"Bir Ekrem Bey'in yetişmesi için, yeni baştan, bir Sultan Osman, bir Sultan Orhan'ın gelmesi ve altı yüz küsur senenin yeniden başlaması, yaşanması ve geçmesi lâzım gelir ki bu da muhal ender muhal."
Ayverdi, 22 Aralık 1899'da, İstanbul'da, Şehzadebaşı Semti'nin Kalenderhâne Mahallesi'nde doğdu. 1915'te Vefa Lisesi'nden, 1920'de de Mühendis Mektebi'nden mezun oldu. İstanbul Belediyesi fen işlerinde bir buçuk yıl kadar çalıştıktan sonra serbest meslek hayatına atıldı. 1950 yılına kadar süren bu devrede çeşitli inşaatların taahhüdünü almasının dışında İstanbul ve Trakya'da birçok tarihî binanın restorasyonunu yaptı. 1950'den sonra iş hayatını bırakarak kendini ilmî araştırmalara verdi. Mühendisler Birliği, Turing Kulüp, Kubbealtı Cemiyeti ve İstanbul Fetih Cemiyeti'nin çalışmalarına katıldı. İstanbul Fetih Cemiyeti ile bu cemiyete bağlı Yahya Kemal Enstitüsü ve İstanbul Enstitüsü'nün otuz yıl baş kanlığını yaptı. 1979 yılında kendisine İstanbul Üniversitesi Senatosu tarafından "Fahrî Edebiyat Doktoru" pâyesi, Aydınlar Ocağı tarafından da "Üstün Hizmet Armağanı" verildi. 24 Nisan 1984'te İstanbul'da vefat etti ve Merkezefendi Kabristanı'na defnedildi.
"Osmanlı mimarisinde iç dışa uygundur. İç ferahsa dış da ferahtır. Dış güzelse iç de güzeldir. Zayıf mimari olmadığı için tezyinata ihtiyacı çok azdır ve mahdut noktalardadır. Diğer mimarilerde kusur ve noksanlar süslemeyle örtülmüştür… Kısaca Osmanlı mimarisinde bütünlük, vahdet, ahenk vardır. Batı, Arap ve İran mimarisinde müthiş tezyinat vardır, görünce sıkılırsınız. Osmanlı eserlerine baktığınızda ise içiniz açılır, ferahlarsınız."
BİR SOHBET MEKÂNI OLARAK EKREM HAKKI AYVERDİ'NİN EVİ
Sâmiha Ayverdi ve ağabeyi Ekrem Hakkı Ayverdi günümüzde de hala ayakta olan Fatih Fevzipaşa Caddesi'ndeki bir evde ikamet ettiler. Onların Vezneciler taraflarındaki eski evlerinde özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında edebiyat, siyaset, sanat ve kültür konularında sohbetler düzenlenmiştir. Sâmiha Ayverdi'nin eserlerindeki konak, köşk, yalı üzerinde bir yüksek lisans tezi hazırlayan Selami Alan da Sâmiha Ayverdi'nin 3-4 yaşlarından itibaren onun kendisini çok seven babasının yanında, evdeki "selamlık sohbetlerine" katıldığını ve burada Ziya Paşa, Cevdet Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Çürüksulu Mahmud Paşa, Ressam Ali Rıza Bey gibi kişilerin konuşmalarını dinleyerek, dönemin siyasi yapısından ve devletin içinde bulunduğu zor durumdan haberdar olduğunu dile getirmiştir.
Halil Açıkgöz ve Özcan Ergiydiren, bu mahfilin temellerinin ilk defa Kenan Rıfâî'nin el yazısıyla yazdığı Mesnevi şerhini yeni harflere kazandırmak için düzenlenen toplantılarda atıldığını belirtmektedir. Nihad Sami Banarlı, Samiha Ayverdi, Sofi Huri, Nezihe Araz, Safiye Erol'un oluşturduğu bu topluluk, haftada bir gün Salı akşamları Sâmiha Ayverdi'nin el yazıyla bir araya getirdiği metinleri neşre hazırlamışlardır. 1955 yılında başlayan bu toplantılar yaklaşık 6 yıl sürmüş, toplantılar her hafta başka birisinin evinde yapılmıştır. Altan Deliorman da bu çalışmaların genelde Samiha Ayverdi'nin evinde yapıldığını, çalışmalar sırasındaki sohbetlerin çok kere tasavvufi sohbetlere döndüğünü belirtmektedir.
HER AYIN İLK CUMARTESİ GÜNÜ ÖĞLEDEN SONRA ÜÇ CİVARI…
Bu mahfilin kurulmasında Kenan Rıfâî'nin etrafında teşekkül eden halkaya dâhil olan Ayverdiler 'in çok fazla istifade ettiği manevi önderlerinin de etkisi olmuş, Sâmiha Ayverdi'nin eserleri piyasaya çıktıkça onu tanımak ve onunla konuşmak isteyenler de bir araya gelerek zamanla bir edebiyat, musiki ve tasavvuf mahfili oluşmaya başlamıştır.
Mahfilde, 1955 yılının sonbahar aylarında sohbet ve musiki toplantıları yapılmıştır. Mahfil toplantıları, her ayın ilk cumartesi günleri öğleden sonra üç civarında evin salonunda yapılmıştır. Ramazan ayında ise Kadir Gecesi ihya edilirdi. Samiha Ayverdi'nin bu toplantıların biriyle ilgili tuttuğu notta hem katılımcıları hem de konuşulan konuları hem de katılımcıları halet-i ruhayilerini öğrenebiliyoruz:
"3 Mart 956-Halil Can Bey, Neyzen Niyazi Sayın, Hafız Kemal Batanay, Cemile(Annemarie Schimmle) kocası ve bir Alman şarkiyatçı kız, Hoca Zehra Hanım, Destina Hanım, Bahir Bey ve evin halkı ile yakın eş dost, aylık toplantı için bir araya gelmiş bulunuyordu. Saz, söz, sohbet, muhabbet, mesnevi… Dünya içinde bir dünya, âlem içinde bir başka âlem… Herkes mest, medhuş ve pür cûş u hurûş…"
KUR'AN TİLAVETİNDEN SONRA ÇAY VE PASTA İKRAMI
Mahfile evdekilerin yanı sıra Kenan Rıfâî'nin oğlu Kâzım Rıfâî ve eşi, Kenan Rıfâî'nin torunları, öğrencileri, Meşküre Sargut, Gavsi Baykara, Rusuhi Baykara ve eşleri, Selman Tüzün, Ahmet Bican Kasapoğlu, Mahir Şereftuğ, Halil Can, Niyazi Sayın, Ulvi Erguner ve eşi, Cuneyd Orhon, M. Hulusi Gökmen gibi önemli isimler katılmıştır.
Mahfil toplantılarında köklü bir ritüel oluşmamış olsa da belli bir sıra izlenirmiş. Herkesin belirlenmiş ve sürekli oturdukları koltukları olan salondaki mahfil toplantısını Samiha Ayverdi açarmış, Samiha Hanım, orta boy ve ciltli not defterinden Ahmed'er Rıfai'nin nasihatlerinden, vecizelerinden veya hocası Ken'an Rıfai'nin Mesnevi şerhinden bir, bir buçuk sayfalık bir bölüm okur; ardından Halil Can, bazen Hulusi Bey ya da Ahmet Bican ayağa kalkıp el bağlayarak Itrî'nin naat'inden iki veya üç bölüm okur, sonra da ney faslı başlarmış. Kur'an tilavetinden sonra çay ve pasta ikramına geçilirmiş. Edebiyatla ilgili konu ve konular da bu sırada başlar, ikili konuşmaların ardından ortaya bir konu atılır, bazıları bu konuyla ilgili fikirlerini söylerken diğerleri de onu dinlermiş. Bu fasıldan sonra da ilahi ve şarkılar okunurmuş. Musiki faslı bitince de Nihad Sami Banarlı ayağa kalkarak Fuzulî veya Yahya Kemal'den şiirler okurmuş. Bu şiir okumalarını bazen de Samiha Ayverdi yaparmış.
Toplantılarda musiki, fikir, edebiyat, sanat, siyaset konuları üzerinde hasbihal olarak bir sohbet geleneği oluşmuştur. Yahya Kemal'in katıldığı toplantılar, 1947-1948 yıllarındadır. Bu toplantılar henüz mahfilin tam anlamıyla kökleşmemiş olduğu zamanlara denk gelmektedir. Bu evde çok fazla kişinin devam etmediği ufak toplantıların yapıldığı da bu sayede ortaya çıkmaktadır. Yahya Kemal bu toplantılara, yanına bazen Münir Nureddin'i ve ud, kanun ve kemandan meydana gelen bir saz takımını alarak gelmiştir. Bu toplantılara katılanların kimlikleri dikkate alındığı takdirde bu toplantıda da musiki, tarih ve edebiyat konularının konuşulmuş olması kuvvetle muhtemeldir.
Toplantılara 1960 ihtilalinden sonra bir süre ara verilmiş, Özcan Ergiydiren'in verdiği bilgiye göre bir süre sonra toplantılar tekrar başlamışsa da 1964'te sona ermiştir. Ergiydiren, 1964'ten sonra da bu toplantıların şekil değiştirdiğini söylemektedir. 1972 yılından sonra bu toplantılar, Ekrem Hakkı Ayverdi'nin rahatsızlığı sebebiyle kesildiği 1980'li yılların ilk yarısına kadar devam etmiştir. (Turgay Anar, Mekandan Taşan Edebiyat, 191-195 arası)
EKREM HAKKI AYVERDİ'NİN ÖNEMLİ RESTORASYONLARI
İstanbul'da Zeynep Hanım Konağı; Dârülfünun Kütüphanesi (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi); Harbiye Nezâreti ve aynı binanın İstanbul Üniversitesi olarak tâdili; Topkapı Sarayı'ndaki muhtelif bölümler; Bâlî Paşa, Sultan Selim, Mesih Paşa, Lâleli, Ayasofya, Dâvud Paşa camileri; Gazanfer Ağa, Kuyucu Murad Paşa ve Hasan Paşa medreseleri; Beykoz İshak Ağa Çeşmesi; Edirne'de Selimiye Camii, Üç Şerefeli Cami, Eskicami, Yıldırım, Muradiye ve Süleyman Paşa camileri ile Çelebi Bedesteni; Havsa'da Sokullu, Çorlu'da Süleymaniye camileri.
ESERLERİ
XVIII. Asırda Lâle (1950), Fâtih Devri Mi'mârîsi (1953), Fâtih Devri Hattatları (1953), Yugoslavya'da Türk Âbideleri ve Vakıfları (1957), XIX. Asırda İstanbul Haritası (1958), İstanbul Mi'mârî Çağının Menşe'i Osmanlı Mi'mârîsinin İlk Devri (1966), İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri (Ö. Lütfi Barkan'la, 1970), Osmanlı Mi'mârîsinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri (1972), Osmanlı Mi'mârîsinde Fâtih Devri (III, 1973; IV, 1974), İlk 250 Senenin Osmanlı Mimârîsi (İ. Aydın Yüksel'le, 1976), Avrupa'da Osmanlı Mimârî Eserleri: Romanya-Macaristan (I, 1979), Yugoslavya (II-III, 1981), Bulgaristan-Yunanistan-Arnavutluk (IV, 1982). Bu serinin ilk üç cildi bir heyetle beraber hazırlanmıştır. Ayrıca çeşitli dergi ve ansiklopedilerde yetmiş beş kadar makalesi vardır. Bunların bir kısmı ölümünden sonra kitap halinde de neşredilmiştir (Makaleler, İstanbul 1985).