Birleşmiş Milletler Terörizmle Mücadele Ofisi DEAŞ'a katılanlarla ilgili yeni bir rapor yayınladı. Rapor örgüte katılmış ve sonrasında geri dönmüş kişilerle birebir yapılan mülakatlardan elde edilen verilere göre hazırlandığı için ilgi çekici. DEAŞ'ın ne olup ne olmadığı konusunda bugüne kadar bir hayli çalışma yapıldı. Batılı medyadan önümüze düşen görüntülerin ise özenle seçilmiş olduğu besbelliydi. Çoğu zaman örgütün barbar tarafı gözler önüne serilmişti. Örgütün kökeni, ideolojisi, büyümesi ve örgüte yapılan katılıma ilişkin gerçekçi değerlendirmeler ise hem sayıca çok az hem de söz konusu görüntülerin gölgesinde kalmıştı. Akademik çalışmaların çoğu da medyatik görüntüler gibi genelde Batılı siyasi paradigmanın söylemini taşıyan niteliğe sahip. Bu çalışmalarda en çok göze çarpan şey, İslam'ın DEAŞ üzerinden terörle ilişkilendirilmesiydi. Bu yaklaşım oryantalizmin uç noktalarını temsil etmesine rağmen (belki de öyle olduğu için!), baskın görüş haline geldi. DEAŞ, sağlıklı değerlendirmeler yapması beklenen akademik çevreler tarafından bile "İslam'ın devlet modeli" olarak sunuldu. Hatta çoğu zaman örgütün ismi kısaltılarak "İslam devleti" şeklinde kullanıldı. Buna mukabil devletlerin temel stratejileri de DEAŞ üzerinden Suriye'ye müdahale üzerinden şekillendi.
Bu durum yalnızca Batı'da değil, İslam dünyasında da etkili oldu. İslam dünyasının farklı ülkelerinden akademisyen ya da araştırmacılar savunma pozisyonuna geçerek DEAŞ'ın İslam'a müzahir olamayacağına dair argümanlar geliştirmeye çalıştı. Benim de çevremden bir çok öğrenci bu konuda çalışma yaparak İslam'ın genelde terörle daha özelde ise DEAŞ'la ilişkilendirilemeyeceğini göstermek istediğini samimiyetle ifade etti.
BM'nin yayınladığı raporun sonuçlarından biri de bu anlamda dikkat çekici. Rapor on iki farklı ülkeden örgüte katılan kırk üç kişi ile yapılan mülakatlara dayanarak yazılmış. Elbette ki bu örneklem kümesi DEAŞ'ın tümünü yansıtmıyor ve buradan elde edilen sonuçlar üzerinden DEAŞ'ı analiz etmek doğru değil. Yazının başında ifade ettiğim gibi, örgütün kökenleri, büyüdüğü şartlar ve ana gövdesi bambaşka veriler gerektiriyor. Ancak rapor, özellikle Batılı ülkelerden örgüte gerçekleşen katılımı değerlendirmek için önemli ipuçları sunmakta.
Rapora göre DEAŞ'a katılan ve yabancı savaşçılar olarak nitelendirilen kişilerin İslam'a dair bilgisi oldukça düşük düzeyde. İslam'ı adalet, haksızlık ve ayrımcılık gibi normlar üzerinden değerlendiriyorlar. Önemli bir kısmı temel kaidelerden bile habersiz ve bir çok ibadetin nasıl yerine getirileceğine dair ya bilgisi yok ya da çok az bilgiye sahip. Bu durumda adalet gibi kavramları da kendi değer yargıları üzerinden değerlendirdiklerini söylemek mümkün oluyor.
Sosyal açıdan sahip oldukları özelliklere bakıldığında ise genel olarak eğitimden yoksun kalmışlar. İşsizler ve yoksulluk içinde büyümüşler. Çoğu erkek, yaşları genç, hayatı anlamsız buluyorlar ve sahip oldukları bir ideoloji yok. DEAŞ'a katılımları noktasında en az pay sahibi olan şey ise dini motivasyon. DEAŞ'ın propagandasının etkili olduğu örneklemlere bakıldığında yine haksızlık ve ayrımcılık duygusunun ön plana çıktığı görülüyor. Güvenlik görevlileri tarafından aşağılanma, potansiyel tehdit olarak görülme, politik dışlanmaya maruz kalma durumları ise bu duyguları perçinleştirmiş.
Bu tabloyu düşünerek Batı'da yükselen İslamofobi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını yeniden değerlendirmek gerekir. Batılı ülkelerde hayatı gitgide zorlaşan yabancıların (sadece Müslümanların değil) hangi noktalara itildiğini farketmek zor değil. Batılı ülkelerden DEAŞ'a yabancı savaşçıların akın ettiği dönemlerde bu ülkelerin yönetimleri bu insanların Irak ve Suriye'ye gidişine göz yumdukları o zaman çok yazılıp çizildi, şimdi tablo daha da net. Türkiye ile hiçbir istihbari bilgi paylaşımı yapılmadan "en çok katılımın Türkiye'den yapıldığı" söylemini de hatırlayalım.
Şimdi ise soru şu: Olur da BM'nin bu raporu Batılı yönetimler tarafından ciddiye alınırsa önümüze ne konulacak? Bu rapor BM'nin meraklı akademisyen ve araştırmacıları tarafından rutin bir iş olarak orta konulmuş olması da muhtemel. Ancak siyasi bir ajanda çerçevesinde de yazılmış olabilir. Eğer öyle ise "örgüte katılanlar Müslüman ama bilgisiz. Rehabilite edilmeye de ihtiyaçları var, bu işi de en iyi Türkiye yapar" derlerse hiç şaşırmayalım.
Veysel Kurt