Tarih boyunca Yahudilerin zihinlerinde kurdukları hile ve tuzaklar hep ola gelmiştir. Kıskandıkları kardeşleri Hz. Yusuf'u kuyuya atıp "onu kurt yedi ve öldü" diye babalarına yalan söyledikleri günden beri bu yalancılıklarını ve hilekârlıklarını bırakmış değillerdir. Yüce Allah son kitabını indirdiğinde Medine'de yaşayan Yahudilerin de iman etmeleri için kendilerine hitap eden birçok ayet-i kerimeyi Rasulüne vahyetmiş ve bunları kendilerine okuyup anlatmasını emretmiştir. Ancak hep hile ile dolu olan kalpleri ve zihinleri hiçbir zaman doğruları kabullenememişlerdir. Vahyin ışığında sadece birkaç ayetin meal ve kısa yorumlarına baktığımızda onların tıynetlerini ve nasıl bir karaktere sahip olduklarını anlamış oluruz.
اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
(Ey müminler!) Artık bunların (Yahudilerin) size inanacaklarını mı umarsınız? Hâlbuki onlardan bir grup vardır ki Allah'ın kelamını dinlerlerdi de onu anladıktan sonra bile bile onu tahrif eder (Allah'tan gelen nas ve metinleri) değiştirirlerdi. (el-Bakara 2/75).
Yüce Allah bu ayette bize şunları söylemektedir: Ey Müslümanlar! Yahudilerinin bunca hilekârlık, hakkı gizleme, münafıklık ve mürailikten sonra size hemen inanacaklarını mı ümit ediyorsunuz? Hâlbuki onların içinde din adamlarından oluşan bilgin bir grup vardır ki Allah'ın kelâmını dinlerlerdi de anladıktan sonra onu bile bile değiştirirlerdi. Tevrat'ı ve Kur'ân'ı da iyi anlıyorlardı. Ancak Tevrat'ta değişiklikler yapıp ayetleri asıl maksadından çok farklı anlamlarda yeniden yazdılar. Nefislerinin ve arzularının esiri olup ilahi kelamı bildikleri hâlde maksadının çok uzağında bir anlamla anlamlandırmalarının yanı sıra ayetlerin yerlerini değiştirerek ve kendilerinin yaptıkları ilavelerle ilahi vahyi karmakarışık bir hâle getirdiler. Böylece ortaya muharref/değiştirilmiş bir Tevrat çıktı. Böylelikle bugün ellerinde bulunan Tevrat'ın ise Hz. Musa'ya vahyedilen Tevrat ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. İşte Kur'ân-ı Kerim onların bu hilelerini ve vahyi değiştirip tahrif etmelerini açıklamış, kurdukları tuzakları açığa çıkarmıştır.
وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ قَالُٓوا اَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَٓاجُّوكُمْ بِه۪ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
"(Münafıkların arasında yer alan bazı Yahudiler de) müminler ile karşılaştıklarında "Biz de iman ettik" derler. Birbirleriyle tenhada baş başa kaldıklarında "Allah'ın size açtığını (son peygamber hakkında verdiği bilgileri) Rabbinizin huzurunda size karşı delil getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz? Akıl erdiremiyor musunuz?" derler." (el-Bakara, 2/76).
İşte Yahudiler, müminler ile karşılaştıklarında "Hz. Muhammed'in Tevrat'ta özellikleri yazılıdır, biz onun peygamber olduğuna ve getirdiği Kitab'a iman ettik" derler. Ama birbirleriyle tenhada baş başa kaldıkları zaman "Allah'ın size açıkladığı ve Tevrat'ta bir peygamberin, yani Hz. Muhammed'in (sav) geleceğini müjdeleyen ve kendilerinin de bunu çok iyi bildiklerini bildiren ayet ve bölümlerde size öğrettiği bilgileri, âhirette Rabbinizin huzurunda size karşı delil getirsinler diye mi bu Müslümanlara anlatıyor ve bilmedikleri şeyler hakkında onlara bilgi veriyorsunuz?" derler. Allah'ın kıyamet gününde aleyhlerine hüküm vermesine ve onları cezalandırmasına Müslümanlara gerçekleri söylemelerinin sebep olacağını, gerçekleri gizledikleri takdirde de Allah huzurunda kendi aleyhlerine herhangi bir delilin olmayacağını zannediyorlardı. En tuhaf tarafları da birbirlerine "Siz neden böyle yapıyor, Müslümanlara bilgi veriyorsunuz, hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?" demeleriydi.
اَوَلَا يَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُون
"Allah'ın onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da kesin olarak bildiğini bilmiyorlar mı?" (el-Bakara, 2/77).
Onlar sır diye gizlediklerini, yani açıklamak istemedikleri küfürlerini de açığa vurduklarını, iman ettiklerini iddia edip münafıklık ettiklerini de Allah'ın kesin olarak bildiğini bilmiyorlar mı? Bu ayetlerden sonra tekrar dönüp Müslümanlara Yahudilerin durumları anlatılıyor. Onlar iki ayrı gruptur. Bir kısmı kendilerine indirilen ilahi kitaptan bir şey anlamaz, buna rağmen Allah'ın kendilerini asla cezalandırmayacağına inanarak birçok hurafe inanca sahip olurlar. Örneğin "Allah'ın seçilmiş bir kavmi olarak ne günah işlerlerse işlesinler sonunda Allah'ın affına mazhar olacaklarını iddia ederler. Diğer grup ise bu cehaletleri istismar ederek Allah'ın kitabını cahil halka yanlış anlatıp yanlış yorumlayan, ilahi ayetleri ve Tevrat'ı kendi çıkarlarına göre açıklayan, dilediğini gizleyip dilediğini açığa vuran, uydurdukları hükümleri Allah'ın kitabındanmış gibi gösteren ve bütün bunları dünya malı elde etmek için yapan, dini istismar edip makam ve mevki peşinde koşanlardır.
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
"Onların bir kısmı da kitap nedir bilmeyen cahillerdir. Bütün bildikleri kendilerine anlatılan birtakım kuruntu ve uydurma bilgilerdir. Onlar sadece kuru bir zanda bulunur." (el-Bakara, 2/78).
Yahudiler ve Medineli münafıklar arasında kuruntu dışında kitabın ne olduğunu bilmeyen; cahil kalan, iman nuru ile aydınlanamayan ve ilahi kitabın bilgisinden yoksun olan ümmiler de vardır. Onlar sadece zannedip dururlar, her düşünce ve söylemleri zanna dayalıdır. Temelsiz ve şüpheli bilgilerden başka hiçbir şey söylemez ve bilmezler. Yalan söylüyor ve yalan konuşuyorlar. Onlar sadece hahamlarının öğrettiklerini taklit ediyorlar. Hahamları da onları hep yanlış inanç ve batıl yollara sürüklemiştir.
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
"Elleriyle (tahrif ettikleri) kitabı yazıp sonra az bir paha ile onu satabilmek için "Bu Allah'ın katındandır" diyenlere yazıklar olsun! (Vahiy diye uydurup) elleriyle yazdıklarından dolayı vay onların başlarına geleceklere! Kazandıkları yüzünden vay onların hâline!" (el-Bakara, 2/79).
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman Yahudi haham ve bilginleri, makamları ve ticaretleri ellerinden gider, Yahudilerin bir kısmı İslâm'a girer korkusuyla Peygamberimizin Tevrat'ta yazılı olan özelliklerini değiştirmiş, ilahi kitabı tahrif etmişlerdi. Rasûlullah'ın orta boylu, kara gözlü, buğday tenli, güzel yüzlü olarak Tevrat'ta anlatılan özelliklerini uzun boylu, mavi gözlü, sarışın ve beyaz tenli diye yazmışlardı. Yahudilerin genel halk kitlesi buna inanır olmuştu. Hâlbuki onlar Allah'ın Rasûlü'nü ilk gördükleri an Tevrat'ta geleceği haber verilen peygamberin bizzat kendisi olduğunu anlamış, iç dünyalarında bu gerçeği kabul ettikleri hâlde dışlarından bunu reddedip Hz. Muhammed hakkında Tevrat'ta olan bilgileri değiştirmişlerdi.
وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
"Onlar (Yahudiler) bir de "Sayılı günler dışında cehennem ateşi bize asla dokunmayacaktır" dediler. Onlara söyle: "Buna dair Allah'tan bir söz mü aldınız? Allah, asla verdiği sözden dönmez. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" (el-Bakara, 2/80).
Yahudiler kendi kişisel temenni ve iddialarıyla sadece buzağıya taptıkları günler sayısınca -kırk gün- azap göreceklerini, sonra cehennemden çıkarılacaklarını iddia ederek "Sayılı günler dışında bize asla cehennem ateşi dokunmaz" dediler. Ey Rasûlüm Muhammed! Onlara şunları hatırlat ve şöyle söyle: "Size bu müddetten daha fazla azap edilmeyeceğine dair Allah'tan bir söz mü aldınız? Allah, asla sözünden dönmez. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
"Ey iman edenler! Yahudileri de Hıristiyanları da veli (yönetici, dost ve müttefik) edinmeyiniz. Onlar (ancak) birbirlerinin velileridir. İçinizden kim onların velayeti (yönetim ve vesayeti) altına girerse bilsin ki o da onlardandır. Şüphesiz Allah böylesi zalim kimseleri hidayete erdirmez." (el-Mâide, 5/51).
Müslümanlar kendilerine Hz. Peygamber tarafından bildirilen İslâm dininin ilke, emir ve yasaklarının dışına çıkıp da Yahudi ve Hristiyanları kendilerine dost edinip velayet ve yönetimleri altına girmeye, ya da onların siyasi anlayışları paralelinde bir politika gütmeye kalkışmasınlar. Müslümanlar asla böyle bir anlayışa ve siyasete razı olmasın ve bunların sistemlerine tâbi olmasınlar. Sonuna kadar onlarla mücadelelerine devam etsinler.
İşte o gün de bugün de zaman ve dönemle ilgisi olmayan bir gerçek olarak Yahudi ve Hristiyanlar birçok konuda birbirlerini itham edip karşılıklı olarak dinlerinin batıl olduğunu söylemelerine rağmen İslâm'a ve Müslümanlara karşı müşterek bir tavır içine girip İslam'ın ve Müslümanların aleyhinde ittifak etmişlerdir. Her iki grubun da İslâm'a olan düşmanlıkları ve kinleri hiçbir zaman azalmamıştır. İşte bugün Gazze olaylarında bütün Hristiyan Batı dünyası Yahudilerin yanında İslam'ın aleyhinde yer almış bulunmaktadırlar. Onların İslâm'a karşı olan kinleri ve birbirleriyle olan dostlukları hiçbir zaman bitmez. İşte bundan dolayı da Allah bizleri uyarıyor. Müslümanların onları dost edinmesi onlarla aynı ittifaklar ve birlikler içinde olmamızı yasaklar. Özellikle velayetlerinin kabul edilmesi son derece tehlikelidir. Kim böyle davranıp Yahudi ve Hıristiyanlarla gizli ve açık herhangi bir ittifak kurarsa İslâm'a ve Müslümanlara ihanet etmiş olur. Allah'ın razı olduğu ve kabul ettiği Hz. Peygamber'in getirdiği tek din İslâm'dır. Bu din de son vahiy olarak Kur'ân-ı Kerim'in hükümleri ile şekillenmiştir. Kur'ân'ın da hükmü bu dostluğu yasaklamaktadır. Bunların İslâm'a karşı takındıkları tavır ve Müslümanlarla alay etmelerinden dolayı onlarla dostluk kurmak İslâm'dan uzaklaşmaya sebeptir.
Gazze savaşı herkes için bir turnusol kâğıdı oldu. Yahudilerin yaptıkları Gazze katliamına karşı susanlarla bu zulme karşı çıkıp savaşta direnenleri, savaşan direnişçileri destekleyenleri birbirinden ayırdı. Herkesin safı ve siyaset anlayışı belli oldu.
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça