Zekeriya Erdim

Körü körüne karşıtlık ya da taraftarlık

Önümüzde; çok bloklu ve çok cepheli savaşlarla dolu bir "dünya denklemi" var. Ülkeler ve toplumlar; ya ayakta kalıp varlıklarını devam ettirmenin ya da kendi değerleri ve doğruları için güç ve imkân devşirerek büyümenin, gelişmenin mücadelesini veriyorlar.

Ana güzergâhların "kavşak noktası" durumunda bulunan Türkiye; bir yandan eski oyunları bozmaya, öte yandan yeni bir oyun kurmaya çalışıyor. İçeride ve dışarıda; tarihi ve kültürel kimliğine yakışan köklü değişimi, dönüşümü gerçekleştirmek için uğraşıyor.

Bu hal ve gidiş esnasında; iç ihtilafların, çatışmaların, sürtüşmelerin asgariye indirilmesi gerekir. Çünkü, malum olduğu üzere; bir cismin hareket hızı, güç ile sürtünme oranının çarpımından meydana gelir.

Ancak, ciddi düzeyde enerji kaybına yol açan yaygın bir sorunumuz var. İnsanların büyük bir çoğunluğu; "körü körüne karşıtlık ya da taraftarlık" yapıyorlar.

Sosyal ve kültürel, siyasal ve ideolojik, dini ve etnik kimlikler; ayrışma, hatta çarpışma sebebi oluyor. Benimsenen yahut savunulan kişiler, kurumlar, değerler; "dokunulmaz tabular" haline geliyor.

Gençlik yıllarının duygusal, tepkisel tavırlarını; ileri yaşlara gelmiş kuşaklarda da görüyoruz. Artık "olgunluk", hatta "bilgelik" mertebesine erişmiş olması gereken kimselerin bile; "bağnazlık" yaparak, birilerini ötekileştirdiklerine şahit oluyoruz.

FANATİZM FELAKET GETİRİR

Sözünü ettiğimiz sosyal ve psikolojik durumu; sözlükler, "fanatizm" diye tarif ediyorlar. İnsanları ve toplumları; tehlikeli aşırılıklara, hatta büyük felaketlere sürükleyen bir yandaşlık olduğunu belirtiyorlar.

Allah(cc), Kur'an-ı Kerim'de; kullarına, "vasat ümmet" olmayı ve "orta yol" üzere yürümeyi emrediyor. O'nun şerefli elçisi, Hz. Muhammed(sav) ise; ifrat ve tefritten uzak durmayı telkin ederek, "aşırı giden helak olur" diyor.

Bilge adam Konfüçyüs; asırlar önce, çizgiyi aşmanın, çizgiye ulaşamamak kadar kötü olduğunu söylemiş. Denis Diderot; "Fanatizmden barbarlığa, tek adımda geçilir" demiş.

Martin Luther'e göre; karanlık, bir başka karanlıkla değil, ancak aydınlıkla kovulur. Oliver Wendell Holmes'e göre ise; "bağnazın aklı gözbebeği gibidir, ne kadar ışık alırsa o kadar küçülür" ve neredeyse yok olur.

Rahmetli Cemil Meriç; izimleri ve ideolojileri, idrakimize giydirilmiş deli gömleklerine benzetir. Bir zamanların sağ-sol çatışmalarının; "şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit" olduğunu belirtir.

Atalarımız, meseleyi veciz bir cümle ile özetlemişler. "Alçak yerde yatma, sel alır; yüksek yerde yatma, yel alır" demişler.

Sözün özü; körü körüne karşıtlığın ya da taraftarlığın, kimseye faydası olmaz, olamaz. En lüks, en kaliteli motorlu taşıtlar bile; çukurlarla, tümseklerle dolu yollarda hız yapamaz, beklenen zamanda menziline varamaz.

HİÇ KİMSE KUSURSUZ DEĞİLDİR

Tevhid dinlerinin ortak inancına göre; kusursuzluk, sadece Allah'a ait bir özelliktir. O'nun dışında hiç kimse; eksiksiz, yanlışsız, kusursuz değildir.

Siyasi ve askeri liderlerin, topluma yol ve yön gösteren önderlerin, büyük âlimlerin ve hatta peygamberlerin; hata yapma ihtimalleri vardır. Ancak, Allah indinde de kul indinde de; insanların, amelleri ile birlikte niyetlerine de bakılır.

Niyeti iyi olanlar; bir hata yaptıkları zaman, kul nezdinde "özür" diler, Allah indinde "tövbe" ederler. Aynı ya da benzeri hataları bir daha tekrar etmemek için; olabildiğince özen gösterirler.

Ayrıca, bir sözü kimin söylediği ve bir fiili kimin yaptığı ile birlikte; ne söylediğine ve ne yaptığına da bakılması gerekir. Çünkü, doğru bildiğimiz kişilerden yanlış sözler ve fiiller; yanlış bildiğimiz kişilerden de doğru sözler ve fiiller çıkabilir.

Bir kişiyi ya da kurumu, toptan "aklamak" ya da "karalamak"; bizim için yanlış, muhataplarımız için haksızlık olur. Akil ve makul insan; sebzenin ve meyvenin çürüğünü atıp sağlamını, bilginin ve değerin yanlışını eleyip doğrusunu alır.

Sonuç olarak; biz, hakkın ve hakikatin peşinde olmalıyız. Aradığımız doğruları ve değerleri; kimde ve nerde bulursak almalıyız.

Hem geçmişin hem de günümüzün kişilerini ve kurumlarını, olaylarını ve durumlarını; ön yargısız olarak değerlendirebilmeliyiz. Eğitim camiasındaki "sıfırcı" yahut "yüzcü" hocaların durumuna düşmeden; herkese ve her kesime, hak ettiği notu yani değeri verebilmeliyiz.

Samimi duygu ve düşünceler ile konuşmak, tartışmak, araştırmak, soruşturmak; bizi, din dilinde "hidayet" diye tanımlanan "aydınlanma" bahtiyarlığına eriştirir. Bizden öncekilerin yaptıklarını ve yaşadıklarını, pirinçleri alıp taşları atarak incelemek ve irdelemek; kişileri ve kurumları, ülkeleri ve toplumları, her bakımdan geliştirir.

Müminler; birbirlerini yıkayan eller gibidirler. Ellerimiz ve dillerimiz; birbirleri hakkında iyi niyetli oldukları ölçüde temizlenirler.

İkazımız; önce kendimize, sonra size ve onlara. Özellikle; pireye kızıp yorganı, sıçana kızıp samanlığı yakanlara.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.