Kamuoyu ekonomik konular, terör saldırıları ve gündelik meselelerle dikkat kesilmişken Doğu Akdeniz siyasi, ekonomik ve güvenlik konularında çok kritik bir dönüşüm yaşamakta.
1990'lara kadar geri giden bu dönüşüm hikayesi, son yıllarda ise oldukça hızlandı.
Büyük güçlerin bu bölgeye askeri yığınağı devam ediyor. Suriye krizinin önemli bir boyutu zaten Doğu Akdeniz jeopolitiği üzerindeki mücadele ekseninde devam ediyor. Rusya'nın 2015 Eylül'ünden itibaren Tartus ve Lazkiye'de askeri varlığını artırması bir kırılma olarak nitelendirilebilir.
Bu tarihten itibaren Rusya denizaltı sayılarını da neredeyse her yıl peyderpey artırdı. Kıbrıs adasının doğusu neredeyse Rusya tarafından kapatılmış durumda.
Eylül 2017'de gerçekleştirdiği tatbikat ise bir anlamda bir gövde gösterisiydi.
Buna karşın ABD'nin bölgede daha büyük bir askeri varlığa sahip olduğu biliniyor. Altıncı filoya ait denizaltılar ve savaş gemileri Kıbrıs adasının batısı ile güneyinde Soğuk Savaş döneminden beri hareket halinde. Bu güçler en son Mart 2018'de İsrail'le düzenlenen ortak tatbikatta varlık göstermişlerdi.
Doğu Akdeniz'in ısınmasına neden olan şey ise bölgedeki enerji kaynakları.
1990'ların sonunda başlayan enerji arama çalışmaları, 2000'lerde sonuç verdi. 2011 yılından itibaren Kıbrıs adasının çevresinde varlığı ispatlanan petrol ve doğalgaz rezervleri ise bu bölge üzerindeki jeopolitik mücadeleye yeni bir boyut eklemiş durumda.
Bu tarihin Ortadoğu'da yeni ittifaklara kapı aralayan Arap isyanları ile kesişmesi kesinlikle bir tesadüf değil. 2013 sonrasında İsrail-Mısır yakınlaşması ve BAE'nin bu eksene katılmasında Doğu Akdeniz üzerindeki hesaplar fazlasıyla etkili oldu.
Bölgede Türkiye ve Avrupa'nın en az otuz yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacak miktarda bir rezerv olduğu kanıtlandı. Bu kaynakların paylaşımı üzerindeki mücadele birkaç yıldır sessiz sedasız yürümekteydi.
Özellikle doğalgaz kaynaklarının kısa sürede kullanıma hazır hale getirilmesi bu mücadeleyi daha görünür kıldı.
GKRY tek taraflı adımlarla bu kaynakları sahiplenmeye dönük adımlar atıyor.
Bir yandan uluslararası şirketlerle anlaşmalar imzalanırken, öte yandan İsrail, Yunanistan ve Mısır'la hem sondaj konusunda işbirliği hem de askeri anlaşmalar yaparak Türkiye'yi devre dışı bırakmaya dönük adımlar attı. Türkiye bu adımlara bigane kalmayacağını zaman zaman en üst perdeden dile getiriyor.
Sahada da bu yönde kararlı adımlar atıyor. Şubat ayında GKRY ile yaptığı anlaşma çerçevesinde sondaj için gelen İtalyan gemisini "birlikte batma" riskini göze alarak geri göndermişti.
Bu olaydan sonra dörtlü konsorsiyumun (GKRY, Yunanistan, İsrail ve Mısır) Amerikan firması ExxonMobil ile anlaşma imzaladığı ve bu firmanın gerekirse Altıncı Filo tarafından korunacağına yönelik iddialar dolaştı.
İsrail'den İtalya'ya uzanacak olan yaklaşık 2000 km'lik bir boru hattı anlaşmasının imzalanması ise meseleye yeni bir boyut katmakta. Bu hattın Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden İtalya'ya bağlanacak olması, Doğu Akdeniz rezervlerini Avrupa'ya taşıyacağı anlamına geliyor. Projenin finansmanını BAE'nin üstlenmesi ise hiç sürpriz olmayacaktır.
Zaman zaman Türkiye ile Mısır, AB, Yunanistan ya da İsrail'le gündeme gelen yakınlaşmayı bir de Doğu Akdeniz üzerinden okumak gerekir.
Bu güçlerin Türkiye'yi, Doğu Akdeniz'den uzaklaştırmak ve buradaki enerji kaynaklarından mahrum etmeye dönük bir strateji üzerinden hareket ettikleri ise artık gün gibi ortada.
Enerji kaynakları karşılıklı bağımlılık mı yaratacak yoksa sıcak bir çatışmaya mı neden olacak buna Akdeniz üzerinde iddia sahibi olan aktörler karar verecek. Ancak dikkatlerden kaçırılmaması gereken yalın bir şey varsa o da Türkiye'nin bu bölgeye daha fazla dikkat kesilmesi gerektiğidir.