Soçi Zirvesi, Suriye krizinin yeniden çatışmalı ve kaotik bir döneme girmesi ile siyasi çözüm için imkan oluşturma arasında gidip gelirken gerçekleşti.
Ve zirvede Erdoğan ile Putin'in yapıcı yaklaşımları ile kötü senaryo bertaraf edildi.
Meşhur deyişle "kazan-kazan" formülü devreye girdi.
Bu noktaya sahadaki somut durumun analizi ve taraflar için taşıdığı risklerin nasıl bertaraf edildiği sorusu ile gelindiğini söylemek mümkün. Başka bir deyişle taraflar genellemeci söylemler üzerinden tartışmaya girmek yerine somut müzakere noktaları üzerinden hareket etti.
Önüne geçilmesi gereken senaryo, neler yapılması gerektiğine dair somut önlemlerin tartışılmasını kolaylaştırdı.
Ve nihayetinde İdlib için gayet somut ve sahayı düzenlemek üzere ve takvime bağlanmış bir yol haritası çıktı.
Türkiye'nin askeri gözlem noktaları ile Rusya'nın Tartus ve Hmeymim üslerinin güvenliğinin temin edilmesi en büyük ortak kazanım olarak ön plana çıktı.
Silahsızlanma bölgesinin askeri gözlem noktalarını içine alacak şekilde planlanmış olması bu amaca yönelikti. Bu askeri noktalara düzenlenecek provokatif saldırılarla Türkiye ile Rusya'nın karşı karşıya kalması riski önemli ölçüde atlatılmış oldu.
Ayrıca rejim ve silahlı grupların etkin bir şekilde denetim altına alınmış olması ve Rusya'nın güçlü bir garanti vermiş olması dikkate değer bir gelişme. Bu mutabakat, bugüne kadar Suriye'de ilan edilen ateşkes süreçlerinden önemli farklılıklar arz ediyor. Silahsızlanma bölgesinin her iki tarafında ortak devriye faaliyetinin yapılacak olması ve ihlallerin birlikte tespit edilecek olması, Türkiye ve Rusya'nın eşit sorumluluk ve yükümlülükle hareket edeceğine işaret ediyor.
Bu noktada ciddi meydan okumaların olabileceği gözetilerek bu kararların alındığı ortada. İran'ın Astana görüşmelerine dahil olmak için Halep anlaşmasını nasıl sabote ettiğini ve rejimin ateşkes süreçlerindeki kirli sicili unutulmamalı.
Zirvede Rusya'nın esneme gösterdiği en önemli iki konu ise muhalif gruplar arasında bir ayrıma gidilmeye yanaşması ile PYD'nin Suriye için oluşturduğu risk.
Rusya bugüne kadar Esed'e muhalif bütün grupları terör kapsamında değerlendirirken, Soçi ile radikal-ılımlı ayrımını benimsemiş gibi görünüyor. Ilımlı grupların yalnızca ağır silahlarını teslim ederek yerlerinde kalacak olmasını ve radikal grupların tamamen faaliyetsiz hale getirilmesini kabul etmesi bu açıdan önemli bir gösterge. Buna karşın Türkiye muhaliflerin ağır silahlardan arındırılması ile oluşan riski gözlem noktalarını daha da güçlendirerek ve tahkim ederek gidermiş oluyor.
Soçi mutabakatına karşı en önemli meydan okuma ise radikal grupların nasıl belirleneceği, bir başka deyişle hangi grupların bu kapsama alınacağı ve bu grupların mutabakata nasıl cevap vereceği meselesi. Bu grupların da kendi hesaplarını mı yoksa uğruna savaştıklarını iddia ettikleri insanların maslahatını mı öne çıkaracakları da açığa çıkacak. Bu açıdan Türkiye'nin sorumluluğunun ve aynı zamanda inisiyatifinin daha çok arttığı ortada. Mutabakata uymayarak anlaşmayı zora sokmaları halinde yalnızca Türkiye'yi değil aynı zamanda İdlib'e sığınan milyonlarca insanı da karşılarına alacaklar. Dahası Rusya ve İran'ın teröre karşı askeri seçenek ısrarına da bir gerekçe sunmuş olacaklar. Dolayısıyla elde edilen kazanımları ve Türkiye ile Rusya'nın siyasi sürece odaklanan yol haritasına gölge düşürmeyecek şekilde davranmaları gerekir.
İkinci önemli esneme noktası ise terör tehdidinin yalnızca İdlib'le sınırlı olmaması. Ne PKK ne de YPG'yi terör örgütü olarak tanımayan Rusya'nın bu noktaya gelmiş olması önemli. Hala bu örgütler için somut bir adım atmış değil ve bir süre daha atmayacak. Bu noktada beklentiyi yükseltmemek gerekir ancak terör tehdidinin Suriye'nin topraksal ve siyasi bütünlüğü ile ilişkilendirilmesi gözden kaçmamalı.
Bütün bu unsurlar göz önüne bulundurulduğunda Soçi zirvesinin İdlib için bir yol haritası, Suriye krizinin siyasi çözümü için bir köşe taşı olduğu söylenebilir.