Yeni hikâyeler yazmak için
Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları, durumları anlatan edebi türe; "hikâye" denir. Kurgular, genellikle; bir "kahraman" ile onu destekleyen yahut tamamlayan diğer unsurların etrafında meydana gelir.
Ayrıca; hikâyelerde "iyi" adamlar ile "kötü" adamlar, insanı "sevindiren" gelişmelerle "kederlendiren" gelişmeler, birbirleriyle mücadele ederler. Sonucu; kahramanların kendi rollerini oynama konusundaki becerileri, başarıları belirler.
Her hikâyede; bir "ana fikir" ile birden fazla "yan fikir" vardır. Okuyanlar, dinleyenler; kendileri için "ders" çıkarır, "ibret" alır.
Bazıları; zihinlere, gönüllere yediveren tohumları düşürür. Duygular, düşünceler, hayaller, idealler köpürür; giderek "destan" olur, efsaneye dönüşür.
Kişilerin ve kurumların, ülkelerin ve toplumların böyle hikâyeleri vardır. Kimileri, yazılarak kayıt altına alınır; kimileri, sözlü rivayetler halinde anlatılır, aktarılır.
Tarih kitaplarından; bizden öncekilerin hikâyelerini okuruz. Kimi olaylara ve durumlara şaşırır, üzülür, bozulur; kimilerine sevinir, mutlu oluruz.
Kur'an-ı Kerim'de; eski kavimlerin hayatlarından, hikâyelerinden söz ediliyor. Peygamberlerin zorlu tebliğ ve temsil mücadeleleri anlatılarak; ders almamızı, irşat olup aydınlanmamızı sağlayacak "kıssalar" veriliyor.
Bütün bunlar; yaşanmışlıkların yansıması olan hafıza kayıtlarını hatırlamamız için. İnsanlık tarihinin tecrübelerinden istifade ederek; kendi hikâyemizi daha doğru, daha iyi kurgulamamız için.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında, kendimize ve çevremize, ümit ve güven telkin etmek niyetiyle; "yaptıklarımız, yapacaklarımızın delilidir" diyoruz. İç sesimizle kendimize, dış sesimizle başkalarına; "bir kere yapmışsak, çok kere yapabiliriz" mesajını veriyoruz.
Evet, doğru; fıtri kabiliyet ve kapasite olarak, yeni hikâyeler ya da destanlar yazabiliriz. Geçmiş zamanlarda olduğu gibi; gelecek zamanlarda da aşılmaz zannedilen engelleri aşabilir, çözülmez zannedilen kör düğümleri çözebiliriz.
Ancak; bunun olmazsa olmaz şartları, gereklilikleri var. Süreci iyi yönetenler, sonucu elde ederler; "usul" şartlarına uyanlar, "vusul" müjdesini yahut mükâfatını alırlar.
Yeni bir hikâye yazmak için; önce, "temiz bir sayfa" açmak gerekir. Kalemin ucu küt hale gelmişse; yeniden yontularak, kolay ve güzel yazacak şekilde sivriltilmelidir.
Sonra; onu tutacak el yahut parmaklar, çok çok önemli. İyi kavramalı, titretmeden tutmalı ve yazı yazmayı iyi bilmeli.
Şüphesiz; parmak ele, el kola, kol gövdeye, gövde başa bağlıdır. Beyin harekete geçmeli; yeni bir "irade" ortaya koymalıdır.
Kurgumuzun gönülden olmasına ve gönüllere dokunmasına özen göstermeliyiz. Okuyucuya, dinleyiciye; sıcak, sevecen, sade, samimi, ilgi uyandıran, güven duygusunu doyuran bir mesaj vermeliyiz.
Öyle ki; inancı, güvenci, ümidi, heyecanı, aşkı, şevki tazelensin. Kendisini, bu yeni hikâyenin kahramanı gibi görsün; "işte benim hikâyem" desin.
Evlerimizde eşlerimiz ve çocuklarımız, okullarımızda öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz, işyerlerimizde çalışanlarımız ve yöneticilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımızda üyelerimiz ve gönüllülerimiz, ülkemizde devletimiz ve milletimiz, bölgemizde komşularımız ve din yahut kan kardeşlerimiz, dünyamızda mazlum ve mağdur olup imdat veya himmet bekleyenlerimiz için; "yeni hikâyeler" yazma ve yaşama ihtiyacı var. Varisi olduğumuz, kucağımızda bulduğumuz yahut kendi istek ve irademizle oluşturduğumuz sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik şartlar; bu süreci başlatmamızı ve devam ettirmemizi gerektiriyorlar.
Meşaleyi yakmak, ön adımı atmak, sağımda solumda kim var diye bakmadan yola çıkmak; aydınlara, yöneticilere, liderlere, önderlere, güç ve imkân sahibi olan kimselere düşer. Alacakaranlıkta yol bulmaya, yön belirlemeye çalışanlar; çağrının geldiği, çıranın yandığı yana doğru koşar.
Her çoban; kendi sürüsünden sorumludur. Aç ve susuz bırakırsa, yanlış yerlerde otlatırsa, kurda ve kuşa kaptırırsa; Allah indinde de kul indinde de hesabı ondan sorulur.
Her birimiz, bulunduğumuz her yerde, olduğumuz her konumda ve durumda; yaratılış-var oluş sebebimizi yeniden idrak ederek, yetki ve sorumluluk alanlarımızın yahut konularımızın gerektirdiği kalıplara girerek, "daha iyi olma-oldurma" derdine ve davasına gönül vererek, kendi hikâyelerimizin peşine düşmeliyiz. Onları, aynı soylu senaryonun mütemmim cüzleri (tamamlayıcı unsurları) haline getirerek; dinimizin, devletimizin, vatanımızın, milletimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin, dünyamızın, insanlık âleminin kader kuğusunu belirleyen bir "dizi film" serisine dönüştürmeliyiz.
Zamanın ruhu; şüphesiz bir şekilde, bunu gerektiriyor. Yeni yahut yeniden yazılacak, yaşanacak hikâyelerin kahramanlıkları; bizi, sizi, onları bekliyor.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Her imtihan bir imkândır (06.05.2022)
- Arınma, durulma, aklanarak var olma yolculuğu (01.05.2022)
- Siz kimin dostu ve arkadaşısınız? (25.04.2022)
- Hâlık’a vefa, mahlûka sefa (20.04.2022)
- Adanmışlar ve aldanmışlar (10.04.2022)
- Bize bir mektup var (03.04.2022)
- Geleneğin ihyası, geleceğin inşası (30.03.2022)
- Tebliğin dili ve üslubu (23.03.2022)