ABD tarafından İran'a uygulanan yaptırımların ikinci aşaması başlıyor. Ağustos ayında ilan edilen ilk aşamada yaptırım kalemleri İran ve ticaret yaptığı ülkeler açısından ikincil öneme sahipti. Buna rağmen İran ekonomisi Ağustos'tan bu yana oldukça zor günler geçiriyor. Buna paralel olarak halk hoşnutsuzluğunu sokaklara da taşımış ve bazı gösterilerde can kaybı bile yaşanmıştı.
Bugün başlayan yaptırımlar ise İran ekonomisini önemli ölçüde etkileme potansiyeline sahip. Çünkü petrol ve doğal gaz da yaptırım kapsamına alındı.
Türkiye, Rusya, Hindistan, Rusya, Çin gibi birçok ülke yönetimi yaptırımların tekrar uygulanmasına karşı çıkmasına rağmen şirketlerin ABD'nin kararına uyması, İran'ın işini daha zor hale getiriyor.
Dolayısıyla eğer Amerikan yönetimi kararlılığını sürdürür ve zikrettiği yaptırımları hayata geçirirse İran ekonomisini daha zor günler bekliyor. Çünkü ABD'nin imtiyaz tanıdığı şirketler ve ürünlerin dışında üçüncü taraflar da İran'la ticaret yapamayacak. Şu ana kadar birçok ülke ve şirket yaptırım kararlarını uygulayacağını açıkladı. Bu anlamda en büyük sürprizi Çin yaptı. Petrol konusunda Ortadoğu'ya bağımlı olan ülkelerden biri olan Çin İran'dan petrol ithalatını kademeli olarak düşürdü. Çin'in bu kararı İran'ın petrol ihracatını etkilemiş durumda. Birçok ülkenin aynı uygulamayı hayata geçirmesi sonucunda Temmuz ayı ile kararlaştırıldığında İran'ın ihraç ettiği petrol %30 civarında düştü.
Ekonomisi petrol ihracına dayalı bir ülke için bu oran oldukça önemli.
Petrol üreticisi diğer ülkelerin petrol arzını artırmamaları durumunda ise fiyatların yükselmesi kaçınılmaz olacak.
Bu anlamda ABD en büyük baskıyı Suudi Arabistan'a yapmaktaydı. Kaşıkçı krizi dolayısıyla sıkışan Suud rejiminin eline önemli bir koz geçmiş oldu. Nitekim Trump'ın tehditvari açıklamalarından sonra dile getirdikleri konu petrol arzını azaltmaktı. Suudi Arabistan'ın petrol arzını sabit tutması ya da azaltması demek Çin, Japonya ve Avrupa ülkelerinin İran lehine seslerini daha fazla yükseltmesine neden olabilir. Dolayısıyla ABD-Suud ilişkileri de ilginç bir döneme girmiş bulunuyor. Kısa bir süre öncesine kadar İran'ın sıkıştırılmasını en fazla talep eden ülke Suudi Arabistan'dı. Bunun için de Trump yönetimine baskı yapmaktaydı. Fakat ABD yönetiminin Kaşıkçı cinayetindeki tavrı dolayısıyla ABD'nin peşine takılmayı reddederse Trump'ın kendisine karşı el yükseltmesine neden olabilir. Hatta İran'a karşı yumuşamış gibi görünmesine bile neden olabilir.
Bu tablo karşısında İran'ın ne yapacağı oldukça önemli. ABD ile tekrardan müzakere ederek yumuşamayı tercih mi edecek yoksa daha da radikalleşecek mi göreceğiz.
Şimdiye kadar durumu idare etmeyi tercih etti. Yani Suriye başta olmak üzere bazı yerlerde taviz vererek ABD ve İsrail'le daha fazla gerilmemek için çaba harcadı.
Hatta ABD ile yeniden müzakere etmek için çeşitli yolları denedi. Muhtemelen bundan sonra da bu tavrını sürdürmeye devam edecek.
Kendisinden talep edilen on iki maddeden bazılarında taviz vererek baskıyı azaltmaya çalışacak.
Bu maddelerin üç ana kategoride sınıflandırılabileceğini söylemek mümkün.
İran'ın nükleer ile konvansiyonel silah kapasitesi ve Ortadoğu'daki yayılmacılığı.
Bir başka deyişle Trump, Obama'nın istediğinden çok daha fazlasını istiyor.
Buna karşın İran, Türkiye ve hatta Suud ile müzakerelerini artırmanın yollarını deneyecek. Türkiye'nin yaptırım kararından muaf tutulan ülke olması İran için en büyük şans. İran, Suriye ve Irak'ta Türkiye ile anlaşma yolunu seçerse bu cendereden çıkış yolunu dahi bulabilir. Nobran tavrını devam ettirmesi durumunda ise bir çöküşün eşiğine gelmesi ya da ABD ve İsrail'e istedikleri tavizleri vermek dışında pek bir seçeneği kalmayacak. Çünkü Amerikan yönetimi, ilan edilen on iki maddenin gereğini yerine getirmedikçe İran'a yönelik yaptırımların devam edeceğini her fırsatta dile getiriyor.
Bu tavizleri vermesi ise hiç kolay değil. Nitekim talep edilen on iki madde, İran'ın dize getirilmesi anlamını taşıyor.