Trumpnâme
Sadece seçimleri kazandıktan sonra değil, öncesinden beri, -bu satırların sahibi- tuhaf yaklaşımlarına devamlı dikkati çekmeye çalıştığı halde, Amerikan Başkanı Donald Trump'ın 'dönüşü olmayan bir yolda bu derece çılgınca ilerliyeceği'ne dair bir kanaat belirlemekte yine de zorlanıyor ve 'Ona karşı bir takıntımın olduğu gibi bir kanaatin oluşmasına zemin hazırlamayayım..' diye düşünüyordu.
Hatırlayalım ki, Trump, 2016 seçimlerine hazırlanırken, Amerikan toplumunda o zaman için ve Avrupa'da olduğu derece hissedilmeyen bir İslamofobia'dan söz edip, 'İslam'ın Amerika'yı işgal etmeye niyetlendiği'nden ve 'Müslümanları Amerika'dan kovacağı'na dair sert nutuklar çekerek, seçim kampanyalarında gündeme oturmuşken; aynı kişi, 4-5 ay önceki son seçimlerde ise, Amerika'daki seçimleri etkileyecek kadar bir güçlerinin olduğunu düşündüğü Müslümanların gönlünü kazanmak için, rakibi olan Mrs. Kamala Harris'i, bir taraftan 'İslam düşmanı' olarak nitelerken, diğer taraftan da, Kamala'nın kocasının 'Yahudilerden nefret eden bir yahudi' olduğunu söyleyecek kadar, yani, seçilebilmek için bütün seçmen tarafları cezbedecek çok yönlü ve her türlü propaganda sıçramalarını yapabilecek bir ilginç entrikacı ruh yapısına sahip olduğunu sergileyebiliyordu.
Ama, ona destek veren bir kısım İslamî grup veya cemaatlerden, Trump'a, -ABD Başkanlığına 4 yıl aradan sonra tekrar seçilmesinden önceki dönemde- Gazze konusundaki sessizliğini soran olmadı.. Onlardan niceleri şimdi, 'Keşke onu desteklemeseydik..' diyorlar ve '18-20 eyalette, Trump'ın seçimleri kıl payı kazandığını ve eğer biz Müslümanlar olarak onu desteklemeseydik, o eyaletler kazanılamazdı..' gibi pişmanlık laflarını ediyorlardı.
Bu durumları tahmin ettiğimiz için, aylarca öncesinden beri bu çılgın kişinin korkunç bir gücetapar, megalomanik -şizofrenik yapıda, hiç bir ahlâkî kaygı taşımayan birisi olduğunu yazmaktan kendimizi alamıyorduk.
'AMERİKAN HALKI MI APTALLAŞTI, YOKSA TRUMP MI?' SORUSU ABD MEDYASINDA BİLE SORULUYOR
Ve, bu kişi, 20 Ocak 2025 tarihinde, 4 yıl aradan sonra yeni Başkanlık dönemine başlar başlamaz, Gazze konusunda siyonist İsrail rejimin başındaki zamâne Hitler'i durumundaki ve kan dökmekten zevk alan birisi olan Netenyahu'yu hattâ, 'Az bile yaptınız, devam edin..' dercesine desteklediğine ve 2,5 milyona yakın 'Gazze Müslümanları'nın 17 ay boyunca daracık Gazze Şeridi'nde kuzeyden güneye veya güneyden kuzeye yüz binler halinde, sivil kitlelerin, emniyetli bölgeler denilen yerlere sürüklenip, oralarda da yine bombardımanlar altında ezilişlerini, bir de alkışlayan sözleriyle irkildik.
Selefi Joe Biden, 18 Ekim 2023'de, 'El' Hareket'ul-Mukavemet'ul İslamiye'nin kısaltılmış şekli olan 'HAMAS' teşkilatının, İsrail'in sarsılmaz sanılan bütün güç noktalarını perişan eden 7 Ekim 2023'deki 'Aqsâ Tufanı'ndan sonra Tel-Aviv'e gelip, 'Burada İsrail adında bir devlet kurulmamış olsaydı bile, bizi Batı dünyası olarak burada böyle bir devleti yine kurardık ..' şeklindeki sözleri son derece düşündürücü ve uyarıcıydı ve Trump'ın yeniden Başkan seçildikten sonra, İsrail'i her ne pahasına olursa olsun destekleyeceklerine dair sözleri de, firavunluk zihniyetini yeni bir merhaleye taşıyor ve dahası, 'Gazzelilerin Gazze'ye dönüşlerinin bir mânası yok, nereye dönecekler, orası yerle bir olmuş vaziyette.. Şimdi onlar başka ülkelere, Ürdün ve Mısır gibi ülkelere giderler, o yıkıntıları temizledikten sonra, orayı bölgenin zengin ülkelerince ihya ve inşa ettirir, yeni Gazze'yi kurarız.. Orayı İsrail bize verecek.. Orayı almaya kararlıyım..' diyerek, emperial zorbalığın en kural tanımaz örneklerini sergilemeye başladığının işaretlerini vermeye başlıyordu. Yani, taa başından, 'savaş yoluyla ele geçirilen yerlerin iade edilemeyeceği' şeklinde bir anlayışının olduğunu hissettiriyordu, ama, Gazze'nin sivil, silahsız ve savunmasız 70 binden fazla müslüman insanını, ABD'nin Doğu Akdeniz'deki uzantısı olan sionist İsrail rejimine öldürten kendileri değilmiş gibi, ve de savaşla alınan yerlerin iade edilemiyeceği gibi 19.Yüzyıl Zorbalık dönemindeki gibi bir anlayışın bu kadar pervasızca dillendirilebileceğine herhalde ihtimal verilmiyordu.. Çünkü, ABD, kendisini 'dünyanın jandarması' olarak görüyor ve çıkacak huzursuzluklardan kendisinin de zarar göreceği düşünülüyordu. Trump'ın geliştirdiği yeni anlayış ise, 'Biz güçlü olduğumuz müddetçe, dünyanın her bir yanında çıkacak her huzursuzluğu, kendi gücümüzle kendi maslahatımıza uygun olarak yeni çözümlere kavuşturur ve karşı çıkanlara ise, hışmımızla ve gücümüzle boyun eğdiririz..' havasını veriyor.. Nitekim, 'Kanada, 51. eyalet olarak bize katılırsa, daha zengin ve daha güvenlikli olur..' demekle yetinmeyip, 'Panama Kanalı'nı Panama Hükümeti'nin elinden gerekirse askerî yolla alacağım..' da diyor. (ABD coğrafyasından daha büyük bir buz adası olup, 800 yıldır Danimarka Krallığı'nın elinde olan ve sadece 60 bin kadar Danimarka vatandaşının yaşadığı bildirilen) Grönland adasını mutlaka alacağını söylüyor.. Rusya da, Dışişleri Bakanı Lavrow'un, 'Bizim Kırım ve Donbass'da yaptırdığımız referandumların neticesinde ortaya çıkan ve Rusya'ya katılmak isteyenlerin kazandığı sonuçlara göre uyguladığımız ilhak yöntemini ABD de uygulayabilir' şeklindeki yol göstermesiyle 'barışçı kolaylık imkânı' (!) hatırlanıyor. Bununla yetinmeyen Trump, Meksika'ya da göz dikeceğinin işaretini verip, 'Gulf of Mexico' (Meksika Körfezi) denilen deniz bölgesinin 'Gulf of America' olarak değiştirilmesini emretti ve hemen, ders kitaplarında, atlaslarda ve tabiatiyle dijital âlemdeki hemen bütün yayınlarda gerekli 'güç dayatması düzeltme'ler hemen yapıldı; bu yerlere asırlardır 'Gulf of Mexico' denilir diye reddeden, bazı şahsiyetli coğrafya ve tarih bilginleri reddetseler bile..
*
ABD'NİN BİR PARÇASI OLAN İSRAİL'İN HARİTADA KÜÇÜCÜK GÖZÜKMESİNE RAZI OLMAYAN BİR ÇILGIN!
Trump'ın seçimler sırasında yaygınlaştırdığı 'Amerika'yı yeniden büyük yapalım..' şeklindeki slogan başka nasıl gerçekleştirilirdi? Bununla da yetinmeyen Trump, -ayrı bir devlet gibi gözükse bile- gerçekte Amerika'nın Doğu Akdeniz'deki uzantısı olan ve fiilen 51. eyalet durumundaki 'sionist İsrail' rejiminin haritada küçücük görünmesini de, 'Amerika'yı yeniden büyük yapalım..' sloganının çerçevesine aykırı görüp, büyütmek için Gazze'yi mutlaka alacağından söz edince, sionist İsrail'in siyasî liderleri ve de 'inanç önderi' durumundaki 'haham'ları boş dururlar mı? Onlar da şimdilik, Batı Şeria'nın da İsrail coğrafyasına eklenmesini ve böylece, Ürdün Nehri'nin batı yakasından taa Akdeniz'e kadar bütün o coğrafyanın İsrail coğrafyasına elinde olmasını istiyorlar.. Ve şimdilerde İsrail rejimi, Batı Şeria'daki, milyonlarca Müslüman Filistinli'yi de o bölgeden kaçırmak için, entrikalar ve tahrikler planlıyor.
1967'deki '6 Gün Savaşı'ndan beri İsrail işgalinde olan -Suriye'ye aid- 'Golan Tepeleri'ni ise, Trump, 6 yıl öncelerde, ilk Başkanlık döneminin sonlarına doğru zaten 'İsrail'e aid bildikleri'ni açıklamamış mıydı?
Tayyib Erdoğan, yıllarca önce BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in 1948'deki ilk kuruluşundaki sınırlarından bugüne kadar büyüyerek değişen sınırlarını yansıtan haritaları göstererek 'Bu İsrail'in belirli sınırları neresidir ve yok mudur?' diye sorarken, aslında 'Nil'den Fırat'a kadar o bütün topraklara sahib olacakları'na dair 'arz-ı mev'ûd' (vaad edilmiş topraklar) şeklindeki inanç ve hayallerini ve bunun için binlerce yıldır o coğrafyada yaşayan bölge halklarını askerî yöntemlerle yok etmek, kaçırmak ve o toprakları ele geçirmek planları olduğunu hatırlatmış oluyordu.
*
Evet, meselenin özünde, Babil Kralı Nabukednezzar (Arabcadaki telaffuz şekliyle, Buhtunnasır) tarafından Yahudiler, Kudüs' /Jerusalem'den sürülürken son terk ettikleri 'Sion' mıntıkasının adı, vatansız kalmış olmanın da acısıyla 2 bin yıldan fazla zaman dualarda kalan bir hayal ülkesi durumundaydı. Ama, 1890'larda Theodor Herzl tarafından, bu Sion adı, Yahudileri 'vatan sahibi' yapmanın adı ve, oraya bir gün yeniden dönmek ümidiyle geliştirilip bayraklaştırılan 'sionizm' ideolojisine dönüştürüldü; hattâ başka halkları, oluk-oluk akıtılacak olan insan kanında boğmak pahasına da olsa.. Trump da ve hemen bütün Amerikan liderleri de bu ideolojiyi benimsemektedirler ve amma Trump derecesinde sınır tanımazlık da görülmemişti. 2021-2025 arasındaki ABD Başkanı Joe Biden bile, 'Burada İsrail diye bir devlet kurulmamış olsaydı bile, biz Batı dünyası olarak burada böyle bir devleti yine kurardık..' derken, en azından, ideolojik bir temeli değil, emperial emelleri işaretliyordu.
