Biz, hepimiz geçmişten geleceğe giden yolcularız. Bu yolda ve yolculukta yaratılış gayemize uygun yaşamak için varız.
İnişli, çıkışlı yollardan yürüdükçe aklen, ruhen, bedenen yoruluyor ve dinlenme, dingin hale gelme gereği duyuyoruz. Geçtiğimiz yerlerden kir kapıyor, toz yutuyor zaman zaman yıkanma, arınma, durulma ihtiyacı hissediyoruz.
Bunun için bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, fırsatlar yahut vesileler oluşturmuş. Bütün ihtiyaçlarımız gibi "arınma, durulma, aklanarak var olma" ihtiyacımızı da karşılayacak bir hayat düzeni kurmuş.
Ona uygun yaşarsak dünyada da ahirette de "memnun, mesut, bahtiyar" oluruz. Hedefimizi şaşırmaz, güzergâhımızın dışına çıkmaz; her iklimde ve ortamda, "dosdoğru yol" üzerinde kalırız.
Günde beş vakit "namaz" ibadetimiz var. Allah (cc) ve Resulü (sav) ona "dinin direği, müminin miracı" diyor; insanı kötülüklerden alıkoyduğunu söylüyorlar.
Hakkını vererek ikame edebilirsek manen yükselir ve yüceliriz. Dünyadaki herkes ve yaratılmış her şey için huzur ve güven iklimi oluşturan bir kul haline geliriz.
Haftada bir, camilerde cem olup "Cuma" namazı kılıyoruz. Birliğimizi, dirliğimizi tahkim edip ortak bilgi ve bilinç sahibi oluyoruz.
Müslümanlar yılda bir, "hac" ibadeti için; dünyanın farklı coğrafyalarından gelip Kâbe'de buluşuyorlar. Diğer tüm kimliklerini bir kenara bırakıp Allah'ın kulu, Peygamber'in ümmeti olarak ve din diliyle tanışıyor, konuşuyor, kaynaşıyorlar.
Takvim yılımız içinde yer alan "üç aylar"; yurtlarımızda ve yuvalarımızda, farklı bir rüzgâr estiriyor. Göklerden gönüllere iyilik, rahmet, bereket, mağfiret yağmurları yağdırıp hayatımızı gözden geçirerek eksiklerimizi tamamlama, yanlışlarımızı düzeltme, ahitlerimizi tazeleme fırsatı veriyor.
Tövbe ve istiğfar ayı olarak tanımlanan "Recep" içinde bir "Regaip" bir de "Miraç" gecelerini idrak ediyoruz. Birinde, canı gönülden, Rabbimizin cümle ihsanlarına talip oluyor; diğerinde, sınırları aşarak ve sonsuzluğa ulaşarak ötelere yükseliyoruz.
İbadet ve itaat ayı olan "Şaban" gelince "Berat" gecesi fırsatı doğuyor. Hakkını vererek idrak edenler günahlarından kurtulup temize çıkıyor, anasından yeni doğmuş gibi oluyor.
"Ramazan" ayı içinde; hem "Oruç" ibadeti, hem de vahyin Hz. Muhammed(sav)'in şahsında insanlığa inzal olmaya başladığı "Kadir Gecesi" var. Müslümanlar, oruçla nefislerini terbiye edip, her türlü kötülükten uzak duruyor; Kadir Gecesi'nde ise, Kur'an üzerinden vahiyle, vahiy üzerinden Allah'la olan irtibatlarını tazeliyorlar.
Bu ayda, öyle bir rahmet ve bereket iklimi oluşuyor ki; dağlar, taşlar, kurtlar, kuşlar bile nasibini alıyor. Yurtlar ve yuvalar; daha huzurlu, daha güvenli, daha yaşanılabilir bir yer haline geliyor.
"Zekât, infak" ibadeti sosyal ve ekonomik dengeyi sağlıyor. İyilik ve yardım organizeleri; gönüller arasında köprüler kurup kişileri ve kurumları, ülkeleri ve toplumları birbirine bağlıyor.
"Bayram" ile sevincimizi, coşkumuzu, sevgimizi, saygımızı paylaşıyoruz. Arınmanın, durulmanın, aklanarak var olmanın zirvesine ulaşıyoruz.
Bizim bir de "kurban" ibadetimiz var. Kestiğimiz hayvanlar, dağıttığımız etler; kulu kula ve kulu Allah'a yaklaştırıp, hayatımızı olumlu yönde etkiliyorlar.
Hasta ziyaretleri sağlığımızın, yaşlı ziyaretleri gençliğimizin kıymetini bilmemize vesile oluyor. Kabir ziyaretleri, ölümü ve ötesini hatırlatıyor; "dünya, ahiretin tarlası" haline geliyor.
Bütün bu safha ve süreçler hakkında; ortak bir noktanın altını çizmemiz gerekir. Her biri bir fırsat olan ibadetlerde lafızdan manaya, manadan maksada ulaşabilmek için ilim-iman-amel-tavır bütünlüğünü sağlayarak bilgiyi bilince, bilinci yaşayışa dönüştürmemiz gerekir.
Aksi takdirde, havanda su döğmüş oluruz. Boş yere ter döker, kürek çeker; hiç mesafe alamadan, olduğumuz yerde kalırız.
Şimdilerde, bir Ramazan ikliminin içinden geçtik; bir bayram havasını daha teneffüs ediyoruz. On bir ayın sultanı ile yıkandık, arındık, durulduk; diğer günlerimizi, haftalarımızı, aylarımızı, yıllarımızı ihya etme azmi ve gayreti ile geleceğe doğru gidiyoruz.
Şüphesiz; yol boyu gene kirlenmeler, zehirlenmeler olacak. Bizi çizgimizin ve çerçevemizin dışına çıkarmak için nice tezgâhlar, tuzaklar kurulacak.
Şükürler olsun ki; yorulduğumuzda dinleneceğimiz hanlarımız, kirlendiğimizde yıkanacağımız hamamlarımız var. Amel defterimizi tutanlar; günahlarımızdan vazgeçmemiz için sabırla bekliyor, sevaplarımızı yazmak için acele ediyorlar.
Her dem insanı onaran bir dinin ve dünya görüşünün mensuplarıyız. Düştükçe kalkan, battıkça çıkan, yönünü kaybettikçe yıldızlara, aya, güneşe bakan hak ve hakikat yolcularıyız.
"Bin kez melül olsak da bu sevda yolundayız. / Ölmeye hakkımız yok, yaşamak zorundayız".
Zekeriya Erdim