Arama

Zekeriya Erdim
Nisan 16, 2020
Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kişiler; genellikle ve çoğunlukla, inandıkları gibi yaşarlar. Sözleriyle ve fiilleriyle; değer ölçülerine göre oluşturdukları, geliştirdikleri yaşama biçimlerini "meşru ve münasip" göstermeye çalışırlar.

Kurumlar ise; mensuplarının ve yöneticilerinin benimsedikleri temel değerlere göre şekillenir. Ona göre tarif edilir, tanımlanır; "kurum kimliği" ve kültürü belirlenir.

Şüphesiz, insanlar; "irade sahibi" varlıklar olarak, inanç sistemlerini ve hayat modellerini seçme hakkına sahiptirler. Başkalarının özgürlüklerine gölge düşürmemek yahut halel getirmemek şartıyla; kendi alanlarında, diledikleri kadar "özgür seçim" tercihi yapabilirler.

Ancak, içinde bulundukları toplumun geneli açısından; evrensel ilkelerden birine uygun davranıp "oldukları gibi görünme, göründükleri gibi olma" samimiyeti göstermeleri beklenir. Bunu yapmayan, bukalemun gibi renkten renge kalıptan kalıba giren, bulunduğu ortama göre maske kullanıp asıl yüzünü göstermeyen kimselere; kültür ve medeniyet dilimizde, "münafık" denir.

Bilindiği gibi, vahye dayalı dinlerin ve toplumların tamamında; "münafıkların şahı" şeytandır. İnsana "sağ taraftan" yaklaşarak, yani yanlış amellerini süslü gösterip iyilik yapıyormuş görüntüsü içinde kötülüğün tezgahına, tuzağına çekerek; kandırır, dolandırır, azdırır, saptırır, yoldan çıkarır.

Ne yazık ki; bizim ülkemizde ve toplumumuzda da münafıklığı marifet sayan yahut metot olarak benimseyen kişiler, kurumlar var. Milletin temel değerlerini yıpratmak, yok etmek için; her fırsatı ganimet bilip, sonuna kadar kullanıyorlar.

Bu günlerde, bu "alacakaranlık" dizisinin yeni bir bölümünü yayınlamaya başladıklarını görüyoruz. Virüsle mücadele sürecinin ilkelerini, prensiplerini istismar ederek; sağlık tedbirleri gerekçesiyle, "Ramazan fitnesi" çıkarmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz.

DİNİMİZE KARIŞANLAR, BARİ EHİL OLSALAR

Cahillik deryasının en derin noktası; "bilmediğini bilmemek" diye tarif edilir. Onun içindir ki; "cahil dostum olacağına, âlim düşmanım olsun" sözü sıkça söylenir.

Din ve ibadet konularında hem "cahil", hem de "gafil" tanımına uygun bazı kişiler, kurumlar, çevreler; hadlerini ve hudutlarını aşarak, fütursuzca ahkâm kesiyorlar. Önyargılarının öngörüleri doğrultusunda hareket ederek; komik ve trajik durumlara düşüyorlar.

Rivayete göre, geçmişte "cumhuriyeti kuran", bu gün "ana muhalefet partisi" makamında oturan CHP'nin "Milli Şef" sıfatlı Başkanı İsmet İnönü; dönemin muhalefet partileri ve liderleri tarafından, "Cuma günleri camilerde görünmüyor" diye tenkit edilmiş. Bunun üzerine, teşkilat mensuplarının ve taraftarlarının ağzından; "Kendisi dindar biridir ama din istismarı yapmamak için Cuma namazlarını evinde kılıyor" cinsinden bir cevap verilmiş.

Seksenli yıllarda, aynı zihniyetin "medya" sözcülüğü ve temsilciliği rolünü üstlenen Cumhuriyet; "Bu sene Hac Kurban Bayramı'na denk geldi" diye manşet atmıştı. Daha sonraki yıllarda ise; gazeteci-yazar cenahından Yalçın Bayer "Ramazan'ı Şubat ayına sabitleme", Can Ataklı da "Eylül ayına sabitleme" kampanyası başlatmıştı.

Değişik zamanlarda, farklı kimselerden; "Kurban keseceğinize, kasaptan et alıp dağıtın" cinsinden cümleler duyduk. Ayrıca, "Hacca gidip Araplara para kaptıracağınıza, okul yaptırın" sözlerine de muhatap olduk.

Nisan 2011'de, CHP'nin seçim beyannamesini açıklama programını Cuma gününe ve saatine denk getirmesi; kamuoyu nezdinde yadırgandı ve çoğu kimse tarafından tenkit edildi. Sonrasında, SKY Türk'te programa çıkan Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş; "Bundan dolayı Cuma namazına gidemeyenler kaza etsinler" diye fetva verdi.

Şimdilerde, yeni bir bahis açtılar. "Salgın yüzünden Ramazan'ın ertelenmesi" konulu bir tartışma başlattılar.

Muhtelif mecralarda, "ilahiyatçılar ikiye bölündü" cinsinden manşetler atıldı. Uzman kişilerin ve kurumların konuyu tavzih etmek için yaptıkları açıklamalar; önünden ve arkasından kırpılıp kuşa çevrilerek, "kafa karıştırma" kampanyasına malzeme yapıldı.

Bu arada, din ve devlet, vatan ve millet düşmanlarının desteği ile iş başına geldiği, koltuğuna oturur oturmaz onlara çok yönlü bedel ödeme sürecine girdiği bilinen İBB Başkanı; vaziyetten vazife çıkarıp, yeni bir "fetva" üretti. Dindar vatandaşların mali ibadetleri için istikamet çizmeye kalkışarak; "fitre ve zekâtlarınızı belediyemize verebilirsiniz" dedi.

Bütün bunlar karşısında; edep sınırları içinde kalarak yahut ağzımızdaki baklayı çıkarmama erdemini kollayarak, kime, ne söyleyebiliriz. Sapla samanı birbirine karıştıran bu cahil ve gafil güruha, büyük hiciv ustası Hasan Çelebi'nin o meşhur sözünü biraz yumuşatarak; "dinimize karışmaya kalkışanlar, bari ehil olsalar" diyebiliriz.

HER SORUNUN CEVABI, HER MÜŞKÜLÜN ÇÖZÜMÜ VAR

Sözün özü; herkes doğal sınırlarına çekilip, kendi işine baksın. Kimse, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmasın; dinin ve ibadetin ne zaman, nasıl icra edileceğini ona inananlara ve onu yaşayanlara bıraksın.

Bizim; "yazılı vahiy" kaynağı Kitabımız, "yaşanmış vahiy" örneği Sünnetimiz, sapasağlam bir silsile ile günümüze kadar gelen on dört asırlık geleneğimiz var. Konunun ehli olmayan kişiler ve kurumlar; ne diye dışarıdan gazel okuyorlar.

Sorusu olanlar; eğer okuma biliyorlarsa, temel kaynaklarda cevaplarını bulabilirler. Yerelde müftülüklerden, genelde Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan; ihtiyaç duydukları fetvaları yahut açıklamaları alabilirler.

Kaldı ki, tarih boyunca ilk defa bu gün karşılaşılan bir olayla, durumla muhatap değiliz. Fitne, fesat kampanyalarının başrol oyuncuları gölge etmesinler, başka ihsan istemiyoruz; biz hangi konuda ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı iyi biliriz.

Özellikle, yıllardır dine ve dindara düşmanlık edenler; medya kanalları ve sosyal medya mecraları üzerinden topluma "din dersi" vermeye kalkışmasınlar. Şeytanın avukatlığını yapıp, insanların kafalarını ve kalplerini karıştırmaya yönelik "vesvese" virüsleri bulaştırmasınlar.

Hem salgına karşı tedbirimizi alır, hem orucumuzu tutarız. Dinen mazeretli sayılanlarımız varsa; bugün Allah'ın tanıdığı ruhsatı kullanır, yarın dönüp gereğini yaparız.

Hele hele, kendi putlarını "dokunulmaz" sayıp, tartışmaya kapalı tutanlar; bizim kutsallarımızı tartışma cüretini kimden ve nerden alıyor? Bu memlekette başka ehil kimse bilinemiyor, bulunamıyor da milletin fıkhını belirlemek şeytanın adamlarına mı kalıyor?

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN