Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Ocak 27, 2024
Tarihin Yazımında İslami Terminoloji Kullanımı
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Kur'ân ve sünnete dayalı İslâmî bir bakış açısıyla, tarih yazarken, İslâm kültür ve medeniyetinin ve ilimler tarihinin kullandığı terimleri tercih etmek gerekir. İslâm hukuku terimlerinin net ve belli bir anlamı, şahıslar ve olaylar için önemli ölçüleri belirleyen değerleri vardır. Kur'ân-ı Kerim insanları, 'mümin', 'kâfir', 'münafık' diye sıfatlandırır. Bu kavramların her birinin değişme kabul etmez, hassas ve belirgin özellikleri vardır. Biz bu terimler yerine, İslâm dışı başka terim ve kavram kullanılamaz. Bazı Müslüman yazarlar, İslâm literatüründe olmayan deyim ve terimleri kullanabiliyorlar. Bu durum bizi, eski cahiliyeyi andıran bir kültürde erimeye ve bağımsız şahsiyetimizi kaybetme riski taşıyan bir anlayış ve hayat felsefesine sürükler.

İslâmî düşünce ve metodumuzu ortaya çıkarıp koruyabilmek ve İslâmî terimlerin Batı'daki terimlerden daha hassas olduğunu ortaya koyabilmek için İslâm tarihini yazarken İslâmî terimlerin kullanılması önemlidir. Biz kendi kültürümüzün ve İslâmî birikim ve anlayışımızın gereği olan bir dil ve kültür geliştirmeliyiz. Bu da aslına dönme ile ifade edilir.

Hadisçilerin, hadis tenkidinde, sahih ve zayıf hadislerin ayırt edilmesinde takip ettikleri metotları vardır. Biz, İslâm'ın ilk dönemine ait tarihin tenkidinde de bu metotların uygulanmasını tercih ediyoruz. Fakat muhaddislerin, tarihî rivayetlerle ilgili tutumlarına da dikkat etmekteyiz. Zira onlar tarihî haberlerin rivayetlerinde, ahkâm hadislerine kıyasla, oldukça esnek davranırlar.

Şüphesiz, tarihçilerin hadiste gösterilen titizliği tarihî haberlerde göstermemeleri, günümüzün Müslüman tarihçilerine ağır bir yük bırakmıştır. Ancak muhaddislerin metotlarını öğrendikten sonra, zorlu bir çalışmayla bu metotları takip edip sahih rivayetleri elde edebilmemiz de mümkündür.

İslâm'ın ilk dönem tarihinde öncelikle sahih rivayetlere yer verilmesi, daha sonra hasen ve zayıf rivayetlerin ele alınması bir prensiptir. Şehirler kurma, binalar yapma, kanal açma gibi sosyal olaylarda veya savaş meydanlarının, mücahitlerin durumlarına ait rivayetlerde daha esnek bir metot takip etmekte bir sakınca yoktur. Bu ilkeyi kabul ettikten sonra, Peygamberimizin hayatı ve yaşam tarzı ile ilk dört halife döneminin araştırılmasına hadis kitaplarından başlayabiliriz. Hadis kitapları tarihçiler tarafından, sîret ve tarih kitaplarına oranla daha çok incelenmiş, tenkide tabi tutulmuş olup itimada daha layık eserlerdir. Ancak siyer kitaplarındaki bilgilerin her konuda şüphe taşıdığı anlamını da asla çıkarmamak gerekir.

Araştırdığımız her konuda, hadisteki sıhhat şartını aramanın zor bir usul olduğu şüphe götürmez bir husustur. Böyle bir şarta bağlanması halinde, İslâm tarihinin asırları bulan çeşitli dönemlerindeki olaylara yorum getiremeyiz. Bununla birlikte tarihçinin şahitliğinde makbul ve güvenilir olması şartı aranmalıdır.

Siyerin ve İslâm Tarihinin Yorumu

Peygamberimizin hayatının yazıya dökülmesi, ilmin kaydedilmesi ile birlikte, ilk dönemlerden itibaren başlamıştır, Rasûlulah'ın, (sav) vahyedilen her âyeti derhal yazdırdığı bilinmekte olan Kur'ân-ı Kerim, siyer için en önemli kaynak ve başvuru kitabıdır. Hadisler ise hicrî ikinci asrın ortalarına gelindiğinde büyük ölçüde yazıya geçirilmişti. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, siret yazımındaki yöntem farklılıkları ve başlıca prensipler olacaktır.