Bu yüzdendir ki, Trump'ın bu yaklaşım tarzı Şubat-2025 ortasında 'CNN International'de yayınlanan bir makalede bile, hayretle karşılanıyor, 'Trump'ın açıklamalarının ABD'nin Orta-Doğu barış inşası tarihindeki en uçuk fikir olduğu yazılıyor ve 'dünyanın en güçlü demokrasisinin lideri böyle bir mecburî yer değiştirmeye öncülük ederse, geçmişteki tiranların suçlarını tekrarlamış ve kitlesel etnik temizlik programları için bir bahane oluşturacak..' deniliyordu. Evet, Trump, 'Başkan seçilirsem, dünyayı savaşlardan kurtaracağım..' gibi sözlerini nasıl gerçekleştireceğinin ilk işaretini veriyor ve Washington'a davet ettiği Netenyahu'nun, 'Sen Amerikan başkanlarının içindeki en büyük İsrail dostusun..' şeklindeki sözlerinden mest oluyordu. Bir halkın kendi topraklarından 'tehcir' olunması / göçe zorlanması, siyonist Yahudiler tarafından, kendilerine va'dedildiğine inandıkları 'arz-ı mev'ûd' (vaad edilmiş topraklar) müjdesinin yeni bir merhalesi olarak karşılanıyordu.. Bu neticenin bu merhalesine gelinceye kadar, son 75 sene içinde, ordusuz, devletsiz, savunmasız Filistin Müslümanlarından katledilen yüzbinlerden ayrı olarak, sadece şu son 17 ay içinde katledilen sivil Müslümanların sayısı bile 70 bini geçmişti.. Yıkıntıların altından henüz cesedleri çıkarılamamış olan 10 binlerin hesabı da ayrı.
*
YAHUDİLERLE ABD HALKININ ve DİNDAŞLARININ HAYATI AZİZDİR;
DİĞERLERİ Mİ? ONLAR HAŞERE HÜKMÜNDEDİR!
Hele, Yahudilerin ellerindeki mevcud Tevrat'ta kendilerine verilen 10 emir üzerine söyledikleri ve 'Öldürmeyeceksin, Zina etmeyeceksin, çalmayacaksın..' gibi emirlerin, sadece Yahudiler arası münasebetler için geçerli olduğu şeklindeki yorumları yapan hahamlar ise, arka plandaki manevî sahneyi çoktan hazırlamışlardı.
*
Halbuki, Yahudilerin, Benî İsrail'in, Hz. Musâ zamanında, Firavun'un zulmünden kurtulmak için Mısır'dan çıkarken yaşadıkları hatırlatılarak, kendilerine -ellerindeki mevcud Tevrat'ın Hurûç bölümünde bile- şöyle ihtar ediliyordu: 'Ancak, RABB'den başkasına kurban kesen, helâk edilecektir. 21. Garibe haksızlık etmiyeceksin ve ona gadretmiyeceksin; çünkü siz Mısır'da iken gariptiniz. 22. Hiç bir dul kadını ve öksüzü incitmeyeceksiniz.. 23. Eğer onları incitirsen ve feryad ederlerse, onların bana yakarış feryadını bir yolla mutlaka işiteceğim. 24. Ve öfkem alevlenip, sizi kılıçla/ silâhla yok edeceğim; ve kadınlarınız dul ve çocuklarınız öksüz olacaklar.'
*
Tabiî burada, 'Bunca korkunç zulümlerde rağmen, bu ilahî vaad niye gerçekleşmedi?' denilebilir.. Ama, biz Müslümanlar inanırız ki, Allah'u Teâlâ, 'ihmal' etmez, bir 'imhal' eder; mühlet verip, cezalandırmayı da takdir edeceği başka bir zamana erteleyebilir.. Bu bakımdan, büyük-küçük her facia karşısında, Safahât şairi misali, hemen, 'Yetmez mi mus'âb olduğumuz bunca devâhî..' diye isyan havasında yakınmalara tevessül etmeye gerek yoktur. Gerçekten mazlum olarak öldürülenler ise, Allah'ın huzuruna zâten hesapları ödenmiş olarak çıkacaklarına inanırlar. Bunun içindir ki, karşılaşılan nice büyük felaketlerle karşılaştıklarında bile, 'Müslümanlar, her 'şerr'in içinde de bir 'hayr'ın ve bir imtihanın gizlenmiş olabileceğinin idraki içinde olurlar ve (Baqara-153 meâlinden), 'Muhakkak ki, Allah sabredenlerle beraberdir.' derler.
