İçişleri Bakanlığı PKK'ya karşı mücadelenin sonuçlarına dair çarpıcı detaylar paylaştı.
Yapılan açıklama oldukça somut verilere dayandığı için bir değerlendirme yapma imkanı da sunuyor.
Açıklamaya göre bu yıl toplam 87 bin 838 operasyon yapılmış. Kırsalda yapılan operasyonlar da son iki yıl da yüzde 173 artmış. Paylaşılan detaylar operasyonların sonuç verdiğine işaret ediyor: Yurtiçindeki terörist sayısı 3000 civarından 700-800 rakamına kadar gerilemiş. Yüzde 70 oranında azalma var. Bu yıl etkisiz hale getirilen terörist sayısı 1300 civarında, bunların içinde 100 kadar üst düzey örgüt yöneticisi de bulunmakta. Ayrıca aileler üzerinden yürütülen ikna çalışmaları da örgütten kopmalarda etkili olmuş. Son iki yılda teslim olan terörist sayısı 700 civarında. Örgütün eylem sayısı da neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Örgüte katılım ise son 30 yılın en düşük seviyesinde. 2015'te katılım 4000 civarında iken 2018'de bu rakam 95'e kadar düştü.
Bu tablo örgütün bütün alanlarda ciddi bir güç kaybı yaşadığını gösteriyor.
PKK'nın bu denli güç kaybetmesi tabii ki Türkiye'nin terörle mücadelesi sonucunda gerçekleşti.
Terör örgütünü tamamen bitirmek mümkün olmayabilir. Dağda ya da mağaralarda varlığını bir şekilde devam ettirebilir. Gerçi Türkiye buna da göz yummayacağını her fırsatta dile getiriyor ve bu bölgelerde de operasyonlar yürütüyor. Bu strateji ile örgütü etkisiz, hareketsiz ve saldırı kapasitesinden yoksun bir duruma sokmaya yaklaştı.
2016'da ilan edilen PKK'ya karşı yeni mücadele konsepti bütün alanlarda ofansif bir mücadele anlayışı üzerine temellenmekteydi. Bu anlayış sonucunda örgütün insan ve ekonomik kaynaklarını kurutmak, uluslararası bağlantılarını kesmek, mobilizasyonunu engellemek örgütü eylem yapamayacak duruma getiriyor.
Bununla birlikte 'asimetrik bir savaş' sayılan terörle mücadelede Türkiye'nin kullandığı araçlar da çeşitlenmiş durumda; örneğin İHA'ların etkin kullanımı örgütün hareketsiz bırakılması ve kaynaklarının kurutulması noktasında çok etkin bir rol oynamakta. Sınırların teknolojik imkanlarla efektif kontrolü de bu açıdan önemli. Bu durum aynı zamanda örgütten kopmaları da beraberinde getirmekte.
Ancak burada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta var: Terör durağan bir fenomen değil, şartlara adapte olan ve dönüşen bir şey. PKK da hem organizasyonel yapısı itibariyle hem de sahip olduğu imkanlar ve hareketliliği itibariyle dönüşüyor. Nasıl ki 1999'da Öcalan'ın yakalanmasından sonra 'eylemsizlik sürecini' fırsata çevirerek dönüştüyse, şimdi de dönüşüyor. Bunu dikkate almakta yarar var.
Bu açıdan bakıldığında ABD'nin üç örgüt yöneticisinin başına ödül koyma girişimi aldatıcı olmamalı.
ABD'nin bu hamlesinin PKK'nın işlevsizleştiği ve YPG'yi kalıcı hale getirmeye çalıştığı bir sürece denk gelmesi tesadüf değil. Bir başka deyişle aslında PKK'yı 'Türkiye'ye verdiği' ve tamamen gözden çıkardığı yanılgısına kapılmamak gerekiyor. Artık örgütün ağırlık merkezinin Suriye'ye kaydığı ve Kandil ya da Sincar gibi dağlık bölgelerde barınan bir örgüt olmaktan çıkarak alan kontrolü sağlayan bir yapıya dönüşme gayreti içinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye'nin bundan sonra dikkat kesilmesi gereken nokta da budur.