Masalcı meşhurlara itirazımız var
Milli Eğitim Bakanlığı, "uzaktan eğitim" yolunda, yeni bir adım attı. Youtube kanallarında ve TRT EBA ekranlarında; "Anadolu Masalları" konulu bir proje başlattı.
Öğretmen Yetiştirme-Geliştirme Genel Müdürlüğü ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle; "akademik" bir heyet oluşturularak, en sevilen masallar derlenmiş. Arkasından; her bir masal, "çocuğa görelik" ilkesine göre yeniden düzenlenmiş.
Ayrıca, Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri de "görsel tasarımlar" yapmışlar. Böylece, söz konusu masallara, ayrı bir estetik değer katmışlar.
İşin asıl önemsenen ve iftiharla öne çıkarılan tarafı; "sanat dünyasının ve TV ekranlarının deneyimli isimleri" tarafından anlatılıyor olması. Alanında "ünlü" yahut "meşhur" olmuş popüler kimselerin, projeye katkıda bulunması.
Aslında, konunun teker teker ele alınıp incelenmesi, irdelenmesi gereken birkaç yönü var. Çocuk masallarının, gençler için eğitim hizmeti veren "akademik" bir heyet tarafından seçilip düzenlenmiş olmasının sorgulanması; hangi "ölçüler" yahut "değerler" üzerinden içerik tercihi yapıldığının tartışılması; yetişme çağındaki lise öğrencilerine havale edilen görsel tasarımların, "Anadolu irfanı" diye özetleyebileceğimiz yerli ve milli ruhu yansıtma konusunda yeterli olup olmadığına bakılması; ilk akla gelen başlıklar.
Ancak; biz, şimdilik başka bir meselenin altını çizmek istiyoruz. Proje kapsamında, "masal anlatıcısı" olarak seçilen ve yaptıkları icraat "lütuf" yahut "ikram" gibi takdim edilen hanımefendilerin, beyefendilerin oluşturduğu veya oluşturacağı "fotoğraf" üzerinde durma gereği duyuyoruz.
KİMİ TEMSİL EDİYORLAR?
Normal şartlar altında; hiç kimsenin özel hayatı, kimliği, kişiliği bizi ilgilendirmez. İçlerinden herhangi birisiyle kişisel sorunumuzun olduğu, aramızda bir husumet bulunduğu da asla söylenemez.
Fakat, bu insanlar, yetişme çağındaki çocuklarımız için "rol model" olacaklarsa; o zaman durum değişir. Annelerin, babaların, öğretmenlerin, idarecilerin, aydınların, yöneticilerin alıcı gözüyle bakıp değerlendirme yapmaları gerekir.
Öncelikle, temel bakış açısını ortaya koyacak bir soru sorulmalı. "Bu projenin asıl amacı masallar mı, meşhurlar mı?" meselesi üzerinde etraflıca durulmalı.
Kamuoyuna yansıtılma biçiminden anlaşıldığına göre; sanki büyük bir marifetmiş gibi, meşhurlar öne çıkarılıyor. Anadolu masalları üzerinden verilmesi öngörülen eğitici mesaj ve muhteva; hayli geride ve gölgede kalıyor.
Ayrıca, kimlerin ve hangi değer ölçülerine göre seçtiklerini bilmediğimiz bu masalcılara; usul ve muhteva açısından itirazımız var. Çünkü, onlar; "sosyal çoğunluk" açısından da, "siyasal çoğunluk" açısından da bu ülkeyi ve toplumu yeteri kadar temsil etmiyorlar.
İstisnalarını tenzih ederiz ama büyük çoğunluğunun defalarca evlilik dışı "aşk hayatı" yaşamış, eş ve sevgili değiştirmeye bir türlü doyamamış, milli ve manevi değerleri benimseyip hayatın merkezine koyamamış kimseler olduğunu görüyoruz. Hatta, bazılarının; sosyal alanlarda ülkenin ve toplumun temel değerlerine kesin "karşı", siyasal konularda sandıktan çıkmış meşru hükümetlere keskin "muhalif", ideolojik tartışmalarda dışarıdan destekli illegal oluşumlara aşırı "taraftar" beyanlarda bulunduklarını biliyoruz.
Ortalama bir aklın ve vicdanın bakışına yahut görüşüne göre; böyle durumlarda, en azından, toplumun tüm kesimlerinin, dengeli bir şekilde "temsil" edilmesi gerekir. Nüfusunun asgari yüzde yetmişi "dindar ve muhafazakâr" yelpazede yer alan bir ülkede; bu çevrelerden de seçilmiş birilerinin bulunması beklenir.
Anlatıcılar arasında, çoğunluğun dedesine, ebesine, babasına, annesine, amcasına, dayısına, teyzesine, halasına, abisine, ablasına benzeyen kimse yoksa; bu çocuklar ne düşünecek yahut hissedecekler? Kendi iç dünyalarında; hangi insan tipini ve hayat modelini tercih edecekler?
Avrupa'da, Amerika'da, Uzak Doğu'da, Rusya'da yaşayan azınlıklar olsaydık bile; "adil temsil" beklerdik. "Nüfus" oranımıza denk düşecek derecede, "nüfuz" sahibi de olmak isterdik.
Şunca yıllık sosyal ve siyasal mücadelelere, çoğulcu-katılımcı demokrasi yolunda alınan mesafelere rağmen; sözde "çoğunluk", özde "azınlık" olmaktan kurtulamadık mı? Dini ve devleti, vatanı ve milleti için seve seve can verenler; siyaset ve bürokrasi masasında, kendimize bir yer bulamadık mı?
Bakanlık, öğrencilere; "siz de bu meşhurlar gibi olun" mu diyor? Öğretmenlere ve idarecilere; "işte böyle bir nesil yetiştirin" mesajı ya da talimatı mı veriyor?
Anlaşılan o ki; birileri, organize bir şekilde, bize "masal" anlatma lütfunda bulunuyorlar. Ancak, ilhamını Anadolu irfanından değil, başka diyarlardan ve dünyalardan alan bir "hayat modeli" sunuyorlar.
DOĞRUSU NASIL OLABİLİRDİ?
Bizim, masallarımıza da onların çocuklarımıza anlatılmasına da bir sözümüz yok. Ancak, çok delikten, defalarca ısırıldığımız için; artık, gümüş tasla sunulan zehirlere karnımız tok.
Ayrıca, hırsız içeriden olunca; hiçbir kapıya kilit dayanmayacağını biliyoruz. Bunca yaşanmışlıktan sonra; hangi taşın hangi başı yaracağını daha kolay görüyoruz.
Projenin seçici kurulu, düzenleyici kadrosu, anlatıcı ve tasarımcı ekibi; dili ve hali bu işe yatkın olup hayatı çocukların içinde geçen öğretmenlerden ve idarecilerden, yaşayan masal yazarları ile ressamlarından ve yayıncılarından oluşmalıydı. Ömrünü, gönlünü, mesleğini, mesaisini çocuğa ve çocukluğa adamış; kaderini vatanının ve milletinin kaderine bağlamış şahsiyetler; "masal dili ile kültür ve medeniyet inşa etme" hedefinde buluşmalıydı.
Öte yandan; bizim, nesillere mal olmuş "masalcı dede" yahut "nine" örneklerimiz ile "masal kahramanı" modellerimiz var. Anadolu masallarını anlatacak kimseler; neden masal dünyamızın sembol isimlerini canlandırıp temsil ediyor olmasınlar.
İlla "manken, oyuncu, sanatçı, spiker, sunucu" cinsinden bir tercih yapılacaksa; hakikaten olmasa bile nezaketen, nezaketen olmasa bile siyaseten, dindar ve muhafazakâr kesimden birileri de tercih edilemez miydi? Ağır bedeller ödeyerek, vesayet rejimlerinin darbelerinden ve dayatmalarından kurtulup "inanç özgürlüğü" ipini göğüsleyen başörtülülerden; uzun ve yüksek atlamalı engelleri aşarak millet iradesi ile devletin en yüksek makamlarına kadar gelen "İmam Hatip" kökenlilerden birileri; bu "masalcı meşhurlar" listesine giremez miydi?
Yıllardır, "itaat" görevimizi gönül rahatlığı içinde yerine getirmeye çalıştığımız makamlara; "ikaz" ve "itiraz" görevimizi de arz ediyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal haklarımız ve sorumluluklarımız açısından; bu yanlışın, tez zamanda düzeltilmesini bekliyoruz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İftar sofraları, irfan sofraları (08.05.2020)
- Salgın günlerinin sosyolojisi ve psikolojisi (05.05.2020)
- Şeytanın adamları ve adımları (01.05.2020)
- Dilimizi ve düşüncemizi de virüslerden korumalıyız (27.04.2020)
- Koronavirüs günlerinin Ramazannâmesi (23.04.2020)
- Yeniçağın savunma stratejisi (20.04.2020)
- Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar (16.04.2020)
- Netflix, koronadan daha tehlikeli bir virüs (13.04.2020)