*
Buna rağmen, siyonist ve Evanjelik bir Hristiyan olmakla öğünen -selefi/ kendinden önceki Başkan- Joe Biden'dan farklı bir noktada olmayan Donald Trump, 'Gazze'yi almaya kararlıyım, İsrail orayı bize verecek ve Gazze'yi Doğu Akdeniz'de yeni bir Monako'ya, bir tatil cennetine dönüştürmeye kararlıyım.. Gazzeliler oraya dönemezler.. Dönecekleri, barınacakları bir yer de yok.. Ürdün ve Mısır'a gidecekler.. Zengin Arab rejimleri onlara oralarda yaşayabilecekleri evler yapacaklar..' diyor, ama, Trump'ın kendilerine dayattığı bu çözüm yolunda yarım ağızla 'Olabilir' gibi cevaplar verdikleri anlaşılıyorsa da, sonra Ürdün ve Mısır liderleri, sonra kendi tahakkümleri halk kitlelerinin tepkilerinin bir 'soysal patlama' şeklinde ortaya çıkabileceğini düşünmüş olmalılar ki, Ürdün Kralı II. Abdullah, Washington'a çağrıldı ama, Trump'la görüşmesinde, böyle bir çözüm şeklinin kendileri için de büyük sıkıntılar ortaya çıkaracağını söyledi; (Mısır'ın serbest seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursî'yi, vazifeye gelişinin henüz 11. ayında ve 'pahalılığı önleyemediği' (!) gerekçesiyle, askerî bir darbe yaparak deviren ve zindanda ölümüne zemin hazırlayan şimdiki) Mısır lideri General A. Fettah Sisî'nin de, 'Evet, Gazze'yi konuşabiliriz, ama, Gazze halkının 'tehcir', / zorla göç ettirilmesi gibi bir konuyu görüşmek gibi bir plan söz konusu olursa, Washington'a gitmeyeceğim..' demesi ilginç bir gelişme oldu.. (Ki, Arab medyasında, Sisî Mısırı'nın 'Gazze'yi HAMAS'sız bir duruma getirmek' planlarını yaptığına dair yorumlar da dikkati çekiciydi.)
Bu arada Trump, 'Biz Ürdün ve Mısır'a her yıl milyarlarca dolar yardım yapıyorken, niçin bizim talebimiz reddediyorlar, anlamadım.. Zorlama yapacak değilim.. Başımı geriye yaslar, seyrederim.. Gazzelilerin Mısır, Ürdün tarafından kabul edilmemesi durumunda, Ürdün ve Mısır'a yaptığımız yardımlarımızı da keseriz' diyor; 'Gazze'yi satın almaya kararlıyım..' sözünü de tekrarlayarak.
Evet, yeni başkanlık töreni sırasında, elinde kılıç, dans hareketleriyle güç gösterisi yaparken; Roma'nın, 'Hz. İsâ'nın müminlerinin eline düşmesi' üzerine; Roma'yı yaktırıp, kendisi de bir kale burcuna çekilerek, 'benim olmayacaksa Roma, alevler içinde yok olsun' diye 'lir' çalan ve şarkı okuyan İmparator Neron havasındaydı bu kişi de.
Evet, bir ülkeye, bir rejime, dışarıdan birileri yardım yapınca, bunun, birilerinin kara kaşları ve kara gözleri hatırına olmadığını, borç alanların ferman da almayı kabullendiklerini bir kez daha hatırlatan bir durum.
Görelim sonu n'olur, Allah bilir.
Enfâl Sûresi, 30. âyet meâlini hatırlayalım: 'Hani bir zamanlar kâfirler ya seni tutuklayıp hapsetmek veya öldürmek ya da yurdundan zorla çıkarmak için bir takım tuzaklar kuruyorlardı. Onlar böyle tuzaklar hazırlayadursunlar, ama Allah da onların tuzaklarına karşılık verecektir. Çünkü Allah, tuzak kuranlara en güzel karşılığı verendir.'
*
Bu arada ABD'nin nasıl bir kişi tarafından yönetildiğini göstermesi açısından ABD'nin Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff'un, Miami'de düzenlenen Future Investment Initiative Konferansı'nda, 'ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Planı'nın Filistinlileri zorla yerinden etmeyi amaçlamadığını ve yanlış anlaşıldığı'nı söylediği, 22 Şubat sabahı haber bültenlerine düştü.
"Başkan Trump, böyle söylemekle neyin mantıklı olduğu ve Filistin halkı için en iyi çözümün ne olduğu konusunda herkesi düşünmeye sevk etmek istiyor" diye te'vil etmeye çalışan Witkoff, 'Bu planın, Filistinlilerin Gazze'de mi, yoksa 'daha iyi bir yerde mi yaşamak istedikleri'yle alâkalı olduğunu" öne sürdüğü görülüyor; HAMAS'la İsrail arasındaki Ateş-Kes anlaşması'nın geleceğiyle ilgili olarak, HAMAS'ın Gazze'de yönetimde olmamasının İsrail'in "kırmızı çizgisi" olduğunu ve bu yolda aşılması gereken bazı konular bulunduğunu belirtiyordu.
Bu durumda, Trump, 'HAMAS, 15 Şubat'a kadar bütün rehineler bırakılmazsa, Cehennem olur..' dediği halde, o gün gelince, Netenyahu'nun aldırmamasına da şaşırmış gibi.. Anlaşılıyor ki, İsrail, ABD'nin 51. vilayeti ve Netenyahu da bu eyaletin valisi durumunda olup, bazı eyalet valileriyle ihtilafa düşmek şeklindeki örneklerde de görüldüğü üzere Federal Başkan'la görüş birliğinde olmayabiliyor. Ya da, o çatışma bölgesinin içinde olmanın yakın tehlike hesaplarını daha dikkatli yapmak zorunda kalıyor. Ama, bu yapışık kardeşliği veya aynîliği bilmeyenler, 'Amerika ve İsrail ayrı devletlerdir, ama, böyleyken, HAMAS konusunda Amerika niye devrede ve HAMAS'ı yok etmekten, İsrail yerine niye ABD bahsetmektedir?' diye sorabiliyorlar.
Bu konuda eklenmesi ve üzerinde durulması gereken bir nokta da önemli. Mısırlı yazarlardan Azizuddin Duweydar'ın, 'Filistin için asıl tehlike Trump'ın patırtıları değil, 'resmî Arab çözümüdür.' diye noktaladığı yazısı ilginçti. Yazar, asıl tehlikenin Mısır rejiminin hazırladığı bir plana değinerek, bu planın, 'Amerika'nın küstah iradesine karşı kahramanca bir müdahale ve bir meydan okuma olarak sunulacağını' ve amma içi boş bir plan olduğunu ileri sürüyordu..
Bu konuda ayrıca yorum yapmaya gerek bile yok.. Mısır rejiminin, 125 milyonluk Mısır toplumunu bu konuda da nasıl sessizleştirdiği ortada. Ama, şu hassas anda bunlar bilindiği halde, Amerikan desteğiyle ayakta durduğu ap-açık olan Ürdün rejiminin başındaki Kral 2. Abdullah'ın, hem de çağrıldığı Washington'da, Trump'ın 'Gazze'lileri 'tehcir' / kendi topraklarından zorla göç ettirmek' planına 'Hayır' demesi ve Mısır'daki A. Fettah Sisî'nin de, 'Böyle bir plan için olacaksa, Washington'a gitmeyeceğini' söyleyebilmesi, kendi ülkelerinde yeni bir halk patlamasıyla karşılaşabilecekleri korkusuyla gerçekleşmiş olsa bile, onları bu adımlarında teşvik etmek gerekir.
*
EVET, DOYMAK BİLMEYEN ÇILGIN BİR 'EMLÂK KRALI'... VE PARA, 'KAPİTALİZMİN TANRISI'DIR'
Trump'a gelince.. Almanya'nın eski şansölyesi Angela Merkel, asıl mesleği 'emlâkçılık' olan ve yüz milyarlarca dolar değerindeki gayrimenkulleriyle dünyada rakipsiz olduğu söylenen ABD'li bir siyasetçi için, hâtırâtında, -çok ilginç ve yerinde bir tesbit olarak- 'Bütün dünyaya bir emlâkçi gözüyle bakıyor' diye yazmıştı. Bu 'emlâk kralı' kişi, hele de bu son zamanlarda dünyaya bakarken, gözünü diktiği bütün coğrafyaları kendi mülkiyetinde toplamak ister gibi bir anormallik sergiliyor.. Grönland'ı, Panama'yı, Kanada'yı, Meksika'yı almaya karar verdiğini söylediğinde onu ciddîye alan pek fazla kimse olmamıştı; çünkü, söyledikleri komik idi.. Ama, bu kişi, elinde dünyanın en büyük ve modern silâh teknolojisi ve sistemlerinin kullanılması emrini vermek yetkisini haiz ve bir 'yeni zamanlar Roma İmparatoru' gibi davranıyor ve ülkesinde onu frenleyecek hiçbir mekanizma olmadığı da anlaşılıyor.. Komik değil, 'traji-komik' bir durum.. Böylelerine bizim halkımızın 'Gözünü torpak doyursun!.' deyişi ne kadar ibretliktir.
Bu kişi, seçim öncesinde, 'Orta-Doğu için düşündüğü 'barış' sağlanamazsa, 'Orası Cehenneme döner..' gibi laflar ettiğinde, gelişi-güzel konuşuyor sanılıyordu. Ama şimdi anlaşılıyor ki, Ortadoğu için, gerçekten de bir Cehennem'i düşünüyor.
Trump isimli bu çılgın ihtiyar, Gazze' nutukları ardından, 'Ukrayna-Rusya Savaşı'na değinip, 'Ukrayna, Rusya'ya katılabilir..' kehanetinde bile bulunmaya ve Putin'in iştahını daha bir artırmaya kalkışmaz mı?
Anlaşılıyor ki, 2. Dünya Savaşı'nın galipleri olan Amerika, Rusya ve İngiltere'nin liderleri Truman, Stalin, Churchill arasında yapılan Yalta ve Potsdam Toplantıları'ndaki dünya paylaşımına benzer bir 'canavarlar arası bir yağma sofrası' daha kurmayı planlıyor ve, Putin'e, 'Sen bana karışma, ben de sana karışmayayım..' mesajı veriyor.. Ve bununla da yetinmeyip, 'Ukrayna'ya, verdiklerinin bedelini vermelerini' de söylüyor.. Ve Ukrayna'nın maden ve gaz yataklarının ABD tarafından işletilmesi için bir 'taahhüdname'yi imzalanıp gönderilmesini ve böylece, Amerika'nın Ukrayna'ya verdiği 500 milyar dolarlık malî yardım ve diğer silah yardımlarının bedellerinin geri alınacağını belirtiyor.. (Ki, 3 yılı geride bırakan Rusya- Ukrayna Savaşı boyunca ABD'nin Ukrayna'ya yaptığı yardımların malî veya aynî yardımların, 200 milyar dolara yakın olduğu, ama, asla 500 milyar dolar olmadığı konunun uzmanlarınca da ifade ediliyor.. Ama, Trump bu.. Ne derse, yeridir.)
Halbuki, Amerikan Kongresi'nce kabul edilerek gönderilen bu ABD yardımları, Ukrayna'yı kurtarmak için değil, Rusya'nın zafer kazanmasını önlemek içindi. O kadar ki, Amerika, NATO üyesi olan -Türkiye gibi- bazı ülkelere bile vermediği en güçlü ve uzun menzilli ve Rusya içlerini bile vurabilecek füzeleri Ukrayna'ya verirken, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler de Ukrayna'ya büyük mikdarda malî ve de askerî silah ve teçhizat yardımlarını; Rusya'nın zafer kazanması halinde Avrupa'yı da istilâsının durdurulamıyacağı korkusuyla gönderiyorlardı, Amerika'nın da teşvikleri ve hattâ zorlamalarıyla; bedellerinin ödenmesi gibi pazarlıklar yapılarak değil.
**
VE, GÖZLERİN BİR ANDA GAZZE'DEN UKRAYNA'YA ve TRUMP-PUTİN UZLAŞMASINA ÇEVRİLMESİ
-ve de Zelensky'nin kenara itilip, Ukrayna'nın peşkeş çekilmesi..-
Trump'ın bir 'çılgınlığa' doğru yol aldığı konusunda, Amerika'daki bazı medya organlarında bile eleştiriler yükselirken, Trump, 'Rusya- Ukrayna Savaşı'nın durması gerektiğini söylüyor; Zelensky ile görüştüğünü, Putin ile de görüşeceğini açıklıyor ve -acı çeken yüz hatlarıyla, 'İnsanlar 3 senedir milyonlar halinde ölüyor..' diyordu.. Bu 'milyonlar' ifadesinin abartılı olduğu ayrı bir konu olsa da, yine de insanî bir yaklaşım, değil mi?
Ama, Gazze'de ve Filistin'in her yanında ve de Lübnan ve Suriye'de askerî olmayan hedefleri, hastaneleri, 850 kadar câmi ve 3 kiliseyi de yakıp yıktırırken, o yıkıntılar altınca henüz tamamı çıkarılamamış olanlardan, üçte biri çocuklardan oluşan 70 binden fazla insan katledilirken, -İrlanda ve İspanya hariç- hemen hemen bütün AB ülkelerinin liderleri de bütün Amerikan makamlarıyla söz birliği ederek, 'İsrail'in kendisini savunmak için 'HER ŞEY' yapabileceğine cevaz verirken, Trump da , Biden ve diğerlerinden farklı tek kelimelik bir ikaz veya itiraz cümlesi söylemiş miydi? Ve dahası, henüz 2 hafta önce, sionist İsrail rejimine, en gelişmiş 3 bin bombardıman füzesinin ve 7,5 milyar dolarlık yeni bir yardım paketinin verilmesini imzalamamış mıydı?
Ama, diğer insanlar, hele de, Amerika ve Siyonist İsrail'e düşman iseler, onların hakkı öldürülmektir.
*
Ve bu 'fren-tutmaz, gücetapar' kişi, şimdi de, 'Güney Afrika'da siyahîlerin rejiminin 'beyaz'lara zulmettiği'nden söz ederek, o 'Beyaz' azlığı Amerika'ya alabileceklerini söylüyor; ve Güney Afrika rejimine de ekonomik baskılar, ambargolar uygulayacağını belirtirken; Güney Afrika'nın, İsrail rejimini, Gazze'deki soykırımı için Uluslararası Ceza Mahkemesine şikayet ettiğinden dolayı bu baskıları hak ettiğini de gizlemiyor.
Ama, 'Beyaz ırkçı diktatörlük' rejimine Nelson Mandela liderliğinde verilen ve 40 yıla yakın süren çetin mücadelelerden sonra o rejimin devrilip 'Siyah'ların iktidara geldiği Güney Afrika'da Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, 'bu sosyo-ekonomik baskılara asla teslim olmayacaklarını' açıklıyor...
*
Ve.. Trump, Güney Afrika'dan da İran konusunda atlıyor ve
'Ben öldürülürsem, bu, İran'dan bilinsin ve İran'dan geriye de hiç bir şey kalmaması için gerekenin yapılması konusunda yardımcılarına tâlimat verdiğini' söylüyordu. İran Lideri Seyyid Ali Khameneî ise, 'Trump yönetimiyle görüşme fikri'ni reddederek, 'Onlarla görüşmenin "mantıklı, akıllıca ve onurlu" olmadığını gösterdiğini' tecrübelerimizden öğrendik' diyor.. Ki, Trump, İran konusunda, 'Ya, (teslim oluşlarını beyan eden ) bir kağıdı imzalayacaklar, ya da İran'dan geriye hiç bir şey kalmayacaktır.' diyordu.
Ancak, ilginç bir durum yaşanıyor, Ukrayna konusunda Ukrayna Başkanı Wolodimir Zelensky'yle konuştuğunu ve arkasından Rusya lideri Putin'le de görüşeceğini açıklayan Trump, her türlü diplomatik teamül dışında, bir anda Zelensky'le ağız dalaşına giriyor ve 'O bir diktatör.. Halkının ancak yüzde 4 kadarı tarafından destekleniyor.. Seçime girse durumu belli.. Zaten savaşı da kendisi başlatmıştı. Neticesini düşünmeden böyle bir savaşa girilir mi? Uzlaşmaya varmazsa, Ukrayna'nın tamamını kaybeder..' diye konuşmaya başlayıveriyordu.
Halbuki, Rusya ile savaşı Zelensky ve Ukrayna devleti başlatmamış; Putin, Sovyetler Birliği'nin 1952'de dönemindeki iç taksimat kararlarıyla Ukrayna'da kalmış olan Kırım'da, 2014'de, -üstelik, Ukrayna iç hukukuna göre izinsiz ve kanunsuz olarak- yapılan bir referandumla, Rusya tarafdarlarını kazandırtmış ve onların 'Rusya'yla birleşmek istedikleri çağrısını hemen kabullenmiş ve Kırım'ı Rusya'nın ayrılmaz bir parçası olarak ilân etmişti.
Ve o zaman Putin'in, 'Sovyetler Birliği dağılırken, biz zayıftık ve Kırım'ın elden çıkması karşısında yutkunmakla yetinmiştik. Ama, yeniden güçlenince, zeminini hazırladık, Kırım'ı Rusya'ya bağladık..' şeklindeki sözleri unutulacak cinsten değildi.
O zamandan itibaren, Rusya tehditlerine karşı, (tıpkı, Stalin Rusyası'nın Türkiye'den Boğazlar'ın kontrolünü istemesi ve Kars sınırında da bazı toprak taleplerine karşı koyabilmek için, İsmet İnönü'nün Amerika'dan yardım istemesi ve Demokrat Parti zamanında da, Amerika'nın isteği üzerine Kore Savaşı'na katılıp bedel ödeyen Türkiye'nin ısrarlı talepleri sonunda NATO'ya kabul edilmesi meselesinde olduğu gibi..) Ukrayna da NATO'ya bağlanmaya çalışınca; Putin Rusyası, 'NATO bizim bağrımıza kadar sokuluyor.. Bunu asla kabul edemeyiz..' diyerek ve tıpkı -sözde- Kırım Referandumu'nda olduğu üzere, aynı yöntemle, Ukrayna'nın Dinyeper nehrinin doğusunda kalan Donbass bölgesinde de kanunsuz bir referandum daha yaptırıp Rusya tarafdarlarını kazandırtınca, ve o kazananların da göstermelik bir taleple Rusya'ya bağlanmak istemeleri sağlanınca, Rusya'nın da oraları hemen askerî işgal ve kontrol altına almasıyla 22 Şubat 2022 günü başlamıştı, savaş.. Rusya, Ukrayna'nın karşı koyma ihtimallerini bertaraf ve daha başka bölgeleri de ilhak etmek düşüncesiyle harekete geçmişti.
Trump ise, bu durumu bilmezlikten gelerek, o savaşı Ukrayna'nın başlattığını düşünüyor ve böylece de büyük güçler karşısında direnilmemesi gerektiğini zımnen anlatmış oluyordu.
Putin, Amerika ve Avrupa karşısında herhalde hiç bu kadar kazançlı duruma gelmemişti.
**
Sözün sonunda, Star'da, 04 Kasım 2024 tarihli -yani ABD'deki son Başkanlık seçiminden bir gün önceki yazımdan bir özetlemeyi de sunayım:
Amerikan tipi 'Catoblepas' da, kendi üzerine devrilir mi?
(…) Yarın, Amerikan emperyalizmi, son yıllardaki en seviyesiz, en ilkel konuşmaların, en çok da Trump tarafından ve yandaşlarınca dillendirildiği bir diğer seçimin son günü.
Neticesi her nasıl olursa olsun, bütün dünyayı ilgilendiren ve hattâ muhtemel olumsuzluklarının bile, bütün dünyayı korkutan ve düşündüren bir şeytanî güç, bir çeşit 'catoblepas..' söz konusu çünkü.
'Catoblepas' (katoblepas), 'esâtir'de, (mithologie'de) varlığından söz edilen ve çok obur oluşundan dolayı devamlı büyüyen ve güçlenen ağır bedeni devrilince, kendi ağırlığının altından kalkamayıp ölen bir masal yaratığı olarak anlatılır; özellikle, 'greko-latin' kültüründe.
Emperial güçlerin, doymak bilmez güç açlıklarının sonunda varılacak nokta da odur.
50 yıl öncelerde, dev bir super-güç olan Sovyet Rusya Komunist İmparatorluğu'nun yıkılıp parçalanacağından söz edildiğinde, masal ve maval gibi gelirdi, nicelerimize.. Ama, 1991'de, kendi içinden çöküverdi.. Hele de, adalete dayanmayan nice büyük güçlerin, nice Nemrud ve Firavun'ların ve düzenlerinin de nasıl yok olup gittiğini ve 'Bir varmış- bir yokmuş'a dönüşlerini hatırlamak bile yeter.
Böyle büyük maddî güçler dağıldığında, hayatiyet iddiası taşıyan her bir inanç veya ideoloji gruplarının da, meydana gelen boşluktan istifadeyle, varlıklarını isbat etmek yolunda mücadeleye girdikleri- girecekleri de bir tarihî vakıadır.
*
Şimdi, aynı muhtemel son, kendisini 'Yeni Roma İmparatorluğu' olarak gören/ gösteren Amerikan tipi 'catoblepas'ın devrilmesiyle de ortaya çıkacaktır. Kendi içinde siyah ırktan 50 milyona yakın bir kitle, Hispanikler denilen on milyonlarca İspanyol asıllıların ve cedleri soykırıma uğramış olan Kızılderili'lerin ve diğer etnik veya dinî azlıkların her birisi de, bir çöküş halinde meydana çıkmak isteyeceklerdir, elbette.
Amerika'nın sonu hasta yatağında sâde bir ölüm olsa, pek oralı olunmaz. Ama, bu emperial güç Doğu Akdeniz'deki 'kuduz fino'su ve yapışık kardeşi Siyonist İsrail gibi, her tarafa saldıra saldıra ölürse... İşte o zaman dünyanın nasıl tedbirler alacağını tahmin etmek bile mümkün olmayabilir.