Başlıca siyer ve megazi müellifleri olan Vâkıdî (ö. 207/823) ve Belâzûrî'nin (ö. 279/893) eserlerinde olayların zaman ve yer tertibi ön plana alınırken, rivayetlere ve senetlere önem veren hadisçilerde ise konuların bölümlere ayrıldığını görüyoruz. İbn İshak (ö. 151/768), Halife İbn Hayyat (ö. 240/855), Yakut İbn Süfyan el-Fesevî (ö. 277/890) ve Muhammed İbn Cerir et-Taberî (ö. 310/923) gibi müellifler ise, her iki ekolün özelliklerini birleştirmişlerdir.

İlk asırlardaki ihtisas sahipleri, râvîleri, onların durumlarını, senetleri ve senetlerin sıhhat şartlarını biliyorlardı. Bu bilgi onların rivayetler hakkında hüküm verebilmelerini sağlıyordu. Burada şu hususa da temas edilmesi gerekmektedir ki, İslâm tarihine ait bilgilerin naklinde senetlerin ihmal edilip yalnız metinlerin aktarılması, bazı noktalarda bizi çıkmaza sürükleyebilir. Nitekim pek çok tarihi olay için bu geçerlidir. Özellikle İslâm'ın ilk dönemine ait olaylarda bunu daha açıkça görebiliyoruz. Unutulmaması gereken bir husus da şudur: Müslüman âlimlerin ilmi araştırma metotları genel olarak ifade edersek sadece hadis âlimlerinin aktardıkları ve kaydettikleri verilere dayanmaktadır.

Hadisçilerin metodu, hicri beşinci asırda Hatib el-Bağdâdî ile istikrara kavuşmuştur. Hatib el-Bağdâdî sonrasında bu yöntemde önemli değişikliklerin olmadığı kanaatindeyiz. İlmî telifte, İslâmî ölçüler dâhilinde, hadis âlimlerinin metoduyla Batı metodu birleşince çok güzel çalışmaların ortaya çıkacağında şüphe yoktur. İslâm tarihinde ve ona bağlı olarak da siyer araştırmalarında henüz yolun başında olduğumuz bir gerçektir. Birçok araştırmada tarihsel eleştiri ve rivayet tahlili maalesef zayıftır. Bu zayıflığın nedenleri arasında, olayların cüzlerine bakma, rivayetleri ele almada basitlik, İslâm'ın tarihe bakış açısının kavranmaması, fert ve ekollerin rolü, kader ve hürriyet kavramları arasında sürtüşme, sebebiyet kanunu ve sebeplerle sonuçlar arasındaki irtibatın kurulmaması gibi hususlar bulunmaktadır.

Bazı oryantalistler (doğu bilimcileri) Müslüman âlimlerin isnatlara gösterdikleri hassasiyeti metinler için göstermediklerini iddia ederler. Oysa İslâmî gelenekte, özellikle fıkıh kitaplarının önemli ölçüde bir metin içerdiği, tefsir, şerh, i'rab (yapı bilgisi) ve hüküm çıkarmada mühim bir yer tuttuğu ortadadır. Fıkıh usulü kitaplarında, metinler üzerinde yapılan titiz çalışmaları görmek mümkündür. İslâmî ilimlere önemli katkıları olan ilk tarihçiler hakkında değerlendirmede bulunurken, zaman kavramını da dikkate alıp fikrî ürünlerin tamamına bakılarak bir değerlendirmeye gidilmelidir. Aksi takdirde birçok tarih âlimine haksızlık edilmiş olur. Kanaatimizce, metinlerin ele alınması konusu ilk asırdan beri büyük bir önemle incelenmiş ve kurallara bağlanmıştır.

Siyer yazımında, Rasûlullah'ın mucizeleri ve peygamberliğinin ispatı da üzerinde durulması gereken konulardandır. Ebedî mûcizesi olan Kur'ân-ı Kerim'in kabul edilip sahih haberlerle gelen mucizelerinin reddedilmesi, aslında maddeci fikir ve felsefî düşüncelere teslimiyettir.

Fıkhî hükümler ve yasama tarihi de siyer yazımında ele aldığımız konular arasındadır. Çünkü siyerle ilgili bir tarihin, topluma yön verip fertleri ve toplumu yönlendiren hükümler ve ölçüleri de içermesi gerekir. İslâm'ın temel prensiplerini ve ruhunu kavramadan, tarihin seyrini anlayabilmek kolay değildir.

(Konuya devam edeceğiz)

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN