Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda kaybolmasının üzerinden yaklaşık on gün geçti.
Her gün yeni bilgi ve belgeler ortaya dökülüyor. Farklı ülkelerden açıklamalar geliyor.
Ve gelişmeler Suud'luların hoşuna gidecek türden değil elbet.
Uluslararası medyada meseleyi Türkiye'nin kucağına bırakma ya da Türkiye ile Suudi Arabistan arasında büyük bir krizin başlangıcı olarak sunan haber ve yorumlar da artmaya başladı. Bu yorumlar ayrı bir değerlendirmenin konusu.
Ancak ABD'nin de geç ve fakat oldukça üst düzeyde meseleye dahil oluşu krizin boyutlarını değiştirebilecek bir mahiyete sahip.
Trump, Dışişleri Bakanı Pompeo ve Ulusal Güvenlik danışmanı Bolton'un, Suud'lu yetkililerle ayrı ayrı görüşmeleri bu duruma işaret ediyor. Dahası ABD'li yetkililer bu meseleye ilişkin bir kriz yönetimi kurulmuşçasına bir görüntü veriyor. Kaşıkçı'nın nişanlısının bizzat Trump tarafından Washington'a davet edilmesi ise meseleyi mümkün olduğunca uluslararası düzeyde kamusallaştıracaklarına işaret.
Yirmi iki senatörün Trump'a mektup yazarak Magnitsky yasası çerçevesinde bir soruşturma başlatması ve yaptırım uygulanmasını talep etmesi, meselenin ABD gündemini daha fazla işgal edeceğine işaret ediyor.
Küresel Magnitsky yasası, insan hakları ihlali ve yolsuzluk sebebiyle ABD hazinesinin kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulamasına olanak vermekte.
Yasa çerçevesinde itham edilen kişi ve kurumların ABD vatandaşı olmasına gerek yok. Başka bir deyişle ABD yönetimi bu yasa çerçevesinde insan hakları sopasını kullanma imkanı elde etmiş oluyor.
Şimdi Suudi Arabistan'a karşı kullanma kozunu elde etti. İş gerçekten yaptırım uygulamaya varır mı yoksa Trump'ın birkaç yüz milyar dolar daha koparması ile kapatılır mı, göreceğiz.
Muhtemelen Trump yönetimi el yükselterek ve hatta tehdit ederek Suud'luları daha fazla köşeye sıkıştırıp istediğini alınca da meselenin üstünü kapatacak. Nitekim ABD istihbaratının da işin içinde olduğuna dair yazılar da dökülmeye başladı.
Washington Post gazetesinde yayınlanan bir haber bunu ayan beyan ortaya döktü. Habere göre Suud istihbaratı, henüz ABD'de iken büyük vaatlerle Kaşıkçı'yı ülkeye geri getirmeye karar vermiş. Fakat ABD istihbaratı bundan haberdar olunca bu operasyonun ABD'de yapılmasını engellemiş. Böylelikle operasyonun yeri değişmiş oluyor.
Bu noktada dikkat çeken hususlar ise Suud'luların ABD'ye güvenirken bir kez daha aldatılmış olması. ABD'ye bu kadar bağımlı olmanın geldiği nokta diplomatik temsilciliğinizin bir suç mahalli olmasıyla sonuçlanabiliyor. Dahası yine bu kadar güvendikleri ABD tarafından anında 'satılmış' olmaları.
Dikkat çeken ikinci husus ise ABD istihbaratının başından beri bu işten haberdar olması.
Bu durumda ABD yönetiminin Küresel Magnitsky yasasını işletmesi kolay görünmüyor. Fakat Trump'ın bu ayrıntıyı umursamaması pek olası değil. Kendisi de meselenin suç ortağı olmasına rağmen Suudi Arabistan'a en azından kısa vadede daha fazla baskı yapacak.
Sonuç olarak Kaşıkçı meselesi Suudi Arabistan ile ABD arasında bir krize dönüşüyor. Türkiye'yi her meselede zora sokmaya çalışanların hevesleri de kursağında kalmış oluyor.