11 Eylûl 2001'de, New York'taki meşhur 'İkiz Kuleler'in vurulması sırasındaki büyük sosyo-psikolojik travmanın etkisiyle, Amerikan emperyalizminin, o zamana kadar tanımadığı bir tuhaf saldırganlık hecmesine nasıl düştüğü, daha bir görüldü.. Filistin'de, siyonist Yahudilere 75 yıldır işlettikleri korkunç cinayetlerden ayrı olarak, Irak ve Afganistan'da da yüzbinlerce sivil Müslümanın katline yol açan askerî müdahale ve işgalleri ve bu yolla diğer ülkelere verdikleri 'gözdağ'ları nasıl unutulabilir?
*
Şimdi, 'Ben kazanamazsam, Amerika'da iç-savaş çıkar..' diyen bir Trump'tan tutunuz, rakibi olan hanım Kamala için, bir hanıma yapılabilecek en ağır ahlâksızlık ifadelerini kullanan ve de diğer tarafdan da, tarafdarlarına milyonlarca İncil'i imzalayarak dağıtan ve, 'Siyonist İsrail'in Gazze ve Lübnan bombardımanlarına devam etmesini' Netenyahu'dan açıkça isteyen.
Rakibi Kamala'yı destekleyen selefi Amerikan Başkanı Obama'yı 'aptal' diye niteleyen, geçen ay yaptığı bir konuşmada da, "Yahudi olan, Yahudi olmayı seven ve İsrail'i seven herkes Demokrat'a (yani, 'Demokrat Parti'nin adayı olan Kamala'ya) oy veriyorsa, aptaldır..' diyen.
26 Ekim günü Michigan'da düzenlenen bir mitingde de, (Bush döneminin Başkan Yard. Dick Cheney'nin kızı) Liz Cheney'in Kamala'yı destekleyeceğini açıklaması üzerine, onu "Kamala, gezegendeki hemen hemen her Müslüman ülkeyi işgal etmek isteyen Müslüman düşmanı savaş kışkırtıcısı Liz Cheney ile birlikte kampanya yürütüyor. Ve size söyleyeyim, ülkemizdeki Müslümanlar bunu görüyor ve biliyor. Liz Cheney'nin babası da Ortadoğu'yu işgal etmekten, milyonlarca Arab'ı öldürmekten sorumluydu. Kızı da bir aptal, tıpkı babasının aptal olması gibi." diyebilen bir tuhaf siyasetçi Trump.. Çünkü, Amerika'da 'müslüman düşmanlığı' yaparak siyaset meydanında yükselen ve Başkan seçilen de kendisiydi.
*
Geçenlerde Amerikalı bir yazar, 'Trump'ın yalanları başkanlık tarihinde eşsizdir. Franklin Roosevelt, Amerikalıların Nazi saldırganlığına karşı yılda 50.000 uçak inşa edeceğine söz vermişti.. Yardımcıları bu büyük sayıyı nereden bulduğunu sorunca, Roosevelt, faşizmi yenmek için daha geniş düşünmek gerektiği'ni belirtmek için bunu uydurduğunu söylemişti.
En büyükler bile bazen yalan söyler, ulusal kazanç için olsa da.. Trump ise, kendisi için yalan söylüyor. (…) Ne de olsa, elinde 'Amerikan gücünün büyük sopası', 'nükleer silahlar' var...'
Ama, o 'nükleer sopa' da gerçekten de oldukça büyük ve etkili.. 1945'ten beri Moskova, Pekin, Tahran ve Pyongyang'daki düşmanlarımızı en pervasız hırslarından uzak tutuyor, ayrıca müttefikleri de hizaya getiriyor. (…)Dünya, şimdi, onunla geçireceği muhtemel dört yılın daha korkusunu yaşıyor.. (…) Çünkü, Trump'ın müttefiklerimiz arasında, (…) hiçbir güvenilirlik rezervi yoktur. İkinci bir Trump başkanlığı sırasında, en anlamlı müttefiklerimiz, ABD'nin katılımı olmadan ve dolayısıyla ABD'nin yardımı olmadan kendi güvenlik düzenlemelerini ilerletmeye kesinlikle kararlı olacaklar.' diyordu.(…) Evet, görüldüğü gibi, hiç bir ciddiyeti olmayan, seviyesiz ve samimiyetsiz iddialarla yarın yapılacak olan seçimlerin sonucunu merak etmeye değer mi?'(…)'
*
NOT, Bu yazı çok uzadığından, Darbeseverler meşrebinden 'Zenginler Kulübü' diye de anılan bir kuruluşun geçen hafta içinde yayınladığı bildiriyle, sadece içeride değil, dışarıda da ülkeyi bir karamsarlık çıkmazına sürükleme çabasıyla ilgili değerlendirmemizi de, muhterem okuyucuların değerlendirmesine bir-kaç gün sonra arz edelim inşaallah..
Selahaddin Eş Çakırgil
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Düştükçe, azmimiz bileylendi… (19.01.2025)
- Gün doğmadan neler doğar (13.12.2024)
- İslâmcılık siyaseti bitti mi, yeni mi başlıyor? -3- (14.05.2024)
- İslâmcılık siyaseti bitti mi, yeni mi başlıyor? -2- (06.05.2024)
- İslamcılık siyaseti bitti mi, yeni mi başlıyor? -1- (29.04.2024)
- Hind, Pakistan ve Keşmir coğrafyalarında neler oluyor? II (20.03.2024)
- Hind, Pakistan ve Keşmir coğrafyalarında neler oluyor?- I (08.03.2024)
- ‘Takvim’ler, insanlık tarihinin bir hulâsası… (24.01.2024)