Kur'ân-ı Kerîm sürekli olarak bize yaratıcılık veren denge noktasında durmamızı emretmektedir. İnsanın bu şekilde tabiat kuvvetlerinin derinliklerine nüfuz etmesinin önemi hep hatırlatılır ve bunun çok kolay ve mümkün olduğu buyrulur. Dünyayı imar etmek ve arkasında önemli ve büyük eserler bırakmak insanın insanlık görevidir. Artık din ile ilmin arasını ayıran ve birbirleriyle ilgileri olmadığını söyleyen ve bütün bu bilgilere ulaşan kimseler dillerini yutmuş seslerini kesmek zorunda kalmışlardır. Müslüman kişi, Cenab-ı Allah'ın kudret ve sonsuz ilmine gönülden bağlı olan bir kişi olarak, tabiat kuvvetlerindeki hikmetleri düşünür ve onu insanlığın emrine vererek hayatı nasıl kolaylaştıracağını planlayınca Allah'a karşı olan görevini tam anlamıyla yerine getirmiş olur. Aynı zamanda kainattaki nimetlerin bütün tâğût ve ceberutların, zalim ve diktatörlerin tahakkümüne girmemesi için ilâhî emirlere itaat etmesi hususunda da insanın ve özellikle Müslümanın dikkatli davranmasını gerekli kılmaktadır.
Müslüman Rabbine bağlanıp yarattıklarında hikmet arayarak bütün zorba ve zalim yönetimlere, Allah'ın emirlerine karşı bir tavır içinde olan anlayış ve sistemlere sırt çevrilmesi ve bu tağutları reddetmesi istenir. İnsanlığın mutluluğu o zaman gerçekleşebilir.
Kur'a-ı Kerim'in el-Hadîd (demir) sûresinde bir önceki yazımızda kaydettiğimiz hususları farklı bir yöntemle ele alan benzer ayetlere bir göz atalım:
"Andolsun ki Biz peygamberlerimizi apaçık delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitabı ve mizanı (ölçüyü ve adaleti) indirdik ki insanlar (bu kitapla din ve dünya maslahatlarını adalet ölçüsü ile de) adaleti ayakta tutsunlar diye yaptık. Bir de demiri indirdik ki onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için menfaatler vardır. Ta ki Allah kendi dinine ve peygamberlerine gaypta yani Allah'ın huzuruna gitmeden kimin yardım edeceğini ortaya çıkarsın. Muhakkak Allah güçlüdür, en büyük kuvvet sahibidir ve hükmünde galiptir," (el-Hadîd, 57/25).
Cenab-ı Allah "el-Hadîd yani demir sûresi"ni Kur'ân-ı Kerîm'de bütün bir sureye isim vermek suretiyle demire ne kadar önem verildiğini göstermiştir. Böylece demirin yeryüzündeki önemi anlatılıp Müslümanın bununla dünyayı imar etmesi tavsiye edilmiş, hatta emredilmiştir. Kur'ân'ın buna büyük önem vererek Allah'ın demiri insanoğlunun emrine bu şekilde vermiş olması ve onu kullanmasını istemesi Müslümanın yeryüzünü en ileri seviyedeki bir medeniyete kavuşturmasını istediğinden dolayıdır.
İslâm böylesi muazzam bir medeniyete kavuşmuş bir toplumda yaşayan insanların kalplerine sağlam bir iman, mükemmel ahlâkî esaslar yerleştirerek en üst düzeyde bir toplum oluşturmak üzere gelmiştir. Bu ayet insanoğluna Cenab-ı Allah'ın bahşettiği en büyük nimet olarak demir hammaddesini anlatıp, bu maddenin bir çok yönünün olduğunu açıklamaktadır. Demir bir yönüyle son derece çetin ve katı bir sertliğe sahip olup bu sertlik ve şiddet ile insanoğlunun her türlü savunma sanayi ve askerî teçhizatı hazırlayıp bu alanda kullanması istenildiği gibi, aynı şekilde onun bu şiddet ve sertliğinin yanı sıra insanlar için birçok faydaları içerdiği de belirtilmektedir. Bunun için insanoğlu, bütün gayretlerini sarfederek bu önemli maddeden her türlü faaliyet alanlarında istifade edip sağlam ve barıştan yana toplumların oluşması konusunda faydalanma imkânı olduğunu görmek zorundadır.
Bugün demirin yeryüzünün imarında oynadığı rolü dile getirmenin de pek fazla gereği olmadığı gibi, zamanın ilerlemesiyle İslam'ın ilk günlerinden bugüne kadar demirin ne kadar önem kazanmış olduğu da bilinen bir husus olmuştur. İster barış ve sivil toplum hayatında isterse de savaş alanlarında devletlerin en çok yararlandığı madde demirdir. Yüzyılımızın bütün devletleri bu hammaddeyi arzu ettiği şekilde işleyip bununla en üst düzeyde silahlar yaparak düşmanlarına karşı kendi gücünü ispatlayabileceği gibi aynı zamanda yeryüzünün imarı, sanayileşmesi, zenginleşmesi ve medeniyetin ilerlemesinde demirden büyük medeniyetlerin ve devletlerin ne denli istifade ettiği de bilinen bir husustur. Aynı şekilde bu da yine barış alanında ve barış zamanlarında insanın hayatını kolaylaştıran birçok alet ve edevât demirden yapıldığı için de medeniyetin ileri seviyeye gelmesinde demirin oynadığı rolü ortaya koymaktadır.
Kur'ân-ı Kerîm'in insanın tabiat ile olan ilişkileri konusunda ortaya koyduğu metotlardan, birisi de her alanda bir İslami düşüncenin oluşmasının gereğinin anlatılmış olmasıdır. Bu düşünce tarzı ile kâinatın derinliklerine dalıp bunlarla Allah'ın yaratmış olduğu varlıkların hikmetini düşünerek Allah'ın sonsuz yaratıcı gücüne iman etme konusunda en üst zirveye ulaşma hedefi gözetilir. Kur'ân'ın bu husustaki metodu ise, mü'min insanın elde etmiş olduğu bilimsel araştırmalar neticesinde tabiat kuvvetlerini keşfettikten sonra toplumları daha ileri ve daha iyi bir medeni ve huzurlu bir hayata kavuşturabilmek gayesiyle onları nasıl kullanacağını göstermektir. Tabiat ve kâinat ile olan ilişkiler konusunda bir diğer noktayı oluşturan bir başka halka Kur'ân-ı Kerîm'de sadece demir hammaddesi ile sınırlandırılmayıp çok daha çeşitli ve sayılamayacak kadar Kur'ân-ı Kerîm'in muhtelif yerlerine serpiştirilmiş emirlerle insanoğluna mesajlar sunulmuştur.
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça