyle meydana geldiklerini onaylar.


Newton, Allah'ın varlığına, amaçlı sebepler delili ile ispatladıktan sonra; Allah'ın nasıl olduğunu bilemeyeceğimizi; duyuların ve düşünmenin bu bilgi için yetersiz olduklarını anlatır ve onu ancak pek hikmetli tasarruflar sayesinde anlayabileceğimize inanır. Newton şöyle der:

"Allah, ebedi, sonsuz pek yetkin ve her şeyin sahibidir ve O'nu her şeyin sahibi olması dolayısıyla idrak ederiz. Her şeyin sahibi olmasından ötürüdür ki, O, doğru, hayat sahibi, zihinli, sonsuz bilgiye haiz, tümel güçlü bir Tanrı'dır. O, ezelidir ve ebedidir, kudreti uçsuz bucaksızdır."

"Tanrı ne mekânda ne de zamandadır. Aksine O'nun varlığı zaman ve mekânın sebebidir. Alışılagelmiş bir dille Tanrı'nın her mekânda ve her zamanda bulunduğunu söylediğimizde, bu sadece onun her yerde hazır ve nazır ve ebedi (sonsuz) olduğu anlamına gelir. Yani sonsuz zaman ve sonsuz mekân O'nun varlığının zorunlu bir sonucudur. Yoksa zaman ve mekân Tanrı'nın içinde bulunduğu ve ondan farklı olan bir şey değildir."

"Güneş ve gezegenler, aralarında hiçbir şey yokken birbirlerini nasıl ve neye göre çekiyorlar? Nasıl oluyor da, tabiatta hiçbir şey abes olmuyor ve dünyada şahit olduğumuz düzen ve güzellik vücut buluyor? Bütün bu olan bitenden, bilinen manada haricî bir vücudu bulunmayan, canlı, akıl sahibi, muktedir bir Zat'ın var olduğu, sonsuzluk içinde kendine has nitelikte her şeyi çok yakinen bildiği ve idrak ettiği açık bir şekilde ortaya çıkmaz mı?"

Newton teslisi reddediyordu

Hristiyanlığın trinite de denilen bu temel anlayışını kabul etmiyordu. Hz. İsa'nın Tanrı'nın oğlu olmadığını, ancak O'nun peygamber olarak yaratılıştan üstün bir insan olduğuna inanıyordu.

Newton'un son günleri ve mütevazılığı

Newton'a gösterilen saygı ve taltifler giderek arttı. Kraliyet Darphanesi'ne atandı. Paris'teki Bilimler Akademisi onu 1699 yılında üyeliğe seçti. Bundan birkaç yıl sonra Kraliçe Anna onu şövalye ilan etti. Newton'un hayatının sonuna doğru kendi kariyeri hakkında yaptığı değerlendirme onun alçak gönüllü karakterinin bir işareti sayılır:

"Dünya'nın beni nasıl göreceğini bilmiyorum, ama ben kendimi deniz kenarındaki bir çocuktan farksız görüyorum: Önünde büyük bir hakikat okyanusu olduğu gibi meçhul yatarken, arada sırada her zamankinden daha yumuşak bir taş veya daha güzel bir kabuk aramakla uğraşan bir çocuk."

Öldüğünde 84 yaşındaydı. Mezar taşanda şu kitabe yer alıyor:

"Tabiat ve tabiatın kanunu, karanlıkta saklıydı. Allah Newton'a müsaade etti ve her şey aydınlandı."

Prof. Dr. Sefa Saygılı

KAYNAKLAR

(1) Benim Adım Newton. Ernst Schwenk. Kabalcı Yayınevi, 1996
(2) En etkin 100. Michael H.Hart. Sabah Kitapları, 1994
(3) Dünyayı Değiştiren Kitaplar. Robert B.Downs. Ötüken Yayınları, 1998
(4) Filozoflar Ansiklopedisi. Cemil Sena. Remzi Kitabevi, 1976
(5) Bilimin Öncüleri. Cemal Yıldırım. Tübitak Yayınları, 1995
(6) Filozofların Özellikleri. Prof. Dr. Nihat Keklik. Doğuş Yayınları, 1983
(7) Felsefe, Din ve Kültürde Zaman. Prof. Dr. Arslan Topakkaya. Say Yayınları, 2017
(8) Newton ve Din / Gizlenen Yönleriyle Newton. Prof. Dr. Mustafa Nutku. Zafer Dergisi, Eylül 2018 501. Sayı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN