İnsanoğlunun yeryüzü mektebindeki "kulluk imtihanı" gereği; Âdem ile İblis devrinden ve Habil ile Kabil döneminden bu yana, Rahman'ın defterinde adı olanların Şeytan'ın defterinde de adı vardır. Dosdoğru yolun dışına çıkardığı gafilleri, hainleri, azgınları, sapkınları yedeğine alıp "gönüllü askerler" yaparak; iyileri ve iyilikleri engelleme, kötüleri ve kötülükleri destekleme durumundadır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu hal ve gidişin örneklerini görüyor, öykülerini duyuyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal olarak; hayatın bütün alanlarında ve konularında, doğrudan yahut dolaylı olarak muhatap oluyoruz.
Şeytan'ın adamları ve adımları; her zaman, her yerde, her türlü kılık ve kıyafet içinde, sürekli olarak "fitne" ve "fesat" tohumları atıyorlar. Ancak, görünen o ki; genelde yeryüzü coğrafyası, özelde İslam Dünyası için "rol model" olma imkânı ve ihtimali yüksek görünen Türkiye'ye, daha fazla yığınak yapıyorlar.
Onun için; bize daha çok kaza, bela geliyor. Her ihtimale hazır vaziyette ve eli tetikte durmak, her cephede kesintisiz teyakkuz halinde bulunmak; hemen her dönemin kaçınılmaz zarureti oluyor.
ŞER İTTİFAKININ ŞİRRETLİĞİ
Salgınla mücadele sürecinde, "dünyanın gözde ülkelerinden biri" haline geldik. Geçtiğimiz günlerde; Ramazan ayı münasebetiyle, "rahmet ve bereket iklimi" içine girdik.
Devlet-millet işbirliği; "dosta ümit, düşmana korku" verecek seviyeye ulaştı. Kamunun, özel sektörün, sivil toplumun "iyilik ve yardım eli"; sınırları bile geçti, kıtaları bile aştı.
Bu durum; "birleşik şer ittifakı" mensuplarının uykularını kaçıran, kaygılarını artıran bir göstergeydi. Her zaman olduğu gibi, gene bir yolunu bulup; suyu bulandırmaları, fitneyi uyandırmaları gerekirdi.
Önce, virüs salgınını bahane ederek; "Ramazan'ı erteleme" tartışması başlattılar. Namazda gözü, ezanda kulağı olmayanlar; dindar kesimin inanç ve ibadet fıkhını belirleyip, "fetva" vermeye kalkıştılar.
23 Nisan münasebetiyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, binlerce çocuğa bir dergi dağıttı. Kullandığı yazı ve görsellerle, yan yatırılmış "Allah" lafzını Yahudi din adamının oturağının altına koydu; "Alevilik" mezhebini yahut meşrebini, "ayrı bir din" gibi gösterdi; demokrasi için, "seçimin yeterli olmadığı" tezini anlattı.
Sonra, yasal görevi din konusunda toplumu aydınlatmak olan Diyanet İşleri Başkanı'nın, Cuma hutbesinde "vücut ve çevre temizliğini, iyiliği ve yardımlaşmayı, ahlakı ve adaleti tavsiye" edip "sarhoş edici ve uyuşturucu şeylerden, zina ve eşcinsellik gibi azgınlıklardan ve sapkınlıklardan uzak durun" deyişinden rahatsız olarak; geniş kapsamlı bir "linç kampanyası" içine girdiler. İslam dinine ve mensuplarına ağır hakaretler edip; işi "Diyanetin kapatılması" yahut "din vergisi ihdas edilerek sadece dindarlardan alınması" noktasına kadar getirdiler.
Aynı çevreler tarafından; "azınlığın azgınlığı" niteliğinde olan ve "kadın kadına, erkek erkeğe, her iki cinsle birlikte cinsel ilişki kurmayı ve cinsiyet değiştirip kadınken erkek, erkekken kadın olmayı" savunan LGBT mensuplarına ve taraftarlarına sahip çıkıldı. Söz konusu azgınlara ve sapkınlara dil uzattığı iddiasıyla; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş hakkında "suç duyurusu" yapıldı.
Hemen arkasından; "darbe, işgal, iç savaş" davetçileri sahneye çıkıp oyuna dâhil oldular. Vaziyetten vazife çıkararak; "çok yakında, seçimle yahut başka bir yolla iktidarın ve hatta düzenin değişeceği" imasında bulundular.
Bütün bu olaylar ve durumlar sırasında; millete ve değerlerine muhalif olmayı "tarihi görev" haline getiren Ana Muhalefet Partisi, gene "başrol" oyuncusu oldu. Kendisini dine ve devlete, vatana ve millete bağlı gibi gösteriyor olmakla birlikte, bütün bunların amansız düşmanlığını dert ve dava edinen kesimlere koltuk değnekliği yapan bazı kişiler ve kurumlar ise; sessiz ve sedasız, renksiz ve şekilsiz, tarafsız ve takatsiz bir güruh olarak kaldı.
ABDEST TAZELEME ZAMANI
Şimdi bize düşen; abdest ve niyet tazeleyip, safları sıklaştırarak, Şuayip Peygamber'in "raht" mekanizması içinde bulunan müminler gibi birbirimize kenetlenmek. Sahih iman, sâlih amel, sağlam duruş silahını kuşanarak; yeni bir aşk ve şevk ile "iyileri ve iyilikleri çoğaltma, kötüleri ve kötülükleri azaltma" seferberliği içine girmek.
Sivrisineklerden ve gittikleri her yere taşıyıp bulaştırdıkları mikroplardan korunmak yahut kurtulmak için; yakın ve uzak çevremizde bulunan bataklıkları kurutmak. Kavli ve fiili dualarla; daha temiz, daha huzurlu, daha güvenli bir ülkenin ve toplumun temellerini atmak.
Bu cümleden olmak üzere; güncel olaylarla ve durumlarla ilgili bazı temel tespitlerimizi ve tekliflerimizi gündeme getirmek istiyoruz. İlgili kişilerden ve kurumlardan "icraat"; sorumlu ve duyarlı kamuoyundan "destek" bekliyoruz.
1.Şefkat ve merhamet dininin mensupları olarak; her yerde, her zaman, herkes için, her türlü azgınlığın, sapkınlığın, haksızlığın, adaletsizliğin, zulmün, işkencenin, şiddetin, terör eyleminin karşısında olmalıyız. Bizi biz yapan, kurduğumuz devletlerin ve ürettiğimiz medeniyetlerin gücüne güç katan temel değerlerimizi "koruma ve gözetme, temsil ve tebliğ etme" makamında bulunan siyasilerin, bürokratların, aydınların, sanatçıların sonuna kadar arkalarında durmalıyız.
2.Giderek aile kurumunu sallayıp sarsma, toplum binasını çatırdatıp yıkma noktasına doğru ilerleyen "ahlaki azgınlıklar ve cinsel sapkınlıklar"; ülkemiz ve toplumumuz, dünyamız ve insanlık âlemi için salgın hastalıklardan daha büyük bir tehlikedir. Ondan dolayı ve hiç tereddüt edilmeden; bu "ifsat" hareketlerine hizmet eden yayınlar derhal durdurulmalı, kurumlar bir an önce kapatılmalı, faaliyetler tamamen engellenmelidir.
3.Dinimize ve değerlerimize düşmanlık yapanlar, ahlaki azgınlıkları ve cinsel sapkınlıkları destekleyip yaymaya çalışanlar, devletimizi ve milletimizi darbe girişimleri ile iç savaşa sürükleyip vesayet altına almaya kalkışanlar; yerel yasaların ve uluslararası sözleşmelerin eksiklerinden, yanlışlarından, farklı şekillerde yorumlanmaya müsait esnekliklerinden ve boşluklarından istifade edip onları "dayanak" olarak kullanıyorlar. Millet iradesiyle oluşan, milletin istekleri ve ihtiyaçları için çalışan siyasal yapılar; eksikleri tamamlayacak, yanlışları düzeltecek, istismarları önleyecek yasal düzenlemeleri yapmak için kimi, neyi bekliyorlar?
4.İlgili kadrolar ve kurumlar, bizim göremediğimiz yahut bilemediğimiz "dâhili ve harici mücbir sebepler" yüzünden, bu iradeyi gösterme gücüne ve imkânına sahip olmadıklarını düşünüyorlarsa; adına "sine-i millet" dediğimiz ana kucağına yönelsinler. Bir "seferberlik" de bunun için ilan edip; aziz milletimizin, zor zamanlarda ortaya çıkarak bütün tezgâhları ve tuzakları bozan "diriliş ve direniş ruhu" geleneğine güvensinler.
Zekeriya Erdim