Suriye krizinin çözümü için dörtlü zirve toplanıyor. Zirve Türkiye'nin ev sahipliğinde, İstanbul'da gerçekleşecek.
Toplantıya Türkiye, Almanya, Fransa ve Rusya'nın devlet/hükümet başkanları katılıyor. Tartışma konuları da belli, Suriye sahasında güncel durum, İdlib mutabakatı, siyasi çözümün parametreleri.
ABD ve İran masada yok. ABD'nin masada olmayışı kendi tercihi. Suriye krizine yönelik çözümü gündeminden çıkaralı çok oldu. Yalnızca krizden nasıl faydalanacağına bakıyor. Bu anlamda stratejisini büyük ölçüde Fırat'ın doğusu üzerine kurduğunu biliyoruz. DEAŞ'la mücadele örtüsü altında YPG/PKK üzerinden Suriye'de çok ciddi adımlar atıyor. Zaman zaman Suriye'nin toprak bütünlüğünden dem vursa da PYD ile birlikte uyguladığı politika anayasal düzeyde bir statüye sahip bir yapı ortaya çıkarmak için uğraştığı apaçık belli. ABD bu politikayla Suriye sahasında bir kazanım elde etmiş gibi görünebilir. Ancak 1990'dan beri bu tarz krizlerde son sözü söyleme hakkını ve sonucu belirleme imkanını kaybediyor. Bir başka deyişle, Lübnan, Bosna ya da Kosova'da yaptığını yapamayacak. Mevcut politikalarla krizi kendi lehine sonlandırması mümkün olmayacak. Rusya ve Çin gibi küresel düzeyde rakip gördüğü güçlere daha fazla alan kaptıracak. Suriye krizinin çözümünün dışında kalmak bu süreci Rusya'nın ve Türkiye'nin; Suriye'nin yeniden inşasını da Rusya, Çin, Türkiye ve Avrupalı güçlere bırakması anlamına geliyor.
İran ise masanın dışında kalmaya içerlemiş gibi görünüyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Ansari'nin İstanbul Zirvesine gönderme yaparak "biz olmadan Suriye'de çözüm olmaz" mealindeki sözleri bu duruma işaret. Ancak Suriye'de, yalnızca çatışma üzerine odaklanan stratejisinin ceremesini çekmeye başladığını söylemek mümkün. Özellikle ABD yaptırımları ile birleştirildiğinde İran'ın Türkiye, Rusya ve Avrupa'ya olan ihtiyacı daha fazla ortaya çıkacak.
Suriye krizinde etkin bir rol oynayan Türkiye ve Rusya'ya bu zirvede Almanya ve Fransa'nın eklenmesi dikkat çekici. Bu ülkelerin özellikle İdlib krizinde diken üstünde oldukları biliniyordu. Daha fazla mülteci almak istemeyen Avrupa'nın sözcüsü konumunda hareket ediyorlar. Temel odak noktaları da yeni bir mülteci dalgasının oluşmaması ve Suriye'nin yeniden inşa sürecinden pay kapmak. Dolayısıyla krizin siyasi çözümü söylemini hararetle destekliyorlar.
Bir süredir Türkiye ve Rusya tarafından da dile getirilen bu söylemin içeriğinin nasıl oluşturulacağı Türkiye açısından büyük önem taşıyor.
Siyasi çözüm aynı zamanda, Türkiye'nin güvenlik endişelerini de içeren bir formüle sahip olmalı. YPG'nin kontrol alanlarına sahip olduğu ya da Suriye'nin belirli bir kısmı üzerinde anayasal bir statüye sahip olma pahasına benimsenecek bir siyasi çözümün Türkiye tarafından kabullenilmesi mümkün değildir.
Son dönemlerde Rusya Fırat'ın doğusundaki mevcut duruma daha fazla itiraz etmeye başlaması bu sorunda Türkiye'nin elinin güçlendiğine işaret. Almanya ve Fransa benzer bir tavrı takınmadıkça Türkiye ile işbirliği yapmaları mümkün değil. Özellikle bir süre önce PYD lehine bir söylem geliştiren ve ABD'nin pozisyonuna yakın duran Fransa'ya dikkat edilmeli.