Atalarımız, yaşadıkları tecrübe ve birikimleri özlü söze dönüştürüp; "Su uyur, düşman uyumaz" demişler. Böylece; her hal ve şart altında, kötülerin kötülüklerini yaymaya yahut çoğaltmaya devam edeceklerini söylemişler.
Ayrıca, "bulanık suda balık avlamak" yahut "koyunu boğazlamak için sisli havayı kollamak" gibi deyimlerimiz var. Çünkü; kötüler ve kötülükler, kriz dönemlerinde daha hızlı ve daha kolay yayılıyorlar.
Bu günlerde, devlet ve millet "küresel kriz" haline gelen "korona virüs" ile mücadele hedefine kilitlenmişken; şer odakları, başka tezgâhların ve tuzakların içinde. Korunma tedbirleri kapsamında evine kapanan ve eskisinden daha fazla "sosyal medya" kanallarına odaklanan milyonlara; koronadan daha tehlikeli bir virüsü bulaştırmanın peşinde.
Üstelik, buradaki "risk gurubu"; yetişkinlerden ve yaşlılardan çok, çocukları ve gençleri içine alıyor. Sosyal mesafeyi koruma, temastan uzak durma, kişisel izolasyonu sağlama gibi tedbirlerle engellenmeye ve alt edilmeye çalışılan virüsün daha tehlikelisi; herhangi bir engele takılmadan, dijital yollarla sosyal bünyeye sızıp, birilerini enfekte etme yolunda yeni hamleler yapmaya hazırlanıyor.
ŞEYTANİ GÜÇLERİN DİJİTAL PLATFORMU
Netflix; 1997 yılında kurulan ve merkezi ABD'de bulunan "dijital yayın" platformu. Bir başka ifadeyle; 20. Yüzyıldaki Holywood misyonunun, 21. Yüzyıldaki yeni versiyonu.
İşin ucu; uluslararası sermaye çevrelerinden, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'na kadar uzanıyor. Medyanın gücünü kullanarak "Turuncu Devrim" yahut "Arap Baharı" gibi sosyal ve siyasal depremleri organize edenler, "22 İslam ülkesinin sınırlarının değişeceği" öngörüsünü dile getirenler; ne hikmetse, aynı zamanda Netflix'in yönetim organlarında yer alıyor.
Ana faaliyet alanı ve konusu; "eşcinsel" içerikli filmlerle ve dizilerle, özellikle çocukları ve gençleri, "LGBT ve uyuşturucu" sapkınlığına yönlendirmek. Rol model film ve dizi kahramanlarının şahsında, toplumsal değerleri olabildiğince aşındırarak; kitleleri akıl, ruh, beden hastalıklarına ve anlayış, yaşayış, ahlak bozukluklarına müsait hale getirmek.
Türkiye pazarına, 2016 yılında girdi. Dünya genelinde 150 milyonun üzerinde "üye" yahut "abone" sayısına ulaşan söz konusu platform; ünlü isimlerle yaptığı gizli reklam anlaşmaları sayesinde, Türkiye'deki kullanıcı sayısını, birkaç yıl içinde 1,5 milyon seviyesine getirdi.
Bir yandan nesilleri ifsat ederken; öte yandan, milyarlarca dolar gelir elde ediyor. Brezilya'nın Pernamburco Eyaleti Piskoposu Henrique Soares da Costa'nın tabiriyle; kelimenin tam anlamıyla, "şeytani güçler" tarafından sevk ve idare ediliyor.
BÜTÜN DİNLERE VE TOPLUMLARA DÜŞMAN
Dünya Yahudileri'nin iman ettikleri Tevrat; "Bir erkek bir erkekle, kadınla yattığı gibi yatarsa; her ikisi de iğrenç bir şey yapmış olurlar" diyor. Ayrıca; bu suçu işleyenlerin "idam" edileceklerini ve kanlarının günahının kendilerine ait olacağını söylüyor.
Hıristiyan Alemi'nin iman ettiği İncil de tekrar tekrar söylemiş. Açık ve net bir şekilde; "İsrail kızlarından hiç birisi, fahişe olmayacak; İsrail oğullarından hiç birisi, eşcinsel olmayacak" demiş.
İslam Dünyası'nın iman ettiği Kur'an-ı Kerim'de ise; "Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız? Bu ilâhî ikazdan sonra, hâlâ, siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız?" soruları var. Bu cürmü işlemekten vazgeçmeyenler; "beyinsizlikte devam edegelen bir kavim" olarak nitelendiriliyorlar.
Bütün bunlara rağmen, Netflix; dünyanın bütün ülkelerinde ve toplumlarında cirit atıyor. Genelde tüm ilâhî dinlere, özelde İslam dinine, daha özelde ise Türkiye'ye ve Türklere alenî düşmanlık yapıyor.
O kadar ki; Brezilya yapımı ve "The First Temptation of Christ" (Mesih'in İlk Günahı) adlı filmde, Hz. İsa bir "eşcinsel" olarak tasvir edildi. Ülke genelinde; 2 milyon imza ile "boykot" çağırısında bulunularak, bir mahkeme tarafından "filmin platformdan kaldırılması" kararı alınarak ve hatta yapımcı firmanın şirket merkezine "molotof kokteyli" ile saldırılarak tepkiler gösterildi.
Belçika yapımı "13 Comandments" adlı dizide, boğaz keserek cinayet işleyen bir karakter var. Katilin "Türk" olduğunu vurgulamak için; duvara asılmış "Atatürk" ve "Erdoğan" fotoğraflarını gösteriyorlar.
"La Casa De Papel" adlı dizide; Cezayir'de yaşayan ve adı "Osman" olan bir "Türk", ileri derecede sadist bir "işkenceci" olarak gösteriliyor. "Designated Survivor" adlı dizide; FETÖ elebaşı "muhalif lider" olarak takdim edilip, Türkler için "piçler" ifadesine yer veriliyor.
Bunca düşmanlığa rağmen kayda değer bir ceza, yaptırım yahut tepki ile karşılaşmamış olmalılar ki; şimdilerde, daha ileri bir adım atmanın peşindeler. Adı "Aşk 101", karakterlerinden biri de gene "Osman" olan LGBT dizisini; hem de Ramazan'ın ilk günü, yayına sokmanın hazırlıkları içindeler.
Reklamlarında, ilanlarında; her zaman olduğu gibi, yedi renkli "gökkuşağı" sembolünü kullanıyorlar. Netflix'in resmi hesabından yapılan paylaşımda; "Herkese ve her şeye rağmen kendin olmaya çalıştığın zamanlardan bir hikâye… Bizler, renkli gökkuşağı altındaki karanlık insanlarız! Ya Osman?" diyorlar.
YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ VAR
Her zaman, her harici saldırıda olduğu gibi; "dijital savaş" baronlarının "cinsel sapkınlık virüsü" yayma çalışmalarında da yerli işbirlikçilerinin olduğunu biliyoruz. Şeytani güçlerin değirmenine su taşıyan kişileri, kurumları görüp; hayret ve dehşet içinde kalıyoruz.
Birileri; LGBT içerikli filmler ve dizilerle ilgili özel "web siteleri" hazırlıyor. Arşiv belge ve bilgileri, listeler, reklam ve tanıtım metinleri, haberler ve yorumlar yayınlıyor.
Bazı sivil toplum kuruluşları ve medya organları; teşvik edici, destekleyici faaliyetler yapmakta. Bazı özel üniversiteler, "Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü" girişimlerinin önünü açıp destek olurken; bazıları da toplumdaki "kabullenme" oranlarının giderek arttığına dair araştırma raporları ve istatistikler yayınlamakta.
Kimi siyasi partilerin, eşcinselleri teşkilatlarına alarak yahut aday listelerine koyarak; sürece katıldıklarını ve katkıda bulunduklarını belirtmeliyiz. Netflix'e üye yahut abone olanların ise; bilerek ya da bilmeyerek, "virüs yayıcısı" olma gafletine yahut ihanetine düştüklerini ifade etmeliyiz.
ÇOK YÖNLÜ TESPİT VE TEDBİR İHTİYACI VAR
Görünen o ki; bugün devlet ve millet olarak, seferberlik hali içinde mücadele ettiğimiz "korona" virüsünden daha büyük bir "tehlike" ve "tehdit" ile karşı karşıyayız. Onun için; bu konuda da çok yönlü "tespitler" yapmalı, "tedbirler" almalıyız.
Üniversitelerimiz, bilim adamlarımız; ilgi ve ihtisas alanlarına göre "cinsel sapkınlık" hastalığının sosyal, psikolojik, dini, ideolojik, tıbbî, biyolojik yanlarını ve yönlerini "sebep-sonuç ilişkileri" içinde araştırmalı. Siyaset ve bürokrasi kadrolarımız ve kurumlarımız; idari ve hukuki yönlerden, "önleyici" ve "tedavi edici" tedbirler almalı.
Annelere, babalara, öğretmenlere, idarecilere, aydınlara, yöneticilere, sanatçılara, sporculara, yazarlara, yayıncılara, kanaat önderlerine, sivil toplum temsilcilerine düşen görev ise; "farkındalık" oluşturacak örgün ve yaygın eğitim faaliyetleri gerçekleştirmek. Çocuklar ve gençler için iyi örnekleri ve öyküleri şahsında temsil ederek, rol model olabilecek "kahramanlar" yetiştirmek.
Bütün bunlar için; geniş tabanlı bir "kamuoyu" oluşturma çalışması organize etmeliyiz. Çoğunluğu Müslüman olan, tarihi ve kültürel değerlerine bağlı bulunan bir ülkeye ve topluma yakışanı yapıp; başta Netflix filmleri ve dizileri olmak üzere dinimize ve devletimize, vatanımıza ve milletimize, ahlakımıza ve ailemize kasteden şer odaklarını ve ürünlerini "boykot" etme yoluna gitmeliyiz.
Tabandan yükselen sesler, tavanda yankılanmalı. Millet güçlü bir istek ve irade ortaya koymalı; devlet de milletinin beklentileri doğrultusunda tavır almalı.
Zekeriya Erdim