Zekeriya Erdim

Bozduğumuz dengeler derdimiz olur

Asırlardır sırlarını çözmeye, sınırlarını keşfetmeye çalıştığımız mikro ve makro âlemde; muazzam bir "denge ve düzen" var. Yaratılmışların tamamı; birbirlerini destekleyip tamamlayarak, merkezinde insanın bulunduğu varlık hayatını devam ettirme görevi yapıyorlar.

Kader çizgisi üzerinde ilerleyen bu akışa ya da gidişe yapılan yanlış müdahaleler; sistemin bir yanını yahut yönünü bozup, arızalı hale getiriyor. Olmazsa olmaz unsurlardan bazılarını devre dışı bırakarak; hayat trenini rayından çıkarıp, uçuruma doğru götürüyor.

Artık iyice biliyoruz ki; "insanlar madenler gibidir". Yaratılıştan getirdikleri kabiliyet ve kapasitelerin (yeteneklerin) alanları ve oranları; ihtiyaçlarımız kadar farklıdır, çeşitlidir.

Bunlardan bazılarını önemseyip öne çıkarır, bazılarını ihmal edersek; temel ihtiyaçlarımızdan bir kısmını karşılamakta zorlanırız. Hayatımız eksik ya da yarım olur; bizim için var edilen nimetlerin, kimilerinden mahrum kalırız.

İnsanlardan hayvanlara, bitkilerden mikro organizmalara kadar; milyonlarca canlı yaratılmış. Her biri; hem kendi türü, hem de diğer türler için lazım olan özelliklerle donatılmış.

Bunlardan bazılarını yok eder yahut genetiğiyle oynayarak fonksiyonlarını değiştirirsek; canlı dengesi ve düzeni bozulur. Bir yandan, sayısız faydayı engellemiş oluruz; öte yandan, kısa-orta-uzun vadeli zararlar kaçınılmaz olur.

Canlıların üremesi, ölenlerin yerine doğanlar getirilerek kemiyet ve keyfiyet açısından dengelenmesi için; "cinsiyet" yahut "dişilik-erkeklik" özelliği verilmiş. Türden türe farklı yollar ve yöntemler oluşturularak; "eşleşme" sağlanmış, "döllenme" sistemi getirilmiş.

Bunu bozacak ya da engelleyecek her girişim; türlerin varlığını tehlikeye sokar. Başta insanlar ve toplumlar olmak üzere; bu yolun sonu, bütün canlılar için felakete çıkar.

Tüm türlerin temel ihtiyaçlarından olan hava, su, toprak ve güneş; katı, sıvı, gaz diye tasnif ettiğimiz maddelerden oluşuyor. Sağladıkları ortak denge ve düzen; hiç durmayan motor, hiç bozulmayan saat gibi tıkır tıkır çalışıyor.

Herhangi birinin kimyası bozulur, mahiyeti değiştirilir, miktarı azaltılır veya çoğaltılır, aykırı unsurlarla kirletilip zehirlenirse; canlılar önce hasta olur, sonra ölürler. Varlığımızı devam ettirmek için yaratılmış ana unsurlar; son verip yok etmenin sebebi haline gelirler.

Ülke ya da dünya nüfusunu, yeryüzü coğrafyasına dengeli bir şekilde dağıtmak yerine belirli merkezlerde toplarsak; yerleşim yerleri, giderek yaşanmaz hale gelir. Temel ihtiyaçların karşılanamadığı çevre ve ortamlar, hayati tehlike oluşturan olaylar ve durumlar; insanların, yerinden oynamış taşlar gibi yuvarlanıp gitmelerine sebep olur ve sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik sorunlar getirir.

Aslında, dünya nimetleri; herkese yetecek kadar boldur. Ancak, çeşitli sebeplerle meydana gelen dengesiz dağılım yüzünden; kimileri ihtiyaçlarından fazlasını elde ederek "zengin", kimileri de ihtiyaçları kadarını bile elde edemeyerek "fakir" olur.

Bu durum; adalet ve eşitlik dengesinin bozulması demektir. Ekolojik dengenin bozulması yüzünden, kendi ortamında karnını doyuramayan yabani hayvanların şehir merkezlerine kadar inmesi gibi; aç ve susuz kalan insanlar da, doğal sınırlarının dışına çıkarak, ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir.

Sonuç olarak; âlemdeki muazzam dengeyi ve düzeni bozarsak, bu bizim en büyük derdimiz olur. Doğal afetler ya da doğal olmayan felaketler halinde; dönüp dolaşıp bizi vurur.

Adına çevre, iklim, salgın, sel, açlık, kuraklık sorunu deriz. İnsan olmaktan çıkar; vahşi hayvanlar gibi birbirimizi yiyip bitiririz.

Yapmamız gereken şey; âlemin ve içindekilerin, "fabrika ayarları" diyebileceğimiz dengesine ve düzenine sadık kalmak. Haddimizi ve hududumuzu aşıp, ilahlık taslamak yerine; yaratılış gayemize ve misyonumuza uygun davranıp, iyi kullar ve halifeler olmak.

En'âm Suresi Ayet 38'den anlaşıldığına göre; yerlerde ve göklerde var olan bütün canlılar, tıpkı insanlar gibi "millet" yahut "ümmet" olma özelliği taşırlar. Her biri, bir yandan kendi yaratılış kanunlarına ve kurallarına göre yaşar; öte yandan, varlık âleminin "evrensel kanunlar ve kurallar" bütününü oluştururlar.

Bize düşen; bu iç içe geçmiş sistematik yapının sırlarını çözmek, sınırlarını keşfetmek. Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızın bütününde; "sırat-ı müstakim"(en doğru yol) üzerinden gitmek.

Hakka ve hakikate yönelme yahut dünyayı ve içindekileri koruma-kurtarma sürecini kendimizden başlatıp; önce "ben" olmalıyız. Sonra, ortak doğrulara ve değerlere sahip olanlarla birleşip bütünleşerek; "biz" olma bilincine varmalıyız.

Üçüncü adım; "onlar" diye tanımladığımız kitlelere yönelmek. Âl-i İmran Suresi Ayet 110'daki tarife uygun davranarak; iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan "en hayırlı ümmet" haline gelmek.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.