Arama

Zekeriya Erdim
Ekim 12, 2019
Tarafımız belli olsun
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İnsan, yaratılış gayesi ve misyonu bakımından; iradesi ve insiyatifi olmayan, tercih yapma yetkisi ve sorumluluğu bulunmayan "nötr" bir varlık değildir. Olaylar ve durumlar karşısında; iyilik ile kötülük, doğru ile yanlış, hak ile batıl arasında bir temel "tercih" yapıp tavrını ve tarafını netleştirir.

Dünyada; ortak değerler etrafında birleştiği, bütünleştiği dostlarının ve yakınlarının yanında durur. Ahirette ise; inancımıza göre, "sevdikleriyle birlikte" haşrolunur.

Türkiye, huzuru ve güveni sağlaması mümkün ve muhtemel olan tüm diplomatik kanalları sonuna kadar kullandıktan sonra; fiili müdahalenin kaçınılmaz zaruret haline geldiğini görüp, sınır ötesine askeri harekat başlattı. Hem vatanın ve milletin güvenliğini sağlamak, hem de milyonlarca "mülteci"nin yurtlarına ve yuvalarına geri dönmelerine zemin hazırlamak için; herkese ve her şeye rağmen, tarihi bir adım attı.

Şimdi, Suriye sınırında başlayıp Fırat'ın doğusuna doğru devam eden "Barış Pınarı" harekatına; içeride ve dışarıda, destek olanlar da karşı çıkanlar da var. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; kendi önceliklerine göre tavır alıyorlar, taraf oluyorlar.

Kimilerinin tavırları yahut tarafları; vatan, millet, din, devlet menfaatlerine ve maslahatlarına göre şekilleniyor. Kimilerinin var oluşları ve temel duruşları ise; bağlı yahut bağımlı oldukları merkezlerin yönetmelerine, yönlendirmelerine göre belirleniyor.

AK KOYUN, KARA KOYUN

Daha şimdiden, harekat ayırt edici bir "ölçek" haline geldi. Turnosol kağıdı gibi renk verdi, şekil gösterdi; "ak koyun" ile "kara koyun" belli oldu.

TBMM'de gurubu bulunan siyasi partiler; iktidarıyla, muhalefetiyle, "devletimizin ve askerimizin yanındayız" mesajları yayınladılar. Terörün, teröristin ve onların perde arkasındaki patronlarının maşası, bağlısı, bağımlısı olan siyasiler ise; her zaman olduğu gibi "bebek katilleri"nin yanında yer aldılar.

Sivil toplum kuruluşlarının büyük çoğunluğu, sosyal ve siyasal mülahazaların ötesine geçip; "mehmetçiğe destek" mesajı verdi. Ülkesiz ve ilkesiz taşeronlar olup, her fırsatta devletin ve milletin aleyhine çalıştıklarını bildiğimiz bazı kurumlar; gene adetlerinin ve fıtratlarının gereğini yaparak, "savaşa hayır" cephesinin içine girdi.

Bu arada aydınlar, sanatçılar, yazarlar, çizerler arasında da benzeri bir ayrışma oluştu. Ülke ve ilke hassasiyeti olmayanlar, aynı safta buluştu.

Yabancı ülkeler de tavırlarını, taraflarını belli ettiler. Kimileri "karşı" çıktı, kimileri "tarafsız" kaldı, kimileri "hak veriyoruz ve destekliyoruz" dediler.

En sinsi, kaygan, kaypak, bukalemunce tavır ABD'den çıktı. Kendisi aradan çekildi; bizi, yıllardır büyütüp beslediği, silah ve mühimmat verip tetiklediği terör örgütleriyle baş başa bıraktı.

En acısı ise; adı "İslam", halkı "Müslüman" olan bazı ülkelerin "kukla" yöneticilerinin şahsiyetsiz duruşları. Gönül coğrafyamızın her karış toprağını kan gölüne dönüştüren müstekbirlerin vahşi planlarına "alet" oluşları.

İNŞALLAH ÇİFTE DÜĞÜN

Yetmişli yıllarda, "sağ-sol çatışmaları" ile iç savaş yahut ihtilal provalarının yapıldığı günlerde; bizim kuşağın diline pelesenk ettiği mısralar vardı. Onlar, moral ve motivasyon takviyesi sağlayan doğaçlama şarkılardı.

"Ümid etme behey gönlüm, / Cephedeyim sevemem yar; / Ben aşkı sineme gömdüm, / Öç alacak düşmanım var. / Gemi tufana tutulmuş, / Yad körükler zelzeleyi; / Pür dert derdi unutturmuş, / Kim hatırlar sevgiliyi" diyorduk. Arkasından; "Devran dönüp yaz gelende, / Sen de güle bakan gönül; / Gazadan galip dönende, / Çifte düğün yapan gönül" ilavesiyle "bahar"dan sonra gelecek "yaz"ı hayal ediyorduk.

Bizler eskidik ama milletin "mücadele ruhu" taptaze duruyor. Cepheye giden Mehmetçikler de kavli ve fiili dualarıyla destek olan anneler, babalar, dedeler, ebeler, kardeşler, bacılar, gelinler, bebeler, nişanlılar, sözlüler de dünyaya aynı mesajı veriyor.

Askerlerimiz; cepheye, "düğüne-bayrama gider gibi" coşkulu gidiyorlar. Sivillerimiz; tarihi ve kültürel genetiğine uygun olarak, "vatan için malımız da canımız da feda olsun" diyorlar.

Görünen o ki; zalimlere, hainlere, gafillere rağmen Türkiye kendisine yakışanı yapacak. Ortam ısındıkça; "koynumuzda beslediğimiz yılanlar ve çıyanlar" iyice ortaya çıkacak.

Sınır içine de sınır dışına da huzur ve güven getirip, "çifte düğün" yapacağız inşallah. Her rüzgar esişinde külleri savrulup, özündeki közü ortaya çıkaran milletimize maşallah.

Bu arada, unutulmaması ve ihmal edilmemesi gereken çok önemli şeyler var. Geçmişin tecrübe ve birikimlerini geleceğin yol işaretleri haline getiren insanlar ve toplumlar, daha uzun ve güvenli bir hayat yaşıyorlar.

Doğal ve doğru bir şekilde oluşan, gelişen, kendiliğinden "milli birlik ve beraberlik ruhu"na dönüşen sosyal ve psikolojik iklimi; kalıcı huzurun ve güvenin temel dinamiği haline getirmeliyiz. Özellikle yetişme çağındaki çocuklarımıza ve gençlerimize; "barışı temin için savaşa hazır olma" bilgisini ve bilincini vermeliyiz.

Kalem tutan elleri, silah tutmaya da hazır olsun. Zaruret halinde çekmek üzere, kılıcımız bileyli olarak kınında dursun.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN