Son bir kaç aydır Körfez ülkeleri başta olmak üzere Arap dünyası ile Şam yönetimi arasında dikkat çekici bir iletişim var. Ekim ayının başında Bahreyn Dışişleri Bakanı ile Velid Muallim arasında kamuoyuna deklare edilen bir görüşme gerçekleşti.
O görüşmeden hemen sonra Esed, bunu fırsata çevirerek "Arap ülkeleri ile anlaştık" türünden cümleler kurmuştu. Bu cümlenin siyaseten neye tekabül ettiğini tahmin etmek zor değildi.
Statüko yanlıları olan Suud/BAE ekseni ile anlaştığını tahmin etmek zor değildi.
Arap Birliği mekanizması kullanılarak Esed'i meşrulaştırma çabalarını görmek için kısa bir süre daha beklemek gerekecekti.
Yaklaşık iki hafta önce de Sudan Cumhurbaşkanı Beşir, Şam'a bir ziyaret gerçekleştirdi ve Esed'le görüştü. Bu ziyaretin fotoğrafları Suriye resmi haber ajansı SANA ajansı tarafından servis edildi.
Görüşmenin içeriğine ve sebeplerine dair ayrıntılı bir açıklama yapılmadı.
Hem Bahreyn heyeti hem de Beşir'in kendisi Arap dünyasının eski bütünlüğüne kavuşması ve Suriye devletinin Arap dünyasındaki fonksiyonuna yeniden kavuşması için çabalayacaklarını ifade ettiler.
Dikkat çekici olan nokta her iki yetkilinin de Esed rejimini doğrudan zikretmeden Suriye üzerinden mesaj vermesiydi.
Bu süreçte gerçekleşen en önemli gelişme ise Birleşik Arap Emirlikleri'nin Şam'daki büyükelçilikliğini yeniden açması oldu. BAE'yi bir kaç Arap ülkesinin daha takip ederek büyükelçiliğini açma girişimleri sürpriz olmayacaktır.
Tunus'tan Şam'a ilk direk uçuş da gerçekleştirildi.
Esed ise bu gelişmeleri kendi otoritesi ve meşruiyetini yeniden tesis etmek için bir kaldıraç olarak kullanmaya çalışıyor.
Çok daha önemli gelişme ise Suriye'nin yeniden Arap Birliğine davet edilme ihtimalinin gittikçe artması. Henüz resmi bir açıklama yok. Ancak Mart 2019'da Tunus'taki zirveye Suriye'nin davet edilmesi sürpriz olmayacak. Esed'in bu toplantıya katılması, meşruiyetten yoksun olsa da resmi düzeyde tanınmış bir iktidar olacak.
Bütün bu gelişmeler Arap dünyasının yakın gelecekte Suriye'ye dair olası tutumları için önemli işaretler olarak okunabilir.
Henüz hiçbir devlet Esed rejimini meşru bir iktidar olarak tanıdığını deklare etmiş değil.
ABD'nin bu konudaki pozisyonunu izhar etmeden de böyle bir deklarasyonu beklememek gerekir.
Ancak Trump yönetiminin Suriye'ye daha fazla ilgisiz kalacağını hesaba katarak kendileri bu konuda öncü adımlar atmakta.
Bu tablo Arap Birliği'nin yeniden bir 'otokratlar ligi' olarak nitelendirilmesi için yeterli bir sebep.
BAE, Suud, Mısır üçlüsü bu ligin tamamlayıcı halkası olarak Esed'i görüyorlar.
Bu noktaya nasıl gelindiği ise açık.
Büyük değişim ümitleri ile başlayan Arap isyanları dışardan müdahalelerle bastırıldı.
Bu isyanların potansiyel sonuçları ip uçlarnı verirken "İhvan'ın devrimi çaldığı" söylemi tedavüle sokuldu ve Mısır'daki iktidar değişimi sorunsallaştırıldı.
Ardından gerçekleşen 3 Temmuz darbesi ile süregiden değişim ümitlerine balta vuruldu.
Mısır'daki darbe bölgesel düzeydeki değişimin tersine dönmesi açısından bir dönüm noktası oldu.
Değişimin motoru olabilecek toplumsal enerji önce rejim muhalifliği potansiyeli taşıyan her tondaki ideoloji ve fikirlerin "terörize" edilmesi ve İran karşıtlığı söylemi ile bastırıldı, yok edildi.
Geldiğimiz noktada, BAE ve Suud'un parayla manipüle edebildiği, geleneksel iddialarından vazgeçmiş, kendi içinde kırılgan ve zayıf bir Arap dünyası mevcut.
Bu tablonun nereye evrilebileceğine dair analiz de sonraki yazıya kalsın.